Virüs…

"Zaten derin krizle boğuşan kapitalizmi virüs geldi kalbinden vurdu" diyenler var.

"Bu virüsü bunlar icat ettiler, sonucunu göreceğiz, dünya nüfusunu azaltmak amaçları, baksanıza kansızlar özel sığınaklarına kaçtılar" diyenler var.

"Yine olan yoksul halka olacak, yalnız bizde değil dünyanın her yerinde kırıp geçirecek insanlığı" diyenler var.

"Yenidünya düzeni canavarlığı" diyenler var.

"İklim değişikliğini dilerim şimdi dikkate alırlar" diyenler var.

"Bu üretilmiş bir virüs bilerek aşısı bulunmuyor, yaygınlaşsın ölen ölsün isteniyor, savaştan bin beter" diyenler var.

***

Galiba savaşların dışında insanlık tarihinde bir ilk yaşanıyor, ülkeler tüm dış dünyaya kapılarını kapatıyor, yetmiyor okullar, işyerleri, ibadethaneler ve tabi hepsinden önce tiyatrolar, opera, bale, senfoni salonları, galeriler ve müzeler kapatılıyor.

Görüldüğü kadarıyla dünyanın yarısında hayat durdu.

Afrika ve Latin Amerika’nın bir bölümünden ses yok ama o da yakındır.

Yazının başındaki kapitalizmin derin bir krizde olduğu ve bu virüsle birlikte bu krizin daha da derinleşeceği saptamasına katılıyorum.

Uluslararası ticaret durup, borsa denen hokkabaz düzeni çökünce, fabrikalarda üretimler durunca kan emiciler avuçlarını ovuşturmaya başlamışlardır.

Virüsün ortaya çıkardığı bazı gerçeklerin en başında duranı ise, kapitalizmin insan hayatlarına hiçbir önem vermediği gerçeğidir.

Sağlık hizmetlerinin parası olana yapıldığı bir dünyada elbette dahası beklenemezdi.

Parası olan marketleri adeta talan edip, gıda ürünlerini stokladı.

Sistemlere güven sıfır.

Ülkemizdeki durumu birlikte yaşadık. 

Virüs söylentisinin ilk gününde maske ve kolonya bulunamaz oldu.

Fırsatçılar iki kuruşluk ürünleri akıl almayacak rakamlarla satışa çıkardılar.

Meydan kan emici asalak bir sürüye bırakıldı.

Önlemler duyuruldu ve önce tüm sanat alanları durduruldu, perdeler indi, ardından müzeler, kütüphaneler, eğlence yerleri kapandı, itiraz etmedik.

Ama halen cem evleri dışında camiler “münferiden” olsa da ibadete açık, niye?

Fabrikalar insanların toplu bulunduğu alanlardır, işçilerin canı can değil mi, ya AVM adlı virüs yuvalarına ne demeli?

Cezaevleri tarihimizin en büyük doluluk oranını yaşıyor, 300 bin insan var içeride ve istif halinde nöbetleşe yatabiliyorlar, var mı önlem?

Şeffaf yürütüyoruz denilen süreç detaylarına inildiğinde hiç de öyle değildir.

Sağlık Bakanının çıkıp açıklamalar yapması mı şeffaf, görevi o, tabii ki süreci izleyecek, açıklamaları yapacak.

Yoksa her şeye burnunu sokan Diyanet İşleri Başkanlığının umreden dönen yurttaşlar için yaptığı açıklamalar ve sonrasında yaşananlar mı şeffaf?

“21.000 hacı 15 Mart’ta geliyor” diye açıklama yaptı zat.

Meğer 15.000 insan bir gün önce gelmiş!

Nerede onlar, nasıl önlemler alındı bilen var mı?

15 Mart günü umreden dönenler, gecenin köründe yapılan anonslarla öğrencileri sokağa atarak, KYK yurtlarına yerleştirildiler.

Niye hastanelere değil diye kimse sormayacak mı?

"Bu ülke hastaneler cenneti, sağlıkta bir numarayız, dünyanın en büyük şehir hastanelerini yaptık" diye bağıran biz miyiz?

Diyelim hepsi ağzına kadar hasta dolu o zaman neredeyse tamamı boşalmış oteller ne güne duruyor?

Devletsen bu tür zamanlarda bu gibi yerlere el koyarsın ve halkının ücretsiz hizmetine verirsin.

Çok mu zor?

Anlıyoruz ki, bu tür salgınlar, doğal yıkımlar için insana yaraşan hiçbir önlem yok.

Tıpkı depremlerde olduğu gibi.

Halen Elazığ, Malatya ve Van’da çadırlarda barınan insanlarımız var.

Ülkeyi yalnız Ankara-İstanbul-İzmir’den ibaret sayıp, bu üç kent için önlemler sıralanırken, 83 milyonluk ülkenin diğer illerinde, ilçelerinde, köylerinde neler oluyor bilen var mı?

Hayır, bilmiyoruz bu gidişle bilemeyeceğiz de.

“Burada virüs tespit edilen insanlar var” diye haber yapan Antalyalı iki gazetecinin tutuklanması gerçeklerin nasıl gizlendiğinin belirtisi değil mi?

Bahsi uzatmayalım.

Virüs canımızı yakacak bu çok belli.

Ne kadarı gizlenir, ne kadarı açığa çıkar o bir bilmece.

Ancak zaman öyle bir zaman ki övündükleri ama her şeyi ile batmış ekonomi daha da batacak, işsizlik, yoksulluk daha da derinleşecek ve birlikte göreceğiz, batışın sebebini virüse yıkıp "yoksa her şey çok iyi gidiyordu" diyecekler ve faturayı emekçi halka kesecekler.

Bu arada insan haklarıymış, adaletmiş, özgürlüklermiş, hapisteki gazetecilermiş, çevre-doğa katliamları, tecavüzlermiş, yolsuzluklarmış, işsizlikmiş, İBB meclisinde yaşanan sanat ve hayat düşmanlığıymış kimsenin umurunda olmayacak.

Mesela Salda gölünü betona gömecekler, Ilısu barajı su tutmaya başladı durduran olamayacak, 12 bin yıllık Hasankeyf ve Dicle vadisi öldürülecek, okluk koyundaki yazlık saray için ağaç kesimleri ve Ahlat’ta sarayın yapımı sürecek ve bunlar hiç kimsenin umurunda olmayacak.

Elbette bütün bunlardan bir kurtuluş yolu var o da; din tüccarlığı, bilim-sanat düşmanlığı, savaş, doğa katliamı, talan ve yalandan beslenen, her şeyi paraya dönüştürmenin peşine düşmüş kapitalizm adlı ahlaksızlığa karşı, bütün bir insanlık olarak birleşmek.

[email protected]