Sistem?

Sistem son günlerde en sık kullanılan kavramlar arasında. Özellikle de başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter yönetim biçimleri meselesi tartışılırken çokça geçer oldu bu kavramı. Basında yüklenen anlam tuplumsal düzen değil, yönetim biçimi.

Günümüzde iki tür sistemden söz etmek mümkündür: Kapitalist  ve sosyalist sistemler. 

Başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter yönetim biçimleri kapitalist sistem içinde alternatif yönetim biçimlerindendir. 

Kapitalist sistem içinde çalışan bu yönetim biçimleri liberalizme yaslanabildiği gibi faşizme de başvurabilir.  

Daha net bir ifade ile liberalizm ve faşizm birbirini sevmeyen fakat birbirinden ayrılamayan ikizlerdir. 

Kapitalist sistemde sermaye mutlu olduğu zamanlar genellikle liberalizme, krize girdiği, varlığını başka türlü idame ettirmekte zorlandığı veya çok ihtiraslı olduğu durumlarda faşizme yönelir.

Ne liberalizm ne de  faşizm bir sistemdir.  İkisi de kapitalizm içinde alternatif uygulamalardır.

Son günlerde, özellikle basında kavramlar havada uçuşuyor. Varsa yoksa sistem. İnanacak insan kitlesine ulaşsalar adeta yeni bir sistem icat ettiklerini ileri sürecekler!

Özellikle iktidar partisi sözcüleri başkanlık sistemi demeyi pek seviyor. Hele birde “yerli” demeleri yok mu, insanın başını döndürüyor, mest ediyor! Bize ait, bizim gibi, bizden başkasına benzemez. Bizden çıkma. Sui generis. 

Yerli dedikleri hangisi? İslam mı? Bu topraklara oldukça geç geldi, yerli olamaz. İslamdan önceki inanç sistemleri İslam’dan daha yerlidir. İşin doğrusu “yerli”, “Türk tipi başkanlık”  diye bir sistem yok, yönetim uygulaması olabilir. Tabiki kapitalist sistemin iki farklı uygulaması liberalizm ve faşizmden hangisi olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

“Gerçek demokrasi”, “gerçek liberalizm” gibi muğlak kavramsallaştırmalar da basında çokça yer almaktadır.  

İşin doğrusu bugün Türkiye ve bir çok ülkede yaşananlar sahte demokrasi, sahte liberalizm değiller. Demokrasi ve liberalizmin, tabii ki gerektiğinde faşizmin, versiyonlarıdır. Tek, idealize edilmiş gerçek bir demokrasi modeli olmadığı gibi, tek gerçek liberalizm de mevcut değildir. Aksine, çok sayıda farklı uygulamalar görülebilmektedir.

Usül ve esas bakımından Davutoğlu’nun gidişini gerçek demokrasiye, gerçek liberalizme uymayan bir durum olarak tanımlamak kapitalist sistemi yanlış okumak anlamına gelir.  Kaldı ki, tek tip kapitalizmden söz etmekte te yanlıştır. 

Hitler Almanya’sı, Merkel Almanya’sı; Bush ABD’si, Obama ABD’si de kapitalizmin değişik uygulama biçimleridir. Son tahlilde bunların hepsi kapitalizmlerdir. 

Sistem bakımından kapitalizmin alternatifi sosyalist sistemdir. Başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter yönetim biçimleri kapitalist sistemin alternatifi sistemler değildir.

Bu genel çerçeve içinde başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter yönetim biçimleri üzerine tartışma yapılabilir.

Türkiye kapitalizminde başkanlık tartışması nasıl sonuçlanır? Bunu kestirmek kolay değil, fakat en azından verili bilgiler üzerinden bu konuda yönelimin ne olabileceği üzerine spekülasyon yapmak mümkün.

Türkiye’de (başka birçok kapitalist toplumlarda olduğu gibi) sorunlar çözülmüyor, dönüştürülüyor. İktidar varlığını idame ettirebilmek için kapitalizm içi yönetim biçimlerinden (başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter) en baskıcı olanı hedeflemekle birlikte şu anki dengeleri hesaba katarak fiilen anaysal sınırları aşarak legal olmayan yöntemlerle uygulanan yarı başkanlık yönetim biçimini partili cumhurbaşkanı formuna dönüştürerek fiili durumu resmi duruma dönüştürmek istediğini söylemek mümkündür. 

İktidarın bunun ötesinde denge ve denetleme mekanizmaları bulunan bir başkanlık modelini benimseyeceğini ileri sürmek anlamlı gözükmüyor.

Partili cumhurbaşkanı modeli eğiliminin net göstergesi 29 Ekim 2015’de Anıtkabir ziyaretinde ‘Atatürk’ün meclis tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı, kendisinin halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olduğu’nun ifade edilmiş olması dervişin fikri neyse zikri de o olur misali yorumlanabilir. Elbette burada iki konuda bilgi düzeltmesi yapmak gerekir. Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığının halk tarafından ilk kez oylanmış olduğu düzeltmesi yapılmalıdır. Bundan daha önemlisi, Atatürk kurucu cumhurbaşkanı çünkü kurtuluş savaşına önderlik etmiş, fakat bugün tersi durumdan söz etmek mümküm olabilir. Anakronik ve yanlış analoji olmakla birlikte Anıtkabir konuşması bir talebi yansıtmakta ve eğilime işaret etmektedir. 

Güncel yurtiçi ve yurtdışı konjonktür de hesaba katıldığında tartışmanın hedefi başkanlık gibi sunulmakla birlikte, partili cumhurbaşkanlığı modeline yönelimin reel durumu yansıttığını söylemek mümkündür.