Antikomünist cehalette bir zirve: İlber Ortaylı

Böyle zamanların profesörleri bunlar. Birkaç yabancı dilde kekeleyince, bir türlü organik bir müzik tutturamadıkları Türkçeleriyle sağa sola ayar verme haklarının doğduğunu düşünüyorlar. Anadillerinde bir tarz geliştirememeleri bile “yüksek kapasitelerine” kanıt sayılıyor. Kendilerini Türkiye’nin gerçekten sorumlu ve büyük bedeller ödemiş aydınlarından kat kat yukarıda görebiliyorlar. Prof. Dr. İlber Ortaylı bunlardan biri. Zamanımızın bir kahramanı. Bu tipin foyasının meydana çıkması için sosyalizm tarihine biraz küfretmesi yetiyor. Buna, sosyalizmin geciken intikamı da diyebiliriz.

Aslına bakılırsa, Ortaylı’nın bir etkinlikte “Azerbaycan’lı başka, Azeri başka. Türkler arasında Azeri diye bir millet yoktur. Bunu Stalin hıyarı çıkardı. Stalin cahil bir Gürcü’dür. Milliyetlerden anlamaz, felaket bir heriftir” diye konuşması bir dil sürçmesi değildir. Ömrü sermayeye yaltaklanmakla geçmiş, her gerici iktidarda bir boncuk bulabilecek kadar kadirşinas bu “tarihçi”, zaten bizim hakkımızda başka ne söyleyebilirdi? Övecek hali yoktu ya? Sorun doğumundan itibaren: Bir “kaçış yolunda” doğduğu biliniyor. Ömrü boyunca Sovyet korkusuyla ve nefretiyle yaşadı. Kariyerini o korkuya ve nefrete borçlu olduğunun hep farkındaydı.

Bir kaderi yaşıyor aslında: Sovyetler Birliği tarihinin neresine küfretseler, dökülüyorlar, bayağılaşıyorlar ve tüm cehaletleri sırıtmaya başlıyor. Sovyetler Birliği, yıkıldıktan sonra bile, düşmanlarından işte böyle intikam alıyor. Prof. Dr. İlber Ortaylı, sadece SSCB cahili değildir, bizdeki ilerici hareketin farkında bile olmamıştır: Behice Boranlar, hatta kendi yaşıtı Mahir Çayan ve Deniz Gezmişlerin damgaladığı kuşak ve savaşımları hakkında neler düşündüğü, youtube’lara kadar düşmüştü. Aşağılayıcı bir nefrettir Türkiye ve dünya devrimcileri hakkındaki duyguları. Hâlâ korkuyor.

Örnek mi? “Zaman Kaybolmaz - 'İlber Ortaylı Kitabı'” başlığıyla bir banka yayınevinde 2006’da yayımlanan “nehir söyleşide” 1977 yılını ve o yılların Ankara SBF’deki (Mülkiye) devrimci öğrencilerini “Stalin dolayımıyla” anlatıyor:

“Mesela Stalin devrini anlatıyorsun. Biri kalkıyor diskur çekiyor. Aman bırak Allah aşkına... (...) Böyle bir 'hırt talebe' tipi çıkıyor. Ezilmiş, ezilmiş, ezilmiş gelmiş küçük kasabalardan... Bilenmiş, bilenmiş, gelmiş, adam Siyasal’da 'cehaletin hürriyetini' tadıyor. Kalkıyor konuşuyor falan.”

Herhalde dönemin devrimci öğrencileri, asistanlığında da taşralı devrimci çocukları aşağılayan, ama yukarıda andığımız söyleşide olduğu gibi, 1976’da okulun önünde öldürülen Hakan Yurdakuler’in katili “ülkücü çocukları” ve arkadaşlarını tolere edebilecek kadar demokrat  İlber Ortaylı’ya tepki göstermiş, Stalin ve Sovyetler Birliği’ne hakaretlerini aynen iade etmişti. Unutamıyor. Kızgınlığı bundandır. İlber Ortaylı tipolojisi tam da budur: Yoğun bir sol korkusu ve onu besleyen müthiş bir sol cehaleti. Antikomünizminin sadece SSCB kaçkını ailesinden değil, büyük bir aşağılık kompleksinden kaynaklandığını söyleme hakkımız var. Tersini kanıtlamak ona kalmış.

