Macron, NATO, beyin ölümü!

7 Kasım’da Fransa Cumhurbaşkanı Macron, The Economist dergisine bir röportaj verdi ve dedi ki “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” 

Macron bu konuyu daha önce de dile getirmiş olsa da ilk kez sansasyonel bir ifade kullanarak dikkatleri üzerine çekti.

Peki, Macron’un söylediğini biz nasıl okuyacağız?

De Gaulle’ün 1960’larda yaptığı çıkış ile ilişki kurulabilir mi? 

Kısmen evet. 

İkisi de merkez sağ soy ağacından gelir. İkisinde de ortak nokta ABD’ye güvensizlik. 

Öte yandan ikisi arasında ciddi farklar var. 

De Gaulle ABD’nin Fransa’nın başını derde sokacağını, hatta Çin ile savaşa gireceğini, bu uğurda NATO üzerinden Avrupalı devletleri kullanacağını hipotetik olarak dile getirip esas meselenin Fransa’nın egemenlik hakkını savunduğunu, Fransa’nın ABD’nin bir peyki olmaması gerektiğini, bu nedenle de NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı’nın ABD’li değil, Avrupalı olması gerektiğini savundu. Bu doğrultuda de Gaulle Britanya ve ABD yönetimlerine Fransa’nın da dâhil olduğu üçlü, dönerli, Yüksek Komutanlık paylaşımı modeli önerdi. ABD ile girmiş olduğu bu tartışma esasen Fransa ve ABD kapitalizmleri arasında “liderliğin paylaşımı” mücadelesinden öteye gitmez. Elbette Avrupa ile ABD kapitalizmleri arasında silah teknolojisi paylaşımı ve istihbarat bilgisi paylaşımı vb. başka konular bulunsa da de Gaulle ile ABD yönetimleri arasındaki sürtüşmede başat olanı NATO’nun Avrupa komuta sistemidir. Son tahlilde ABD, Belçika dışişleri bakanına hazırlattığı bir rapor ile de Gaulle’ü köşeye sıkıştırdı. de Gaulle’ün “alın atınızı istemem tımarınızı” tonlamasına benzer çıkışı sonucu NATO’nun karargahı Fransa’dan Belçika’ya taşındı. Bu hareket yalnızca Fransız sağına değil, Fransız solu ve dünyanın başka yerlerinde merkez sağ ve sol partilere ilham kaynağı oldu. 

Gerçek şu idi: Fransa NATO’dan çıkmadı, NATO’nun askeri kanadında bundan böyle yer almayacaktı. Yıl 1966. 

1969 yılında başkanlıktan istifa edinceye kadar epeyce gösterişli demeçler verdi, de Gaulle. Daha 1964’te Çin Halk Cumhuriyeti'yle diplomatik ilişki kurdu, henüz başka batılı devletler daha komünist Çin’i tanımamışken. 1966’da Moskova’da sarf ettiği Sovyet Rusya ile dayanışma sözleri alkış topladı, 1967’de İsrail’in saldırısını kınayan tutumu dikkatleri üzerine çekti. 

Bütün bunlara rağmen, de Gaulle kapitalist-emperyalist sisteme karşı bir duruş sergilemedi. 

Fransız çıkarından dem vurdu. Dürüst bir merkez sağ siyasi portresi çizmenin ötesine geçemedi. De Gaulle’ün bu çıkışı egemenlik kavramı üzerinden politika yapanlara ilham kaynağı oldu, yalnızca sağ partilere değil merkez sola, hatta “Avrupa solu” içinde yer alan komünist partilerinin bazıları için de imrenilecek bir görüntüydü. Nitekim sosyal demokrat niteliğini aşamayan Fransız Komünist Partisi bunu ABD’den kopuş-ayrılış adımı olarak yorumladı, fakat hepsi nafile. 

Gelişmeler tam tersi yönde oldu.

De Gaulle sonrası iktidara gelen merkez sağ ve sol partilerin hepsi, de Gaulle’ün izlediği eksikli NATO politikasını tersine çevirmek için sıraya girdiler. Mitterrand ve Chirac, ilki sol ikincisi sağın düzen partileri, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşünün kilometre taşlarını döşediler. Fransa bunların döneminde daha 1995’te NATO’nun askeri komitesine dönüş yaptı. ABD’de Clinton yönetimi bunları destekledi. Obama yönetimi Afganistan’da Fransa’ya askeri ödev yükleyip, Sarkozy’ye Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşünü sağladı. Yıl 2009. 

Emperyalizm başka emperyalistlerin özerk davranmasından hoşlanmaz. Emperyalizm de Gaulle gibi sistem içi manevra yapanların mirasını dahi silip atmak ister. Yaptı da. Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşünün anlamı budur. De Gaulle’e öykünenler bir kez daha düşünmelidirler.

