​NATO-Türkiye ilişkisi nereye gider?

Son birkaç yıldır ABD-Türkiye ilişkileri geriliyor, son aylarda NATO üzerinden de yeni gerilimler ortaya çıkmaya başladı. Daha ötesi, Türkiye’nin NATO üyeliği medyanın tartışma konuları arasına girdi.

Bu konuda iktidar ortakları, muhalefetin ileri gelenleri seslerini hiç olmadığı kadar yükselttiler.

İster istemez kulak kabartıyor insan, ne diyorlar diye.

Kemale mi erdiler, geç de olsa anladılar mı acaba NATO’nun verdiği zararları?

1991 Irak savaşı esnasında Batılı müttefiklerinden Türkiye’ye hava savunma düzeneği yerleştirilmesini istediğinde naz etmeleri üzerine Özal dertlenmiş; biz size 45 yıl bekçilik yaptık siz bize hava savunma silahlarını çok görüyorsunuz diye…

Şimdikiler, eğer bize satmazsanız biz de gider rakiplerinizden alırız diyorlar. Çin’den denediler, sonra geri adım attılar. Şimdi Rusya’dan S400 alıyorlar ve geri adım atamayacak noktaya ulaştılar.

Baş müttefik ABD yönetimi alamazsınız diyor…

6 Haziran’da ABD Savunma Bakanı Türkiye Savunma Bakanı’na bir mektup gönderip, alırsanız başınıza şunlar gelir dedi: "F35 üretim programından çıkarılırsınız; ABD ile ve NATO içinde işbirliğinizi sürdüremezsiniz; yaptırımlara maruz kalırsınız; ayrıca Trump’ın öngördüğü ticaret hacmimizi 20 milyar dolardan 75 milyar dolara çıkarma düşüncesi imkânsızlaşır; bütün bu süreç sizi yalnızlaştırır ve mali olarak çökersiniz."

Bu mektupla ABD yönetimi sözcüğün tam anlamıyla bir taraftan Türkiye’yi tehdit ediyor, diğer taraftan ise havuç sunuyor. Eğer S400 silahlarını almaktan vazgeçersen ticaret hacmimiz yükselecek…

Bir numaranın sözcüsü şöyle tepki göstermiş: "ABD'nin mektubunun gönderilmesiyle eş zamanlı sızdırılması ciddiyetsizliktir."

İnsan sormadan edemiyor; kendi yurttaşından bilgi saklamak mı ciddiyet olurdu? Basına sızdırılmasaydı müzakere mi edecektiniz?

Diplomasi dilini bilenler daha usturuplu tepki verdi: "ABD'nin mektubunun üslubunu kabul etmiyoruz, hiç kimse Türkiye'ye ültimatom veremez."

İktidar ve muhalefet sözcüleri haklı olarak mektuba tepki gösterdiler. En dikkat çekici tepki Bahçeli’den geldi: "Gerekirse NATO dahil uluslararası bütün anlaşmalar sorgulanmalıdır" dedi.

İktidarın düşüncesine tercüman olmak için mi? İktidarı bu doğrultuda zorlamak için mi? Yoksa muhalefete söz bırakmamak için mi? Hangisi olduğunu bilemiyoruz, ama söylediği önemli bir gösterge. Devletin NATO ile ilişkisinde sorunlar var.

Türkiye’nin NATO üyeliği gerçekten sorgulanıyor mu? Türkiye’de iktidar, iktidar ortağı ve düzen partilerinin hiçbirinin bunu sorguladığını gösterir veri mevcut değil. Ancak dünya kamuoyunda bu konu tartışılıyor. Türkiye medyasında da kısmen tartışılıyor. Bu nedenle bu ilişkiyi irdelemek gerekir.

Türkiye-NATO ilişkileri kopacak mı? Değilse gerginlik nereye gider?

İlişkinin gerilmesinin nedenleri arasında şunlar sıralanmaktadır:

ABD ve diğer önemli NATO üyelerinin Türkiye’nin çıkarlarına aykırı, Türkiye’nin aleyhine çalışan terör örgütlerine siyasi desteğin yanında, silah ve mühimmat desteği verdiklerini; siyasi, askeri ve operasyonel olarak (örneğin Bosna, Kosova, Afganistan, Libya vb. yerlerde) Türkiye’nin NATO’ya yaptığı katkılar karşılığında aldıkları, daha doğrusu alamadıkları, arasında büyük bir dengesizlik olduğu belirtilmektedir. Norveç’te yaşanan diplomatik skandalın (NATO tatbikatı esnasında Atatürk ve Erdoğan’ın düşman hedef tahtası olarak kullanılması) Türkiye’de NATO’ya karşı olumsuz bakışın artmasına yol açtığının altı çizilmektedir.

Ancak, iş NATO’nun kökten sorgulanmasına geldiğinde, aynı kişiler Türkiye’nin bu aygıttan ayrılmaması gerektiğini, NATO’dan çıkışın Türkiye’yi Batı güvenlik şemsiyesinin dışına iteceğini, daha zor bir durumla karşı karşıya bırakacağını ileri sürüyorlar. "NATO’dan ayrılmak Türkiye’ye fayda yerine zarar verecektir, çünkü NATO üyeleri de Türkiye’nin hasmı olacaktır" diyorlar. Kısacası NATO’dan çıkmayalım diyorlar.

