Konular arası

Olaylar çok hızlı yaşanıyor. Avrupa Birliği ile vize-sığınmacı-geri kabul pazarlığı, Türkiye’nin Katar’da askeri üs kurma anlaşması vb. konuları takip etmek için özel bir gayret sarf etmek gerekiyor.

AB Komisyonu, Davutoğlu ile Merkel arasında 18 Mart günü sığınmacılar/vize serbestisi değiş tokuşu uzlaşısının vize serbestisi ayağının, dün (4 Mayıs) bazı eksikleri olmakla birlikte, AB mevzuatına uygun olduğu görüşünü duyurdu ve eğer AB Parlamentosu ve AB Konseyi de onaylarsa vize serbestisi ile geri kabul antlaşması değiş tokuş yapılmış olacak.

Ben bu süreci AKP’nin AB ile nikâh tazeleme girişimi olarak tanımlıyorum. Bu ilişkinin yürüyüp yürümeyeceğini zaman gösterecek. Şimdilik farklı nedenlerle ikisi de bu uzlaşıyı sürdürmek istemektedirler. Davutoğlu’nun gidişi bu tabloyu nasıl etkileyecek, göreceğiz.

Katar’da Türkiye’nin askeri olarak konuşlanmasına imkân sağlayan 28 Nisan tarihli anlaşma daha önce oluşturulan ortak savunma projelerinin devamı niteliğinde. 2011’den itibaren AKP yönetimi Orta Doğu’da yer edinmeye ve etki alanı oluşturmaya yönelik yeni-Osmanlıcı, alt emperyalist, politikalar üretmeye çalıştı. 2011’de Müslüman Kardeşler örgütü liderliğinin Mısır’da iktidara gelişi Suudi Arabistan ile Mısır gerginliğini dışa vurmuş, AKP yönetimi de bu gerginlikten istifade etmek istemişti. Orta Doğu’da kendisine daha çok alan sunulacağı noktasından hareket ederek yeni-Osmanlıcı politikaya sarılıp, daha da ileri giderek Suriye’de Esad yönetiminin iktidardan düşerek AKP yönetimine Suriye’de daha geniş bir alan ve yeni fırsatlar çıkacağı umuduna kapılmışlardı.

Mısır’da iktidar değişti böylece Mısır ile Suudi Arabistan gerginliği ortadan kalktı. Suriye’de AKP yönetimi Esad ve Putin tarafından dışlandı; ABD’de AKP yönetiminin Suriye’de dışlanmasına göz yummakla kalmayıp Yeni-Osmanlıcı politikayı sınırladı.

Kısacası AKP yönetimi Suriye’de beklediğini gerçekleştiremedi. Geri kayış başladı. Orta Doğu’da başat rol oynamak isteyen AKP yönetimi bu bölgede istikrarsızlığa katkı sunmanın ötesinde sonuç alıcı bir çıktı üretecek rol oynayamadı. Üst emperyalist aktör, ABD, ihtiraslı AKP’nin gücünü sınırladı.

AKP yönetimi uzun süredir Orta Doğu’da etki alanı oluşturamaz bir durumda, Mısır-Suudi Arabistan yakınlaşması ise yeniden sağlandı; böylece AKP yönetiminin etki alanı oluşturma hevesi ciddi düzeyde sınırlandı.

AKP yönetiminin bir numarası bu durumu kabullenmek yerine Türkiye’yi Sünni eksenin liderliğine yerleştirmeyi deniyor. Bölgesel düzlemde Şii-Sünni eksenli bir rekabetin kızışmasının kendisine yeni bir imkan sunacağı varsayımından hareket ediyor olmalı. İslam Birliğinin Arap Birliğine öncelemek gerektiği savı bu coğrafyada ilk kez dillendirilmiyor, çok kez yapıldı. Bir numara bunu öne çıkarmaya çalışıyor, fakat etkili olamıyor, karşılık bulmakta zorlanıyor.

Sosyolojik gerçeklik şu: Bölgede bulunan Müslümanlar yalnızca Şii ve Sünnilerden ibaret değil, çok sayıda farklı İslam var. Bu gerçeği yok sayıp, çatışmanın Şii ve Sünni eksenli olacağını varsayan bu yaklaşım AKP yönetimini Katar’ı daha çok önemsemeye sevk ediyor. Mısır-Suudi Arabistan yakınlaşmasına liderlik edemeyeceğini anlayan AKP yönetimi, Şii-Sünni gerginliğinde ikisinin üzerinde bir rol oynayabileceği, buna liderlik edebileceğini zannediyor. Beyhude bir girişim.

Basında, Katar’da askeri üs kurmanın Türkiye’ye getirisinin büyük olacağına dair propaganda yapıldığını söylemek mümkün. 28 Nisan’da sonuçlandırılan Katar ile askeri işbirliği anlaşması, İran ile yapılabilecek işbirliğini zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz. Türkiye’yi gereksiz riske sokabilir.

ABD, AKP’yi sınırda tutmayı beceriyor. Ne tam karşısına alıyor, ne tam destek veriyor. Avrupa Birliği de benzer bir tutum içinde kol mesafesinde tutuyor.

Davutoğlu’nun gidişi bu süreci nasıl etkileyebilir? İhtimaldir ki Davutoğlu, eski ortak ve eski akıl hocası, günah keçisi olarak tanımlanabilir. Sorumlu olduğu kesin ve tabii ki başkalarının sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Üst emperyalist aktör alt emperyalist güç olmak isteyeni sınırlıyor, kol mesafesinde tutuyor.

Katar ile yapılan askeri işbirliği anlaşması bu genel çerçevenin dışına çıkmaz. Daha açık bir ifade ile buradan yeni, bağımsız veya özerk bir güç ilişkisi örneği çıkmaz. Kamuoyuna böyle olacağı umudunu pompalayanlar hamasi bir söylemi yinelemekten öteye geçmez.

AKP içi çalkantılar bir yönüyle dış politikada yaşanan krizleri de yansıtıyor ve her gün daha fazlasını görmek şaşırtmayacaktır.