‘Kutsal ittifak’tan 
‘Yeni ittifak’a tükeniş

Başbakan’ın Brüksel ziyareti şu soruyu akla getiriyor. Başbakan bir taraftan “milli irade”nin tek temsilcisinin meclis ve çoğunluğu elinde bulunduran yürütme organı hükümet olduğunu, bunun da “millet”e karşı sorumlu olduğunu, sınanma yerinin de sandık olduğunu ileri sürüyor, öte taraftan gidip AB ve Avrupa’nın çeşitli kurumlarına HSYK konusundaki anayasa değişikliği ve yasal düzenlemeler hakkında bilgi verip, onların desteğini almaya çalışıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

HSYK üzerine yapılan tartışmalarda iktidar ve muhalefet partilerinin tutumu topluca tuhaf. Hepsi de iç tutarlılığı bulunmayan yaklaşımı benimsemiş durumda. HSYK’nın yapısı referandum ile belirlendi usul, esas bakımlarından yanlışlarla dolu HSYK, referandum sonucu kabul edildi. Şimdi bunu mecliste anayasa değişikliği yaparak bir kez daha değiştirmek istiyor hükümet. Referandum ile kabul edilen bir maddeyi mecliste alınacak bir karar ile değiştirmek tutarlı bir duruş olur mu? Emin olunuz ki, bu tutarsızlık başka tutarsızlıklara da zemin hazırlayacaktır. Hükümetin amacı HSYK’yı dilediği gibi kullanmak. Bu gidişle muhalefet “yetmez ama evetçiler”in durumuna düşerse hiç şaşırtıcı olmaz. Faydacı, fırsatçı ve ilkesiz bir duruşun çıktısı “kandırıldık”tan başka bir şey olmaz.

Başbakan ve Dışişleri Bakanı büyükelçilere talimat veriyor: “Gidin, paralel devleti muhataplarınıza anlatın, biz yolsuzluğa bulaşmadık, paralel devlet bize kumpas kurdu...”. Büyükelçiler hangi talimata ve genelgeye uyacaklarına şaşırmış olmalılar, çünkü AKP yönetimi 7, 8 yıl önce büyükelçilere “Gülen Cemaati okullarını ziyaret edin, onlara yardımcı olun genelgesi” göndermişti. Büyükelçilerin karşılaştıkları sorun şu: Kendi halkına karşı gaz sıktıran bir devletin temsilcisi olmak hiç kolay değil, önünüze koyarlar bunu. Bu dönemde büyükelçi olmak zor.

Başbakan’ın Brüksel gezisinin gerisinde yatan hesap ne? Başbakan’ın 2002 yılında kurulan, fakat bugün çökmüş olan “Kutsal ittifak”ın içinden bir “Yeni İttifak” üretmeye çalıştığı anlaşılıyor. 2002 yılında, uluslararası ve ulusal sermaye, ABD, AB, Liberaller, Gülen Cemaati ve bunların argümanlarına retorik desteği sunan sol-liberallerden oluşan “Kutsal İttifak” AKP’yi uzunca bir süre sorgusuz destekledi. AKP neoliberal dönüşümü tamamladı. Uluslararası ve ulusal sermaye memnun kaldı. Emekçiler hariç, “Kutsal İttifak” mensupları paylarını aldılar. Fakat AKP ihtiraslı olmaya başladı, güç psikozuna girdi. ABD, AKP’nin Suriye politikasını önce destekleyeceği mesajını verdi, sonra yarı yolda bıraktı, artık eski desteğini vermiyor. Rusya ile yola koyuldu. Yargı, emniyet ve Milli Eğitim içinde konuşlanan Cemaatçi bürokrasi buralarda güçlenmelerine izin verildiği ölçüde AKP’yi destekledi ve tetikçiliği severek yaptı. Hepsi de komünizmle mücadele derneklerinden deneyimliler. Fakat, orta-küçük ölçekli girişimciler dağıtım sürecinden yeterince pay alamadıklarını, daha da önemlisi AKP’nin Cemaat’in gelir kaynaklarını denetlemeye başladığından, böylece gelir kaynaklarının daraldığından şikayetçi olmaya başladılar. AKP, büyük sermayeyi de “denetlemeye” başladı, elbette emekçiler adına değil, palazlanmasını istediği yeni sermaye adına. AKP, demokratikleşme arayışı içinde bulunmadığını, otoriteryanizmi benimsediğini Gezi Direnişi sürecinde Liberallere ve Liberal solculara gösterdi. AKP’nin otoriteryan yüzü artık gizlenemez durumda, AKP burjuva demokrasisinin temel haklarını dahi tanımıyor. Böylece “Kutsal İttifak” bozuldu.

Başbakan’ın Brüksel ziyareti, bir “Yeni İttifak” için AB ile nikah tazeleme arayışıdır. Bunu iktidara gelirken de yapmıştı, Erdoğan’ın Başbakan olmadan önce Avrupa başkentleri ve ABD gezilerini hatırlayın. Bu ziyaret AB bakımından şu anlama geliyor eski şart koşma politikasına yeni şartlar eklemek. Fakat, AKP ve AB bir “Yeni İttifak” için yeni bir ideoloji üretemiyorlar. Demokratikleşme dese inandırıcılığı kalmadı, vesayeti yok edeceğiz deseler tutmaz, yeni gömlek deseler kumaşı aynı, çözüm dese İslami dayanışmanın ötesine geçemiyor. Yeni bir fasıl açalım dese ek şartlar gelecek. Bir “Yeni İttifak”ı imtiyazlar ve dağıtım süreçleri üzerinden yeniden yapılandırmak istese eskisi kadar kolay olmayacak, çünkü yolsuzluklara ve usulsüzlüklere karşı farkındalık giderek yükseliyor. Tükeniş devam ediyor. Gelecek hafta Cenevre 2’yi tartışmak üzere.