Ters köşeye yatırılmak ve BMGK’den ‘öncül’ karar

Son günlerde Suriye hakkında 2118 No’lu (27 Eylül 2013) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Kararı hakkında çelişkili yorumlar yapıldı. Bu karar nasıl okunabilir? Bu kararın lafzı, kapsamı ve olası etkileri üzerinde durmakta yarar var. Kararın lafzına ilişkin şu saptamalar yapılabilir. 1-Askeri müdahale değil, siyasi müdahale kararı perçinlenmiştir. 2-Kimyasal silahların üretimi, kullanımı, dolaşımı ve sevkiyatı konularında sadece Suriye yönetimi değil, bütün komşular, hükümet dışı kuruluşlar, hukuken sorumluluk altına girmiştir. 3-ABD ve Rusya’nın “Ortak Özel Temsilcilik” oluşturmalarına hukuki zemin sağlanmıştır. 4-Çelişkili yorumlara maruz kalan 7. bölüm meselesi şudur: Kararın kendisi BM şartının 6. bölümüne istinaden alınmıştır, kimyasal silahların imhası ve denetlenmesi sürecinde ise 7. bölüme göre (zor kullanımı yetkisi) hareket edilecektir. 5-Siyasi konularda 7. bölümün çalıştırılması öncelikle ABD ve Rusya’nın uzlaşısına bağlıdır. Bu da yetmez Suriye için yeni bir konferans yapıldıktan sonra yeni bir BMGK kararı alınması gereklidir (otomatik değildir). 6- Daha önce BMGK dışında alınan iki karar, BMGK karar metnine eklenmiştir. Ek 1 Suriye’nin 12 Eylül 2013 tarihli Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (KSYÖ) katılım başvurusu, 14 Eylül 2013 tarihinde ABD ve Rusya’nın uzlaşısına esas teşkil eden Suriye’de bulunan kimyasal silahların imha edilmesi, komşular ve hükümet dışı kuruluşlar dahil, kimyasal silahların denetlenmesine yönelik çerçeve anlaşma ve bu uzlaşının 17 Eylül’de KSYÖ yürütme kurulu tarafından kabul edildiğini gösteren açıklama metinlerini içermektedir. Ek 2 Suriye’de gerçekleştirilmesi öngörülen geçiş sürecinin 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre toplantısı sonuç bildirgesinde sözü edilen biçim ve esaslara dayandırılması zorunluluğu ile Suriye için yeni bir uluslararası konferansın toplanması gerektiği belirtilmektedir. Sürece ve yapılacak konferansa, Suriye yönetimi ve muhaliflerin katılımının elzem olduğu açıkça belirtilmektedir.

Bilindiği üzere, BMGK, 5’i veto hakkına sahip, 10’u 2 yıllığına seçilen 15 üyeden oluşur. Karar sürecinde üyelerin yaptığı konuşmalar (bağlayıcı olmamakla birlikte) düşünce sistematikleri hakkında ipucu verir. Basın, bu konuya çok az değindi. Yer sıkıntısı nedeniyle ben en önemlilerine değineceğim. ABD temsilcisi Kerry, kimyasal silahların yasaklanması, sevkiyatının önlenmesi ve denetlenmesi için bu kararın bir “öncül” oluşturduğunu ve kararın bölgesel düzlemde bağlayıcı olduğunu vurgulamaktadır. Kerry’nin aklındakinin İran ve siyasal İslamın terörist kanadı El Nusra vb. örgütler olduğunu tahmin etmek zor değildir. Kararın bunları da bağladığını belirtiyor. Rusya temsilcisi Lavrov, bu kararın bölgesel boyutuna ve hükümet dışı örgütlerin kimyasal silahların sevkiyatında oynadıkları role dikkat çekmektedir. Akıllarındaki farklı adresler olmakla birlikte, ikisinin ortak noktası bölgesel boyuttur. Hatırlayalım, kimyasal silahların Suriye yönetimi tarafından kullanıldığı iddiası, İsrail istihbaratının bilgisine dayalıydı, muhtemeldir ki, Rusya da kimyasal silah sevkiyatının bölgesel boyutuna ilişkin elinde bulunan istihbarat bilgilerinin bazılarını ABD’ye göstermiştir bunun üzerine ABD yönetimi hızlı bir diplomatik manevra yaptı ve Rusya ile 14 Eylül tarihli uzlaşıya vardı. AKP yönetiminin Suriye politikasını ters köşeye yatıran budur. Çarpıcı bulduğum bir başka ipucu şudur: Avustralya temsilcisi Gary Quinlan “Uluslararası Ceza Mahkemesi”ne (UCM) gönderme yapmaktadır. Quinlan, Suriye yönetiminin UCM’de yargılanması gerektiğini belirtmektedir. Bu konunun Suriye yönetimi ile sınırlı kalamayacağı ve bölgesel aktörleri de bir şekilde kapsayacağı, BMGK kararının lafzı ve ruhunda mevcuttur.

Karar bütün olarak okunduğunda, a) ABD ve Rusya’nın ortak karar verici oldukları açıktır.
b) Suriye yönetimi, bölgesel aktörler ve hükümet dışı kuruluşların, kimyasal silahların yasaklanması, imhası ve sevkiyatının önlenmesi süreçlerinde BMGK kararının lafzı ve ruhuna uygun davranmaları zorunluluk haline getirilmiştir. Bu açıkça bir uyarıdır. Türkiye, bölgesel bir güç iddiasıyla “uyarılan ülke” durumuna sokulmuştur. c) BMGK Kararı, alt bölgesel güç olma heveslilerinin diplomatik manevralarla nasıl ters köşeye yatırıldığını göstermekle kalmıyor, kimyasal silahların kullanımı ve sevkiyatı hakkında iddialı kesin hüküm verenleri UCM sürecine dahil etmek üzere “öncül” oluşturabileceğinin işaretini de veriyor. Yargılama olur mu, olmaz mı, kestirmek kolay değil çünkü ABD, Rusya, Çin ve bölge ülkeleri, UCM üyesi değiller, ancak bu dosyanın araçsal olarak kullanılabileceğini söylemek mümkündür. Kosova Başbakanı hakkındaki “organ kaçakçılığı” dosyasının nasıl kullanıldığını hatırlatmakla yetinelim.