16. Yıl…

16 yıldır her Temmuz ayı kapıya dayandığında ellerim titriyor, yüreğim ağlıyor.

1993 yılının Haziran ayı ortalarında, gecenin en kör karanlığında çalmıştı ev telefonum.

-Merhaba ben Asaf. Arkadaşlar seni davet etmişler Sivas'a, olumlu yanıt verememişsin. Biz gidiyoruz. Uğur da geliyor. Metin ağabey, Behçet ağabey, Aziz amca da geliyorlar. Gelip bir geceyi sen sun istiyoruz. Şiirler oku. Program basacaklar, ne dersin?

-İnan çok istiyorum Asaf. Hem, sizlerle hem onca can ile birlikte olmak ve bana düşeni yerine getirmek için çabalıyorum. Ama çalışıyorum. Hareket günü, gece geç saate kadar çekimlerim var. Sivas'a uçak da yok.

Öyle de oldu. Hareket günü geldi ve ben gidemedim. Kalakaldım Cihangir yamacında.

İşte bu yüzden, 2 Temmuz günü Sivas'tan yükselen ateş önce beni yaktı.

Sonra, gözlerim kan çanağı, ellerim yumruk. Kabataş'ta TYS önündeki onurlu kalabalığı anımsıyorum.

Otobüs'ün üstünden "Katillerin yakalanıp yargıya teslim edilmesini istiyoruz.

Devlet görevini yapmalıdır.

Ey insanlık, sizlere sesleniyorum 20. yüzyıldayız.

Türkiye'de dinci gericilik, insanlarımızı ateşe verdi" diyen Ataol Behramoğlu'nun ardından, hayatımın en zor anlarını yaşamıştım.

Mikrofonu elime aldım. İlk kez dünyam karardı. İlk kez elimde mikrofon önümde 150 bin insan, öyle susa kalmıştım!

'Hava kurşun gibi ağır!

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum

Koşun

kurşun

erit-

-meye

çağırıyorum...

O diyor ki bana:

-Sen kendi sesinle kül olursun ey!

Kerem

gibi

yana

yana...

"Deeeert

çok,

hemdert

yok"

Yürek-

-lerin

kulak-

-ları

sağır...

Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:

-Kül olayım

Kerem

Gibi

yana

yana..

Ben yanmasam,

sen yanmazsan

biz yanmasak,

Nasıl

çıkar

karan-

-lıklar

aydın-

-lığa...

Hava toprak gibi gebe.

Hava kurşun gibi ağır.

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum.

Koşun

kurşun

erit-

-meye

çağırıyorum....

Şiiri hıçkıra hıçkıra okudum, ama konuşamadım. Öfkem, acıma yenik düştü.

'Sivas'ın hesabı sorulacak" sloganı ilk orada atıldı.

Zincirlikuyu mezarlığına yürümek kararı aldık. Devlet önümüze panzerlerden duvar ördü.

Kabataş üstünden, Dolmabahçe-Teşvikiye ve Şişli yönünü kullanıp Zincirlikuyu'ya erişmek varken, polis Karaköy-Kasımpaşa-Okmeydanı üstünden yol verip, eylemi pasifize etmeye çalıştı.

Böyle bir günde bile 'kentin trafiği aksamamalıydı'!

150 bin insan yan yana, omuz omuza, marşlar-türküler-deyişler-ağıtlar söyleyerek yürüdük.

Uzunca süre konuşamadım. Evden çıkamaz oldum. Dostlarımın acısı yüreğimi dağladı. Ellerim ilk o zaman titredi.

Ardı sıra yaşananlarla hıncım büyüdü.

Devlet, birbirini suçladı!

Kimse, gözlerimizin önünde olup biteni üstüne almadı.

Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Cumhurbaşkanı, İçişleri hepsi, ayrı ayrı nutuklar çektiler!

Belediye Başkanı, Vali, Jandarma Komutanı, Emniyet müdürü hepsi başka başka hikayeler anlattılar!