Sosyalizm, yokluğunda bile insanı rezil edebilen bir tarihsel haklılıktır. Bunu, bu antikomünist akademi bürokratlarına bakınca daha rahat görebiliyoruz. Ama Batı’daki antikomünist tarihçiler, Sovyetler Birliği tarihi konusunda yine de böyle açık densizlikler yapmazlar. O nefret ettikleri tarihsel kişiliklerin izlediği politikaları “hıyarlıkla” açıklamazlar.

İlber Ortaylı’dan geriye ne kalacağını bilemiyoruz. Sinirli, bildiği dillerin her birini, Türkçe başta, sentetik bir şematizmle kullanabilen, karşısındakini sürekli aşağılayan, zengine meftun, ama sol meselelerde bir ilkokul çocuğundan bile daha seviyesiz bir araştırmacıdan söz ediyoruz. Antikomünizmini Osmanlı belgelerini okumakla parlattığının farkında değil. Ancak Türkiye’de her iktidar olanı etekleyen bir tarihçi. Sermayenin hiçbir kesimine düşman değil. Eğer fazla ortada görünmüyorlarsa, Ortaylı’nın tavuğuna da kış dememişlerse, iktidar sahibi herkesten hoşnut. Ortaylı, Murat Belge’nin, hatta Recep Tayyip Erdoğan’ın mütemmim cüzüdür. Türkiye Cumhuriyeti bu zihniyetin elindeydi ve bitti.

SSCB’den kaçış yolunda doğduğu biliniyor. Rus devrimcileri hakkındaki bilgi ve duygularının Türk devrimcileri hakkındaki bilgi ve duygusundan pek farklı olduğu söylenemez. Haddini kolay aşıyor. Karşılaştırılabilir: Sosyalizmin tarihçi düşmanlarından Richard Overy, “Rusya’nın Savaşı” (Russlands Krieg 1941-1945) kitabında 27 milyon ölüden söz ederken, kimi Sovyet araştırmacılarına göre 43 ile 47 milyon arasında bir insan kaybı olduğunu hatırlatıyor. Ama o tarihi hiç değilse zengin kaynaklar eşliğinde anlamaya da çalışıyor. İlber Ortaylı, Batı’daki antikomünistleri aratan bir bayağılığa yüz sürmekten hiç çekinmiyor. Batılı Sovyet tarihçileri korkunç bir entelektüel mücadelenin üzerinde yükselen, bedeli çok ağır bir kuruluştan söz ettiklerinin bilincinde olabiliyorlar. Araştırdıkça, Ortaylı türü saçmalıklar “konuşmayacak” kadar hadlerini biliyorlar. Türkiye akademyası denilen ve artık tam bir gecekonduya dönüşmüş mezbeleliğin biraz dışındadırlar: Dikkatlidirler. Bizdeki antikomünizm ise neredeyse tarihçilerin piri ilan edilecek Ortaylılar sayesinde ancak “hıyarlık” sınırındadır. Bunların herhangi bir meseleyi anlama kapasiteleri olabilir mi, eski metinleri çevirmek dışında?

İlber Ortaylı, örnek olsun, Stalin ile Molotov arasındaki notları, o korkunç kuruluş yıllarındaki (1925-1936)  yazışmalarının entelektüel düzeyini algılayabilir mi? Robert C. Tucker, Lars T. Lih, Oleg Naumow, “Stalin -  Briefe an Molotow” başlığıyla, Stalin’in Molotov’a gönderdiği notlardan-mektuplardan oluşan kitapta, bu ikilinin haberleşmelerindeki, bin derecede kaynayan sınıflar mücadelesinin şifrelerini içeren küçük notlarındaki entelektüel düzeyin şaşkınlarıdırlar. O âlemde Ortaylı gibi sosyalizm ve aydın tarihinden zerre nasibini almamış bir memuru tercüman bile yapacakları şüphelidir.

