Hekimoğlu geliyor uçkur çözerek

Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım kendi nefsime

Hekimoğlu, bir başkaldırının adıdır.

Haksızlığa upuzun bir haykırıştır.

Yoksulluktur, erdemdir. Ağaya, beye boyun eğmeyen yiğit bir delikanlılıktır.

Hekimoğlu, halkın dilinde iyiliksever, mert ve dupduru bir güzelliktir.

Yoksulun yoldaşı, ezen varsılların düşmanıdır.

Hekimoğlu, hüzünlü bir türkünün kahramanıdır…

TRT arşivinde kaynak olarak Ümit Tokcan adı yazılmasına karşın, Ümit Tokcan, türkünün aslında Kadir İnanır tarafından derlendiğini söyler.

Türkünün halk arasında söylenegelen sözleriyle TRT arşivine alınan sözleri arasında belirgin bir farklılık vardır. Halkın dilindeki Hekimoğlu, zulme, haksızlığa ve puştluğa karşı çıkan erdemli bir isyancının betimlenmesidir. Mehmet Özbek’in, "Folklor ve Türkülerimiz" (Yayın No.91, s.291) adlı kitabına aldığı ve TRT arşivine de aynı şekilde geçirilen Hekimoğlu ise, bütün o erdemlerden soyutlanmış ve silik bir kişiliğe büründürülmüştür. Türkünün sözlerindeki keskin vurgular gitmiş yerine uysal ve düzene yakışır törpülenmiş sözcükler gelmiştir.

Bu durum Hekimoğlu türküsüne has bir özellik değil tabi ki. TRT’nin kurulduğu günlerden günümüze değin halk türküleri üzerinde uyguladığı sansür politikasıyla ilgili bir durum. Ağanın, beyin hatta devletin zulmüne başkaldıran binlerce türkü arşive alınırken mevcut sözlerinin değiştirildiğini ya da o bölümlerin görmezden gelindiğini iyi biliyoruz.

Örneğin, Hekimoğlu türküsünün şu bölümleri sansüre uğramıştır.

İster vali gelsin isterse paşa
Gelme paşa gelme ben atmam boşa

Çiftlice'nin muhtarı puşttur pezevenk
Hekimoğlu geliyor uçkur çözerek

Türkünün halk diline yerleşmiş sözlerinde buna benzer bölümler oldukça fazla. Konuyu çok dağıtmamak için bu örneğin yeterli olduğunu düşünüyorum.

Hekimoğlu’nun öyküsünü okuduğumuzda bu sözlerin içeriğiyle birebir uyuştuğunu görebiliyoruz. Oysa TRT kaynaklı seslendirmelerde geçen sözler, bize bu öyküyü ve duyguyu yaşatmıyor. Gerçi Ordu’nun bazı yörelerinde “Hekimoğlu geliyor uçkur çözerek” sözleri “ Hekimoğlu geliyor düşman ezerek” diye söylense de, bu çok doğaldır. Çünkü yazılı bir metne sahip olmayan söz kültürünün dilden dile geçerken ufak tefek değişikliklere uğraması çok olağan bir durumdur.

Hekimoğlu, annesinden başka kimsesi olmayan yoksul bir delikanlıdır. Yusuf Ağa’nın yanında çobanlık yapmaktadır. Yöre köylerinde mertliğiyle, dürüstlüğüyle sevilen Hekimoğlu köyün güzel kızı Ayşa’ya vurulur. Yakınlaşırlar ve sevdalık yaşamaya başlarlar. Gel gör ki Ayşa, o yörenin güçlü egemenlerinden Gürcü bir beyin sözlüsüdür. Bu durumu öğrenen Bey, Yusuf Ağa’ya baskı yapar ve Hekimoğlu’nu kovdurtur. Parasını alamayan delikanlı babasından kalma aynalı mavzerini kuşandığı gibi Yusuf Ağa’yı vurur ve Gürcü’ye haber yollatır. Teke tek görüşüp hesaplaşmayı önerir. Bir yer ayarlanır. Bey sözünde durmaz ve adamlarıyla gelir, şiddetli bir çatışma başlar. Yedi kişiyi vurur ve çemberi yararak oradan kurtulur. Bir söylentiye göre Bolu’da yaşayan annesinin yanında gider. Kimileri de Tokat’ın Erbaa kazasına gittiğini söyler. Hatta orada eşkıyalar tarafından kızı kaçırılan bir adama yardım ettiğini ve kızını geri getirdiğini de anlatırlar.

Geri döndüğünde iki amcaoğlu ile birlikte dağa çıkar. Dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen yöre köylüleri ona kucak açar. O artık haksızlığın ve gücün karşısında yiğit bir simgedir. Zenginlerden aldığını yoksul köylüye dağıtır ve yanındaki insanlar giderek çoğalır.

Gürcü Bey, sık sık jandarmadan yardım ister ve Hekimoğlu’nu sürekli izlettirir. Her adımını kontrol altına almaya çalışır. Köylüler tarafından korunup saklandığı için Hekimoğlu bir türlü ele geçirilemez. Hatta bir keresinde kaldığı ev jandarma tarafından kuşatılır. Evin altında da bir fırın vardır. Fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.

Oradan Çiftlice köyü muhtarının evine gider ve bir süre orada saklanır. Oysa muhtar, beyin adamıdır ve Hekimoğlu’nu ihbar eder. Jandarma evi sarar ve büyük bir çatışma başlar. Karın bölgesinden aldığı yarayla atına atlar ve Ordu’ya kadar gelir, orada ölür. Bir başka anlatıma göre ise çemberi yarar ama fazla uzaklaşamadan evin yakınlarında bir yerde yığılıp kalır.

Hekimoğlu’nun hazin öyküsü böyledir.

Türküde sözü geçen “aynalı martin”in öyküsü ise: Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırmıştı. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı karşıya doğru tutardı. Böylelikle düşmanının gözü kamaşır ve hedefi şaşardı.

Yandaki fotoğraf, Hekimoğlu İsmail ve yoldaşı Alan Osman'ın öldürüldüğü güne ait. Fotoğrafın, sağda görülen fötr şapkalı ABD'li gazetecinin makinesiyle çekildiği anlaşılıyor. Aslen Pontuslu olan gazeteci, Hekimoğlu olayını incelemek için o sıralarda Fatsa yöresinde bulunuyordu. Onun yanında duran fesli ve uzun boylu şahıs ise dönemin Arnavut asıllı Fatsa kaymakamı Hoca Efendi’dir. Hoca'nın oğlu Enver, sonradan Arnavutluk Devlet Başkanı olmuştur.

Hekimoğlu’nun öyküsü her yörede farklı anlatılmıştır.

Ama her öyküde yiğitliği, mertliği, dürüstlüğü ve akıllılığı başat konumdadır.

Hekimoğlu, halkın sözünde hep “narinim” olarak yaşadı o günden beri.

Bir halk kahramanı olarak, bir yoksul dostu olarak…

[email protected]