Füze ihalesi, AKP’nin 
duruşu ve sistem meselesi

Eyül ayı sonunda, AKP iktidarı, üretiminin bir kısmının Türkiye’de gerçekleştirilmesi öngörülen füze savunma ihalesini Çinli bir şirkete vermeye karar verdiğini ilan etmişti. Verilen demeçlerde iki vurgu vardı: i) Fransız-İtalyan EUROSAM SAMP-Tand ve ABD’li Raytheon şirketlerinin sundukları tekliflere kıyasla Çinli CPMIEC şirketinin ürettiği HQ-9 tipi füze savunma ihalesinin 1 milyar dolar daha ucuz olması ii) Daha önemlisi, üretimin bir kısmının Türkiye’de yapılacak olması. İki gerekçe de önemlidir. ABD ve NATO’dan gelen ilk tepkiler karşısında AKP iktidarının sözcüleri, önce “Türkiye’nin egemen, bağımsız ve kendi kararlarını kendi verebilecek güce sahip bir aktör” olduğunu belirten demeçler verdiler. Bu duruş önemli ve anlamlıdır. Fakat, ABD ve NATO’dan gelen tepkinin dozları artınca, demeçler, “ihalenin henüz nihai olmadığı” yönünde değişti. Son günlerde ise ihalenin 2014 yılı Ocak ortasına kadar uzatıldığı ilan edildi. Bu değişim, ABD ve NATO’dan gelen tepkileri azaltmak için yapıldıysa, yanlış bir taktiktir çünkü Batı basınında yansıtılan tepki ifadeleri bütün hızıyla devam etmektedir. İktidar duruş değiştirdi ise sormazlar mı politika yapıcılara, nerede “egemen, bağımsız aktör”, nerede “kendi kararını verecek güce sahip AKP iktidarı” diye.

21 Ekim tarihli soL gazetesinde (s.7) yayınlanan analizde öne sürülen AKP’nin “blöf” yaptığı görüşünün doğru olduğu ve blöfün gerisinde yatan hesabın şu olduğu anlaşılmaktadır: AKP iktidarı ihaleyi aslında Batılı bir şirkete vermek istemekte fakat Batılı şirketler AKP’nin öngördüğü üretimin bir kısmının Türkiye’de yapılması önerisine yanaşmıyor. AKP iktidarı ihaleyi uzatarak Batılı şirketlere fiyat konusunda esnek olabiliriz fakat teknoloji transferi için üretimin bir kısmının Türkiye’de yapılması ön şarttır mesajı vermeye mi çalışıyor? Batılı şirketler bu konuda geri adım atmıyor. Burada cazibeli konu “teknoloji transferi” gibi gözükmekle birlikte, altını kalın çizgiyle çizerek belirtmekte yarar var: Batılı şirketler yeni teknolojiyi transfer etmiyor. En iyi ihtimalle, eski teknolojiyi ancak dolaylı yollardan satıyor. Batılı şirketler doğrudan ürün satımını tercih ediyor, bu ürünler de son teknoloji olmuyor. Merak edenler için söyleyeyim: 2011’de Kaddafi rejimini devirmek için yapılan askeri müdahalede Fransa’nın izlediği politika unutulmamalıdır. Önce Kaddafi’ye son teknoloji diye savaş uçağı sattılar, sonra yeni teknolojinin kullanıldığı yeni nesil savaş uçakları ile Kaddafi’nin elinde bulunan Fransız yapımı uçakları vurdular.

İhalede hesaba katılmayan gerçek şu: Teknoloji transferi ve üretimi bir sistem meselesidir ve bütünsel planlamayı gerektirir. AKP iktidarının bunu kavramadığı anlaşılmaktadır. ABD ve Avrupa sermayesi, kısmen rekabet kısmen de işbirliği içinde NATO’yu kurumsal araç olarak kullanarak Atlantik ve Avrupa hava sahalarını füze savunma sistemi ile koruma altına almak için çevre ülkelerini, maliyetini onlara yükleyerek ve/veya paylaştırarak, sistemin parçası haline getirmektedir. Daha 1990’larda antlaşması yapılan Adriyatik Şartı’ndan yola çıkarak son aylarda Hırvatistan, Karadağ ve Arnavutluk’u da içine alan füze savunma sistemi genişlemesi, bunun bir sistem meselesi olduğunu gösteren verilerdendir. Türkiye’de bu sistemin içine zaten çekilmiştir. Suriye krizi bu süreci hızlandırmıştır. (Bu konuda ayrıntılı bir çalışma için bkz: Füze Savunma Sistemi ve Türkiye de Patriotlar: http://www.sosyalistlerinmeclisi.org/node/42 )

Türkiye’nin, Batı’nın öngördüğü füze savunma sistemi içine çekilmesine karşı çıkmayan, tam tersine bunu açıkça destekleyen politikaları hayata geçiren AKP iktidarının şimdi “egemen ve muktedir aktör” rolünü oynamaya çalışması inandırıcı olamıyor. Bu nedenle, ABD ve Avrupalı füze savunma sistemleri üreten firmalar, NATO’yu da işe koşarak, AKP iktidarının yaptığı “blöf”ü gördü ve baskılarını artırmaktadır. Türkiye’nin füze savunma sistemini kendisinin kurabilmesi, bu doğrultuda teknoloji transferi ve üretimi yapabilmesi, Türkiye’nin bu sistemin dışına çıkması ve bütünsel bir planlama yapabilmesi ile mümkün olabilir. İhalenin önce Çinli bir şirkete verilmesi ve ardından zikzaklar yapılması olsa olsa AKP iktidarının zaafiyetini göstermektedir. AKP’nin NATO dışında bir füze savunma sistemi inşasını öngören bir sorunsalı olduğunu gösteren bir veriye rastlanamamıştır. Bütün bu tartışmalar esnasında AKP fırsatçılık da yapıp, savunma sanayiinin yeniden yapılandırılması adı altında kaynakları kendine yakın sermaye gruplarına aktarmak için kullanacağını tahmin etmek zor değildir.