Basın kirli bilgiler pompalamaya başladı. Dinci yayın gemiyi azıya alıp saldırıya geçti.

Gerçeğin tanıkları susturuldular. Katillerin bir kısmı, yurt dışına kaçtılar.

Suçlu olanlar ise, 'Pir Sultanı ananlar ve Aziz Nesin' diye ilan edildi!

Olayların tüm seyri için 'kışkırtma' diyorlardı, 'Aziz Nesin o konuşma ile insanları kışkırtı.'

Demeçler birbirini izliyordu.

Katil övücülüğe başlandı.

Dinci gericilik ve ırkçılık hep bir ağızdan katil övüyor, diğer yandan da gerçeğe, küfür ediyorlardı.

Yangın ülkeyi sardı.

Dört bir yandan binler sokağa döküldüler.

İzmir mitingini anımsıyorum. Temmuz sıcağında yanan yürekler, 300 bin olmuştu.

'Kardeşler, Adalet istiyoruz.. Katiller ve katil kışkırtıcıları ve gericilik açığa çıkarılsın istiyoruz. Sivas'ta yanan insanlığın kendisidir. Bir daha olmasın istiyoruz. Başbakan, Hükümet, Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanı eksik bilgi ve belge sunarak, olayın karartılmasına yardımcı oluyorlar. Tüm insanlık duymalıdır. T.C Devleti, dinci gericilik ve faşizmin el ele vererek, insanlarımızı yakmasını seyretmiştir.'

İzmir Cumhuriyet savcılığı hakkımda dava açtı. 'Devlete ve Devlet büyüklerine hakaret'

İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde ifade verdim.

'Bu gün de öyle düşünüyorum. Henüz katiller yakalanmamıştır. Oysa TV ekranlarındaki görüntüler, Madımak otelindeki arkadaşlarımın nasıl ve kimler tarafından yakıldığını kanıtlıyorlar. Ayrıca, yüzlerce insan tanıklık için başvurdu, ama savcılar kabul etmiyorlar. Katiller ise, ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyorlar. Hükümet, Başbakan, Cumhurbaşkanı görevlerini yapmalıdır. Bu ülkenin sıradan bir yurttaşı olarak bu duruma isyan ediyorum'

Bir yıl sonrasını, 2 Temmuz 1994'ü anımsıyorum.

Ali Sami Yen Stadyumu'nda kapıların açılması için seslendiğimde, 40.000 can, tek yürek olmuştuk.

Semahlar barış ve kardeşlik için dönüldü. Türküler-ağıtlar dizildi.

Tanıklar konuştular. Suçlular halen aramızdaydılar.

'Kerem gibi' ile Dünya'nın en büyük şiir korosunu o gün orada oluşturduk.

Önce tek ses, sonra hep bir ağızdan.

Ben yanmasam,

sen yanmazsan

biz yanmasak,

Nasıl

çıkar

karan-

-lıklar

aydın-

-lığa.

Nazım'ın yüreği binler olmuş, insanlık adına insanlığa bağırıyordu.

O 40 bin kişi, o gün birlikte gördük. Sivas'ta ateşe verilen canlar da orda bizimleydiler.

Asaf, Behçet Ağabey, Metin Ağabey, Uğur Kaynar, Nesimi Çimen ve diğerleri, ateşin içinden ses veriyorlardı.

Kimi şiirini kuşanmış gelmişti kimi sözünü, kimi özünü. Türküler nasıl olsa yanmazdı.

Aradan 16 yıl geçti.

Bizimkiler, yine binlerce can ile, beraber bir arada yaşıyorlar.

Katiller ise ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyorlar.

Devlet görevini yapmadı yapmıyor.

Dönemin Cumhurbaşkanı, Hükümeti, Başbakanı, Sivas'ın Belediye Başkanı Valisi, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı görevlerini yapmadı, yapmıyorlar.

Ellerim titriyor, yüreğim ağlıyor, öfkem büyüyor.

[email protected]