‘Dostlararası’ dinleme, izleme, BM’ye şikayet konusu haline geliyor

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA)’nın çok sayıda (35’in üzerinde) ülkenin başbakanlarının telefonlarını dinlemesi bu yılın Haziran ayı başından itibaren dünya gündemini meşgul etmektedir. NSA’nın bunun ötesine geçip bir yazılım programı aracılığı ile dünyanın birçok ülkesinde e-posta ve internet hareketlerini izlediği de ortaya çıktı. Bunları ifşa eden kişinin, eskiden NSA’da daha sonra da NSA’ya aracılık yapan bir şirkette çalışan, Edward Snowden adlı bir istihbarat elemanı olduğu biliniyor. Ne olduysa bu kişi Haziran ayı başında elinde bulunan bilgileri, belgeleri ifşa etmeye karar vermiş. Dinleme, izleme suç olmakla birlikte artık kimseyi şaşırtmıyor. Dinleme, izleme, belge üretme maalesef sıradanlaştı.

Burada dikkat çekmek istediğim nokta daha sonra gelişen olaylarla ilgili. The Guardian gazetesi, Snowden’in elinde bulunan bilgileri başka bir yayın kuruluşu ile ortak bir tutum içinde dünya kamuoyuna duyurmak istedi. Snowden’in sağladığı bilgileri İngiltere üzerinden Amerika’ya Brezilyalı bir muhabir aracılığı ile aktarmaya çalışırken bu muhabir 18 Ağustos’ta Londra’nın Heathrow Havalimanı’nda bekletildi. Bu olay The Guardian gazetesi ile İngiliz hükümeti arasında oldukça ciddi bir kapışmaya yol açtı. İngiliz Başbakanı Cameron, The Guardian gazetesi yöneticilerini terörizmle mücadele kanununa göre suçlayıp, yardım ve yataklık yapmakla itham ederek The Guardian gazetesine karşı “gerekli tedbir alınacaktır” türünden tehditler savurdu. Hükümet sorunu “terörizmle mücadele” meselelsi olarak sunarken, The Guardian yöneticileri İngiliz hükümetinin tutumunu “insan hakları ve kamuoyunun bilgilendirilmesi hakkından mahrum etme girişimi” olarak tanımladı.

İngiliz hükümeti sorunu parlamentoya taşırken, The Guardian gazetesine destek için çeşitli basın yayın kuruluşları temsilcilerinden oluşan “insan hakları koalisyonu” adlı çok sayıda basın yayın kuruluşu temsilcisi karşı atağa geçti ve 3 Kasım’da İngiliz hükümetini kınayan bir mektup yayınladı. Kısaca mektup şunu savunuyor: “Ulusal güvenlik gerekçe gösterilerek illegal ve yanlış işlerin açıklanmasının önlenmesi temel haklara karşıdır. Terörle mücadele kanununa dayanılarak kamuoyunun bilgilendirilmesini önlemek kabul edilemez”. “İnsan hakları koalisyonu” girişimi dinleme, izleme olaylarını illegal, İngiliz hükümetinin tutumunu yasakçılık, The Guardian’ın tutumunu ise basın özgürlüğü meselelsi olarak yorumluyor.

Bu arada bir başka gelişme daha oldu. Kendi telefonunun da dinlendiğini Snowden’in belgelerinden öğrenen Almanya Başbakanı Merkel, Obama’ya sitem etmekle kalmayıp, konuyu BM’ye taşımaya karar verdiği anlaşılıyor. 29-30 Ekim’de Almanya ve Brezilya yönetimleri ortak bir tasarı hazırlayıp, telefon dinlenmesi, elek- tronik aygıtlarla izleme yapılmasını BM Genel Kurulu’na taşımak üzere bir karar tasarısı hazırlayıp Genel Kurul üyelerine dağıttılar. Tasarıda özetle telefon dinleme, elektronik aygıtlarla izleme yapılmasının özel alana müdahale olduğu, temel insan haklarına aykırı olduğu ileri sürülmekte ve bu tür yasal olmayan faaliyetlerin durdurulması ve tekrar edilmesini önlemek adına BM Genel Kurulu’nun karar almasını istiyorlar. Bakalım tasarı kabul edilecek mi? Edilirse, tasarının kendisi neye dönüşecek, bütün bunlar zamanla ortaya çıkacak. Aralık ayı sonuna kadar durum netleşecektir. BM Genel Kurulu’nda alınan kararların hukuki bağlayıcılığı olmadığı açıktır, fakat siyasi etkisinin hafife alınamayacağının altını çizmekte yarar var. En azından Atlantik’in iki yakası birbirine karşı daha temkinli olacaktır. ABD karşı atağa geçip Almanya’nın kirli çamaşırlarını ortalığa dökerse Merkel sağlam durabilecek mi? Son gelen habere göre Berlin’de bulunan İngiltere büyükelçiliğinin de dinleme sürecinde yer aldığı ortaya çıkmıştır. “Dostlararası” serzenişler giderek artacağa benziyor. Türkiye’nin bu süreçte nerede olduğu ise merak konusu!