Akıl oyunları

Bazı ülkeler, bazı toplumlar hep gerici kalıyor. Vasatlıktan, çakallıktan ve ileri olan her ne varsa ona direnmekten kendilerini alamıyorlar. Bir tür kalıtsal özellik gibi, tarihin getirdiği yükten bir türlü kurtulamıyorlar. Akla ilk gelenler arasında Polonya, Ukrayna, Kolombiya sayılabilir ve tabii ki Türkiye, Pakistan da katılabilir bu listeye. 

Seçim hengâmesinin içinde gözden kaçmış olabilir, hatırlatmak istedim: Rus “muhalif” gazeteci Arkadi Babçenko Ukrayna’nın başkenti Kiev’de geçtiğimiz hafta içinde bir mucizeye imza attı: Önce öldü ve hemen ardından da dirildi. Peygamberliğini ilan etmeliydi ama olmadı. Çünkü bu tür mucizevî olaylar 21. yüzyılda tutmuyor ne yazık ki! 

Yoksa tutuyor mu? 

Çünkü bu mizanseni, önce herkes yuttu: En başta batılı “muhalif, aktivist, demokrat” tüm kurumlar ve kişiler atladılar işin üstüne. PEN, yani yazarlar birliği hemen açıklama yaptı: “Desteklerimizle ayakta duran Arkadi’nin öldürülmesini üzüntüyle öğrendik” diye.  Guardian, BBC, Reuters, cinayetin ardındaki olası güç olarak (herhangi bir kanıt yokken), anında Rusya’yı işaret ettiler.

Taziyeler birbirini izledi. Olay yerine çiçekler bırakıldı ve tabii ki mumlar yakıldı.

Babçenko ise bu sırada, büyük ihtimalle “Hocam olay olduk, olay!” diyerek, zevkten dört köşe bir halde olan biteni izledi. Sonra da peygamberliğini ilan edemeyen her doğulu gibi o da azizliğini ilan etti. Kameralar karşısına geçti ve “olası bir suikastı atlatmak için bu mizanseni icat ettik ve çok da başarılı olduk” dedi.

Ukrayna bu! İnsan malzemesi böyle. Bazı coğrafyalar tarihsel bağlar nedeniyle ne yapsalar içlerinden hep böyle çakal bir malzeme çıkıyor. Hep…

Babçenko bir tek kendi çevresinin, Kiev’in, Doğu Avrupa’nın değil tüm dünyanın aklıyla oynadı. Rusya’ya karşı gittikçe daha çok kışkırtılan Batı kamuoyundaki boşluğu iyi gördü ve oradan buradan aldığı yardımlarla, artık meşhur hale gelen mizansenini keyifle yürüttü.

Doğu Avrupa zaten bu tür “parlak” mizansenler çöplüğü, değil mi? Pırpırlı uçağıyla Kızıl Meydan’a inenler mi istersiniz, “Beni deli ilan ettiler” diye bas bas bağıranları mı istersiniz! Her şey var, o coğrafyanın akıl oyunlarının içinde.

Arkadi arkadaşın mizansenine, öyle “müthiş bir plan” falan diyemeyeceğiz. Hollywood soslu casus filmlerinden yeterli miktarda izlemiş olan herkes yapabilir bu tür oyunları. Yeter ki yerel polisle işbirliği yapabilsin, uluslararası medyadan (siz onu istihbarat örgütleri olarak da okuyabilirsiniz) ahbapları olsun. Tabii ki mizansenin tamamlanması için biraz domuz kanı ve biraz da sansasyon yaratacak isminiz olacak. Gerisi kolay. 

Çünkü, Batı’da herkes Rusya’yı suçlamaya hazır. Yüzyıllardır. Günümüz Batı kamuoyu için ise Rusya, ağzıyla kuş tutsa bile iflah olmayacak tarihsel bir belâ. 

Hâl böyle olunca üstüne bu tür vasat mizansenler yutturmak çok da zor olmuyor. Yeter ki kamuoyu denen o geniş ve belirsiz düzlükte çayır çimen hazır olsun. Çünkü hazır olunca herkes nemalanabiliyor bu vasatlıklardan.

Türkiye “kamuoyu” da hazır. Her tür akıl oyununa… Sağıyla ve de soluyla. Kurtuluş için her şeyi yutmaya hazır bir kıvama getirildi bu ülke.

Belki şimdi bir asır önceymiş gibi gelebilir ama çok değil, beş sene önce “mesele siyasi iktidarın toplumsallığının ne yaptığı değil, o dokuya bir türlü ikna olmayanların sürece nasıl ikna edileceğidir” demiştik. Ülkenin sonu belirsiz ve düzenin toptan sarsılmasını da içerebilecek bir sürece girmesi yerine durumun idare edilmesinin, vitrinin toparlanmasının tercih edildiğini söylemiştik.

İşte oraya, neredeyse vardık.

Şimdi, bakıyorum da bir futbol maçı tadında geçiyor seçimler mesela. Beş yıl önce “yeter artık” diyen çoğunluk “Muharrem, ince ince nasıl döşeyecek Ramazan’da, bak şimdi!” diyor!

Kıvam bu! Tutturmak maharet ister ama bir kere tutturdunuz mu Arkadi arkadaş gibi her mizansen gider artık o ortama.

Yeter ki aklınız oynanabilecek kıvama gelsin; gerisi kolay.

Mesela Muharrem İnce’nin Nagehan Alçı’yı nasıl madara ettiği döne döne paylaşılıyor ya! Bilmem dikkat ettiniz mi, Muharrem’in ince ince kimi, neyi madara ettiğine? 

Mesela köprü yanıtı!

Dedi ki, “Dördüncüyü de ben yaparım ama mesele o değil; mesele A’nın yaptığı X köprüsünden Y liraya geçilirken neden B’nin yaptığı C köprüsünden Z liraya geçildiğidir.” Ortalık yıkıldı bu ve buna benzer yanıtlarla.

Eyvallah, bunlara benzer cinlikleri var Muharrem İnce’nin. Ve çok da tuttu. Kitle coştu. Bırakınız coşsunlar, bırakınız kendilerinden geçsinler. Seçimler falan bunun için değil mi, bu düzende!

Ama sorun şurada: Niye köprü yapıyoruz diyen yok! Bireysel araç trafiğine dayalı ulaşımdan bıktık diyen yok. Hem X, Y, Z köprüsünü A, B, C yapmadı ki! Halkın parasıyla yapılan yollara, köprülere neden para ödüyoruz diyen yok! Varsa yoksa yandaşlara laf geçirdi mi geçirmedi mi! Herkes oraya bakıyor. Herkes keyif alıyor! Tıpkı bir futbol taraftarıymışçasına, üst üste gelen gollerle kendinden geçiyor, kitle.

Ve “maç” diye peşinde koştuğu şey için ödediği bedellere, etrafındaki localara, oraya gelirken çektiği eziyete ve hayatındaki çeşitli eziyetlerin kaynaklarına bakmaya gerek bile duymuyor. Kitle psikolojisi işte budur!

Kimisi de tüm bunları “Biz kirlenmeyi göze aldık” diye yutturmaya çalışıyor ya! Ayak oyunları da akıl oyunları da işte budur.