Uluslararası düzlemde bu konuyu ele alanlar Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaştığını, ABD ve NATO üyesi müttefiklerinden uzaklaşmaya başladığını, Suriye ve İran konularında Rusya ile birlikte hareket etmeye başladığını ve Rusya’nın ürettiği S400 hava savunma silahlarının NATO’ya karşı kullanılabileceği, Türkiye’nin bunu satın almasının bardağı taşıran bir damla olduğu, bu nedenle de Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanmaya başladığını dile getiriyorlar.

Biçimsel olarak neler olabileceği hakkında ise aşağı yukarı herkesin söylediği ortak nokta şu: NATO’da üyelikten atılma, çıkarılma diye bir şey söz konusu değil. NATO anlaşmasında böyle bir madde yok. Üye kendisi isterse çıkabilir, bunun için NATO konseyine bir yıl önce durumun bildirilmesi gerekiyor.

Konuyu biçimsel olarak ele alanların tahmini şu: Türkiye NATO’dan ayrılmayacak ama yalnızlaşacak, isim üyeliği olarak varlığını sürdürecek fakat önemli hiçbir karar alma sürecine davet edilmeyecek.

Esasında şu anda fiili durum bu. Eğer gelecek böyle ise Türkiye’nin NATO üyeliği niçin sürdürülmek isteniyor?

Bu soru iki taraf için de geçerli. Batı için, eğer Türkiye Rusya-Çin-İran eksenine kaymışsa Türkiye’nin NATO üyeliği niçin halen sürdürülüyor? Bunun gerekçesi elbette salt biçimsel; Türkiye üyelikten çekilmek istemediği sürece bu mümkün olmaz, cevabı ile açıklanamaz, çünkü istendiğinde biçimsel olarak bunu aşacak diplomatik krizler icat edilebilir. Türkiye’nin bir NATO üyesine saldırı senaryosu üretilerek üyelikten çıkarılabilir veya diplomatik olarak Türkiye çekilmeye zorlanabilir. Ara mekanizmaların devreye sokulması da mümkün olabilir.

Bir tahmin yürütmek gerekirse, Türkiye’nin NATO üyeliğinden beslenen sermaye grupları, silah ve mühimmat sanayicileri üyelik ilişkisinin sürmesini isterler; pazar olarak oldukça önemli. Gerginliği aşmak için hem S400’leri hem de Patriotları Türkiye’ye satabilecekleri manevra alanı halen mevcut. Türkiye’de iktidar da bunu yapmak istiyor. Yakın gelecekte iki silah sisteminin de Türkiye’ye satıldığını duyarsak kimse şaşırmasın.

İşler iyice sarpa sararsa, ABD yönetimi Türkiye’yi NATO’dan çıkmaya zorlayabilir mi? Bu mümkündür: ABD yönetimi Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ü köşeye sıkıştırıp, Fransa’yı NATO’nun askeri kanadından çıkmak durumunda bırakmıştı. Bu iş öyle Fransız sağının öne sürdüğü de Gaulle’ün kahramanlığı vs. değil, ABD’nin Belçika dışişleri bakanı üzerinden hazırlattığı bir rapor üzerine de Gaulle’ü seçime zorlamasıyla gerçekleşti. ABD hegemonyası ve liderliğine karşı Avrupa’nın (Fransa-Almanya) öne çıkarılması önerisini savunan de Gaulle, Almanya’dan beklediği desteği bulamadı, bulamazdı çünkü Almanya ABD’ye göbeğinden bağımlıydı. De Gaulle sonunda kuyruğu dik tutmak adına alın atınızı istemem tımarınızı demek zorunda kaldı ve 1966’da NATO’nun askeri kanadından Fransa’nın çıkmasına ve böylece NATO’nun ana karargâhının Paris’ten Brüksel’e taşınmasına yol açtı.

Türkiye’de tarih bilmezlerin bir kısmı de Gaulle’cü yaklaşımdan yola çıkarak kendilerine rol biçmek isteyebilir; bunların sonu da de Gaulle gibi olur. De Gaulle’ün kafasındaki Fransız emperyalizmini Avrupa üzerinden (Almanya’nın desteği ile) hayata geçirmekti. ABD ile pazarlık yaparken dahi Sovyetler Birliği'ne olan düşmanlığını korudu ve Almanya’dan istediği desteği bulamayınca şaşaalı bir şekilde öne sürdüğü Fransa öncülüğünde Avrupa güvenliği projesi çöktü.

Emperyalizm çökertilmediği sürece emperyalist hiyerarşi irili ufaklı hiçbir güce şans tanımaz, hele kifayetsiz muhterislere hiç şans tanımaz. NATO bu hiyerarşinin kurumsal çerçevesidir, kapitalizm ve emperyalizmi korumak için icat edilmiştir. Emperyalizmin patronajı altında bağımsız, dik duruş sergilenemez. Emperyalizme ya karşı durulur ya da ona doğrudan veya dolaylı hizmet edilir. Hizmet edenler önünde veya sonunda bir kenara itilir.