İncelediğini sandığı Osmanlı yüzyıllarında takılıp kalmış bir Türkçedir, dili: Ama o, bunu ayrımsayamayacak ve sentetik dilinin bir zenginlik olduğunu düşünecek kadar kendine âşıktır. Çok gençken, Mülkiye’deki kitle çizgisi gereği 1960’ların sonunda belki sola da meyletmişti, ama bütün ömrünü, aileden miras bir antikomünizm tüccarlığına vakfettiği anlaşılıyor. Cehaletindeki potları göremeyecek kadar da şımartılmıştır. Çöken Türkiye kapitalizmi bunları, yani İlber Ortaylı-Murat Belge kavram çiftini, Nuray Mertleri şımartmayacaktı da ne yapacaktı? “Muarızı” Murat Belge ne kadar bu ülkeye ve aydın tarihimize bir katkıda bulunduysa, İlber Ortaylı da o kadar bulunmuştur. Teknokrat teknokratın ayıbıdır. İlber Ortaylı, Murat Belge’nin tamamlayıcı parçasıdır ve tersi.

Ancak İlber Ortaylı, asıl bütün bu ruh ikizi Murat Belgelerle, Ahmet İnsellerle, Nuray Mertlerle birlikte, Recep Tayyip Erdoğan Türkiyesi’nin asli unsurudur.

Böyle bir tarih memuru, insanlık tarihinin en kıyıcı felaketlerinden geçmiş ve tarihin en büyük kuruluşunu yaşamış bir dilin hakkını verebilir mi? Sovyetler Birliği’ndeki aydın müdahalesinden haberi var mıdır? SSCB’nin yaşama, yepyeni kurumlar oluşturma ve yerleştirme, bu arada kendisine dünya sermayesi tarafından uygun görülmüş korkunç bir ceza olan Hitlerizm’i de ezecek bir kudreti yaratma gücünü, Ortaylı anlayabilir miydi? Sadece o Nazi Almanyası’nı ezme gücü bile binlerce Ortaylı ömrünü aşacak bir araştırma deposudur. Bunu fark edemeyecek kadar cahildirler.

Dedik ya, aslında aynı fotoğraftan söz ediyoruz. İlber Ortaylı, son tahlilde, Recep Tayyip Erdoğan’ın arabıdır ve tersi: Recep Tayyip Erdoğan da İlber Ortaylı’nın arabıdır. Biz Türkçede, malum, yıllarca, fotoğrafın negatifine böyle adlar verdik. Bunun abartı olduğunu düşünenlere, Erdoğan ile Ortaylı’yı aynı madalyonun iki yüzü olarak da tasavvur etmelerini salık verebiliriz.

İsteyen birçok yanından eleştirebilir: Ama Türkiye Cumhuriyeti, Stalin biraz da SSCB’yi ısrarla yaşatan bir kadronun temsilcisi olduğu ve bunlar Türkiye’yi her zaman önemsediği için cumhuriyet olarak varlığını sürdürebildi. Bunlar herkesi kör âlemi sersem mi sanıyorlar?

Tarihçi Candan Badem’in gerçekten parlak yanıtının, Ortaylı’nın alnına yapıştığını söyleyebiliriz. Ama Ortaylı, marksist Candan Bademleri anlayamayacak kadar antikomünist bir batağın içinden beslenmiş, böyle gelmiş böyle de gidecek bir sosyalizm cahilidir. Sosyalizm cehaleti, insanı sadece cehalette bırakmıyor, düşmanlığa ve çarpıtmaya da mecbur ediyor.

İlber Ortaylı ve ruh ikizleri, Türk ve Rus devrimcilerini okumazlar, okusalar anlamazlar, anladıklarını da yanlış anlarlar: Gericilik böyle bir şey.