Susmayın…

Keşan'da yaşanan bir ilk değil.

Bu ülkede oyun yasaklamanın kara bir tarihi var.

Dünden bu güne Savcılar, Yargıçlar, Valiler, Kaymakamlar, Emniyet Müdürleri, Belediye Başkanları oyunlar yasakladır.

Evet. Hem de yüzlerce kez.

Yetmedi oyuncular, "oyun oynadıkları için" yanlış okumadınız "oyun oynadıkları için" cezaevlerine kondular.

Ben, o arkadaşlarınızdan biriyim.

"Vatanın, milletin bölünmez bütünlüğü" ilkesine dört elleri sarılan ve bunun için kendinden başka herkesi 'düşman' gören, savcılar tanıyorum.

Bir çoğu adeta ödüllendirilerek, Devletin üst kademelerinde görevler yaptılar.

Valiler, Emniyet Müdürleri tanıyorum. İçlerinde Milletvekili olanlar var.

Bu yüzden, Keşanlı Derebey yalnız değildir.

O kara akıldan bu memlekette çok var!

Bunların büyükçe bir çoğunluğu, Tiyatroyu "Komünist işi" görürler.

Biz SAKINCALI ekibi olarak, 2008 yılında, iki ayrı Kent te bu beylerle karşılaştık.

Biri Aliağa da diğeri Isparta da.

Aliağa da ki AKP Belediye Başkanı, resmi başvuruyu kabul edip, salonu "tahsis ettiği" halde ve oyun için 1000 bilet satılmışken, hem de gösterime üç gün kala, "Belediyemizin etkinliği var" deyip, Açık Hava Sahnesi'ni vermeyerek, oyunun oynanmasını 'fiilen' yasakladı.

Oyun günü, organizeyi yapan Petrol-İş Sendikası tespit yaptırdı.

Belediye etkinlik yapmaktan "son anda" vazgeçmişti. Noter tutanağı ortada bir belge.

Oyunun tanıtımı için, ücreti karşılığı Belediye hoparlörlerinden yükselen "Barış, kardeşlik ve eşitlik için, 12 Mart Faşizmi'nin kara yüzünü tanımak için" sözlerine tahammül gösterememişti.

O kara akıllı sanat düşmanı Belediye Başkanı, "İhaleye fesat karıştırmak ve görevi kötüye kullanarak kişisel çıkar sağlamak" suçundan yargılanıyor.

Yakındır. Bizim için de yargı karşısına çıkacak. Orada olacağım.

Bir diğerini, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nde gördük.

Rektörlük yapıyor. O da, önce "uygundur" diyerek salonu verip, sonra 'okulun etkinliği var diyerek' ve ne hikmetse, yine üç gün kala, oyunun üniversite salonunda gösterilmesini yasaklamıştı.

Fırçayı, organizeyi yapan devrimci öğrencilerden ve oyuna bilet alan seyircilerden yedi!

Benim telefonlarıma bile yanıt vermedi.

Kendisine Taksim PTT den, İçinde SAKINCALI PİYADE kitabı olan bir 'kara kutu' gönderdim!

Bu bey de, oyun için yapılan tanıtımlardan "korkmuştu".

Benzeri durumlar, onlarca Tiyatro grubunun başına geliyor.

AKP'li belediyeler, aydınlanmacı isimlere karşı sinsi karşıtlıklarını övünerek sürdürüyorlar.

Bunun için fazla uğraşmalarına gerekte yok.Ellerindeki salonları 'vermeyerek' meseleyi kestirmeden çözmüş oluyorlar.

Salonlar da salon olsa!

Yüzlercesinin Tiyatro için uygun olmadığını yaşayarak görüyoruz.

Bu gün, AKP belediyelerin elinde bulunan, toplam 236 nokta da ki salonlarda mutlak bir Mescit var.

Bu verinin akıl alan sonuçları, başlı başına bir yazı konusu.

Işık, görüntü, ses malzemeleri yok. Tuvaletler iğrenç.

'Kulis' adıyla kümesler yapılmış. Utanırsınız!

Hani durum öyle ki pislik, kimin şanındandır anlamak kolay!

Şimdi seçim sürecindeyiz.

Tiyatro için projesi olan bir tek AKP li aday bileniniz var mı?

Uzaklara gitmeyelim İstanbul'un durumu ortadadır.

Özel Tiyatrolara salon yoktur.

Şehir Tiyatroları, içi boşaltılmış sözcükler yığınına dönmüştür.

Devlet Tiyatroları, bazı salonlarda "misafir" olarak vardır.

Belediyelerce yapılan salonların çoğunluğu, "konferans" başlığına uygun işler için tasarlanıyor.

Arada yapılan, bir-iki göstermelik salon açılışına kimse inanmalıdır.

15 milyonluk bir kentin, Tiyatro koltuk sayısı içler acısıdır.

Sayelerinde İstanbul'un orta yeri viran oldu.

'Beyoğlu Sahnesi' projeleri ise gri bir hayal, yazık!

Ama ne yaparsın, iş zor.

Boşluğa yazı yazmak bile, hüner ister!

Hem sonra, oyunlar sansürleyen bir aklın, yeni salonlara gereksinmesi olabilir mi?

27 Mart Dünya Tiyatro Günü'ne yol alıyoruz.

Sorunlar yumağı büyüyor.

Sansür, salonsuzluk, yasaklama, özlük hakları, işsizlik, yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, dayatmacılık, adam kayırmacılık, ihaleli insan alımı, işsizlik, niteliksizlik, işlevsizlik, yalan, ötekileştirme, yasa tanımazlık, hak gaspları, adaletsizlik üstümüzde dolaşan hayaletlerden yalnızca bir kısmıdır.

Kapımızda, özelleştirmeler yaparak sanat alanlarını birilerine 'peşkeş çekme' süreci var.

Seçimden hemen sonra, kentler üleşilecek!

"Dönüşüm" adı altında, tüm ülkeyi yıkımlara teslim edecekler.

Kültürel kalıtlar, ören yerleri, 'ormanlık alan' adı altında doğal yaşam, talan edilecek.

2010 için dönen dolaplar, kimlerin üstünden kurgulanıyor?

Neden AKM için tek bir çivi bile çakılmadı?

Bu kent, kimler istediği için Operasız, Balesiz, Senfonisiz bırakıldı?

Susmamalıyız.

Kara aklın, açığa çıkan yüzündeki çirkin makyajı insanlığa anlatmalıyız.

Karanlığa Karşı Sanat Cephesi olarak Kültür-Sanat-Sen çağrısına katılıp, 27 Mart saat, 12 00 da AKM önüne Sahnemizi kurup, sözümüzü söylemeye hazırlanıyoruz.

Gelin, yeniden ve inatla sözcüklerimizi ortaklaştıralım.

Gelin, oyun yasaklayan, sansürleyen bu zavallılıkla, aynı çağda yaşıyor olmanın utancını, paylaşmadığımızı birlikte haykıralım.

[email protected].