'Mülteci düşürmesi'?

Artık kimse kimsenin ne yaptığını ve nasıl bir sonuç alacağını bilemiyor. Bu kaotik ortamda, sadece Türkiye’de değil, krizden en kârlı çıkan Almanya ve yakın çevresinde de çaresizlik yayılıyor. O kadar öyle ki, önümüzdeki ay Almanya’nın üç eyaletinde yapılacak yerel seçimlerden Fransızların Ulusal Cephe’sini pek aratmayan AfD’nin yerleşik sistemi dağıtacak bir sonuçla sahnenin ortasına kurulmasından korkuluyor. “Almanya için Alternatif” (AfD) bugün bile yüzde 12 sınırını aşmış görünüyor birçok kamuoyu araştırmasında. Resmen üçüncü güç. İbre sürekli yükseliyor.

İnsanlar inanamıyor.

Daha doğrusu klasik orta sınıf darlığı ve siyasal temsilcileri inanamıyor.

Ama sefaletin olmasa da yoksulluğun büyük bir hızla yayıldığı neoliberal Almanya “cennetinde”, yoksullar ve yoksullaşma tehdidi altında yaşayanlar (“prekarya”), ya seçime falan katılmıyorlar ya da sandığa giderlerse mevcut tabloyu dağıtacak tercihlerde bulunuyorlar. Oysa hep söylüyoruz: Bırakın işçi sınıfını, aydınları, kısmen rötuşlanmış milliyetçiliğin kanatlandırdığı bu AfD, asıl Alman büyük sermayesi için ölüm demek. Ülkenin şanzımanı dağılabilir. İhracat mucizesi Almanya, yabancı düşmanlığıyla damgalanmış AfD’nin tepkisini uluslararası arenada kompanse edemez. Dış pazarlar bu bahaneyle teker teker kapanır. Zaten ABD ve yakınları da bunu bekliyor. Eşitsiz gelişme yasasının cilveleri: Birbirlerinin ayağına basıp boğazına çökmeden büyüyemiyorlar. Kapitalizmin en tekelci merkezlerinde bile ahenk ve istikrar hayaldir. Kenarlarda ise zaten ölüm kol geziyor. Yunanistan’dan başlayarak sayabiliriz...  Ve “sol”, sosyalizmi hedeflemezse siyaset yapabileceğini düşünebiliyor. Peki...

Bize bakalım: Mülteciler, Türkiye’nin “istiap haddini” aşalı çok oldu, örneğin bir Kilis’in yarısını mülteci çaresizler oluşturuyorsa, büyük toplumsal patlamaların eli kulağındadır. Ancak, sadece Anadolu topraklarında değil, ondan binlerce kilometre uzaktaki Batı Avrupa’nın “refah bölgelerinde” de korku kol geziyor. Sığınmacı milyonların, aç ve savaş yorgunu halkların, yurtlarını bırakıp parlak metropollere yönelmeleri ve orada çürümeleriyle AB’nin darmadağın olacağına kesin gözüyle bakanların sayısı artıyor.

Kapitalizmin bekası için izlenen politikaların doğal sonuçlarını yaşıyoruz.

Bunu kabullenenler, sadece, bizim gibi, sosyalizmden başka ilacı kabullenmeyen “sekter” okuryazar tayfası değildir. Bu bilgi yayılıyor ve derine iniyor. Mülteci felaketinin Avrupa uygarlığını temelinden sarstığını o uygarlığa toz kondurmayan, kapitalizmi, özellikle de demokrasisini yere göğe koyamayanlar bile itiraf başladı. Merkel’in Bavyera’daki ortağı Horst Seehofer bir süre önce mülteci meselesinde resmen bağırdı: “Sistem çöküyor!” Durumun çok vahim olduğunu, her an her yerde kontrol dışı toplumsal çatışmalar çıkabileceğini düşünmeseler ve bu felaketlerden kaçan milyonların eninde sonunda zengin mutfaklarının kapısına dayanacağını bilmeseler, Angela Merkel misali, Ankara’yı komşu kapısı yaparlar mı?

Bu işin sonu çok kötü.

Alman Birinci Televizyonu ARD, Berlin’in pervasızlığını,  hafta içinde en çok izlenen saatte yayımlanan çok önemli bir haber programında (“Monitor”) saldırgan bir üslupla ve geniş işledi. Türk medyasında galiba sadece soL’un gördüğü bu haberin önemi, açıkça Merkel’i ve Erdoğan’ı hedeflemesindeydi. Türk dincilere verilen açık çekin sonunun hiç iyi olmadığı, böyle giderse, Suriye sahnelerini aratmayan bir içsavaşın hüküm sürdüğü Türkiye’den milyonlarca Kürt’ün de Avrupa kapısına dayanacağı uyarısı yapılıyordu. Berlin’in Erdoğan rejimine verdiği desteğin acı sonuçları öne çıkarılıyordu. ARD’de hem de. Bunun kayıtlara girmemesi ve etkisiz kalması mümkün değil. Angela Merkel’in çantasında bu haberin, daha doğrusu bir yaygın anlayışın sonuçları da bulunacaktır. Ama hepsi çaresiz. Sosyalizmden geri kalan dünyada, bu “dikensiz gül bahçesi”nde, sermayenin elinde hiçbir çare bulunmuyor. “Sistem çökmek üzere!” diye bağrıyor koca koca bakanlar.  

Angela Merkel, yine Türkiye’de...

Yoksa Suriye sınırında pıtrak gibi yayılan kamplardan hareketle başka bir sürpriz, güvenlikli bölge sürprizi mi yaşanacak ve Merkel o sürprizle ilgili mi geliyor Türkiye’ye? Her durumda, Berlin’deki çöküşe engel olmak için geliyor.

Açıkça bir “mülteci düşürmesine” kapaklanıyoruz. Sadece Türkiye’de değil, onun efendisi konumundaki emperyal merkezlerde de yaşanan bir “mülteci düşürmesi” bu. Merkel bugün istifasını verse kimse şaşırmayacak. O kadar...

İşte bütün bu kaostaki tam çarpıklık, galiba biz hariç,  “solumuzdan” geliyor: Bu topraklarda ve bu fırtına ikliminde, siyaset yapmanın ölçütü sosyalizmden uzak durmak olabiliyor.

Oysa artık en önemli olan şey, zengin mutfağında bile adamlar “sistem çöküyor” diye bağırırken, çarenin sosyalist bir hükümet programı olduğunu halka ve aydın adaylarına anlatmaktır. Sosyalizmi unutarak ve unutturarak siyaset yaptığını sananların sonu, sosyalizmin açık düşmanlarından her zaman daha kötü olmuştur.