2011’de Fransa öncülüğünde, NATO’nun varlıkları kullanılarak Libya’ya saldırı düzenlendi, aşiretler federasyonu başkanı Kaddafi iktidardan hunharca öldürülerek düşürüldü. Emperyalizm eski model teknoloji ile üretip Libya’ya sattığı savaş uçaklarını yeni teknoloji silahları ile vurdu, Libya yönetimi karşı koyamadı. Kaddafi öldürülmeden aylarca önce Sarkozy’yi Fransa’da ziyarete gitmiş, çadırını Paris’te parka kurup, geceyi otelde değil otağında geçirmişti. Para ile her şeyi satın alırım mesajı vermek için Berlusconi’ye de elini öptürmüştü İtalya ziyaretinde. Kim bilir belki daha o günlerde Sarkozy ile Berlusconi sözleştiler vurmak için Kaddafi’yi. Hatıratında yazacaklarını sanıyorum. 

NATO’nun oy birliği ile karar alma kuralına gerek duymadılar, yeni şiar; “NATO içinde gönüllüler koalisyonu”. Seç beğen al kullan, işi bitince kenara it. Model ilişki bu oldu. Emperyalizm böyle bir şeydir. Kullanır, kullanır, kullanımı bitince bir kenara koyar. İzinsiz hareket edince cezalandırır. 

Emperyalizmle uzlaşılmaz…

Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” derken, Merkel hayır “ona ihtiyacımız var”, dedi. ABD dışişleri bakanı Pompeo, tam zamanı, hatırlatma yaptı: Ey Avrupa kapitalizmi, “pamuk eller cebe”. ABD NATO’ya yaptığı katkı payının daha büyük bir bölümünün Avrupalı devletler tarafından üstlenilmesini istiyor. Yük paylaşımı dedikleri bu. Avrupalı güçler ne zaman liderlik paylaşımı, teknoloji transferi, istihbarat bilgi paylaşımı dese, ABD yönetimi önce “yük paylaşımını konuşalım” der, Pompeo bunu yineledi. Trump kendi üslubuna uygun, NATO’yu fazla masraflı buluyor. 

Söylediği doğru ama söyleyen yanlış kişi. Trump bir gün çıkıp ABD NATO’dan çıkacak derse kimse şaşırmasın, ama inanmasın da! Çünkü NATO kapitalist-emperyalist sistemin koruyucu askeri aygıtıdır. Trump bunu dağıtmak istemez. Oturduğu dalı kesmek olur.

NATO’nun dağılması kapitalist-emperyalist sistemin dağılışı anlamına gelir. Elbette bu da olur, ama bunu Trump ya da Macron’dan beklemek kelimenin en hafifinden saflık olur.

Peki, Macron’un aklındaki ne?

Niçin “beyin ölümü” gerçekleşti dedi?

Elbette Macron kapitalist-emperyalist sisteme karşı değil, onun bir aktörü. 

Daha önemli bir aktörü haline gelmek istiyor.

Macron fırsatçı!

Macron, Brexit sonrası Avrupa savunma sanayi üzerine beyin jimnastiği yapıyor. Britanya AB’den ayrıldığında AB’nin nükleer silaha sahip, BM Güvenlik Konseyi üyesi, tek ülkesi olduğundan dem vurup, bu konumunu güvenlik ve savunma alanında liderlik rolüne tahvil etmek istiyor. Hesap yapış tarzı, bu noktada, de Gaulle’e benziyor. Macron’un fırsatçılığı o kadar bariz ki, Merkel hemen gördü; “NATO’ya halen ihtiyaç var” dedi. Merkel bu konuyu Britanya ile müzakere etmeyi isteyebilir. Macron da bunu hesaplayarak beyin jimnastiği yapmak istiyor. 

Britanya ile Brexit sonrası güvenlik ve savunma konularının müzakere edileceği belli oldu… 

Belli ki, Fransa AB içinde başat rol üstlenmek istiyor. Bu yeni bir durum değil, Fransa bunu hep istemiştir. Öte yandan diğer AB üyelerinin Macron’un bu isteğine sıcak bakmadıkları da biliniyor. Macron iktidara gelirken AB yanlısı bir söylem üretmişti, şimdi onu yeniden harekete geçirmek istiyor. Brexit bunun için iyi bir fırsat sunabilir düşüncesinde. Fakat göründüğü kadarı ile ne Almanya ne de diğer üyeler Fransa’ya Macron’un istediği gibi bir liderlik sunmaya niyetliler. Macron’un işi de Gaulle’den daha zor. Emperyalizm içi müzakerenin çetin geçeceği açık. Elbette gelişmeler bu konunun nasıl müzakere edileceğine de bağlı. Macron’un ne kadar maharetli olduğunu göreceğiz!

Kısaca söylemek gerekirse, NATO’nun beyin ölümü ancak kapitalist-emperyalist sistemin yıkımı ile mümkün olabilir. Olursa, böyle olur, diğer türlüsü emperyalizmlerden seç beğen al anlamına gelir. Emperyalizmin iyisi olmaz, biline.