Mondo Trasho Esat

1992 yılında -bir daha ayrılmamak üzere- Kurtuluş’a taşınmamda bir neden yetmişli yıllarda mahallede faşistler ve dinci faşist İKO’cular tarafından gördüğüm baskı ve tehdit üzerine bir süre evlerinde kaldığım amcamlar ise, diğeri kesinlikle Mondo Trasho Esat idi.

Ana caddeye Pangaltı tarafından girerken tam karşınızda kalan mezarlık duvarının üzerine kırmızı boyayla yazılmış devasa İGD yazısı ne kadar içimi ısıtıp güven veriyorsa, Mondo Trasho Esat’ların evi de bana Yeşilçam filmlerindeki mutluluğu simgeleyen evleri hatırlatıyor, iyi insanların çoğunlukta olduğuna inandığım bu semtte rahat edeceğim konusunda güçlü bir hissiyat oluşturuyordu. 

Seksenlerin ilk yarısında aynı okuldayken tanıştık. Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisi iken imrenilecek örnek insandı Esat (sonradan eşi olan kız arkadaşı Nurdan ile birlikte). Sanki Amerikan Rüyası’nı anlatan ellili yıllara ait dergilerin mutlu ve ideal aileyi tasvir eden grafik çizimlerinden fırlamışlardı. En yeni spor giysilerini, marka ayakkabıları falan ilk onlarda görürdük. Özellikle Esat “iyi aile çocuğu” lafı ne ifade ediyorsa içerik olarak hepsine sahipti. Sörf yapar, basket oynar, ağzına koladan başka zararlı bir şey koymazdı. Nurdan’ın sigara paketlerini bile gece uykudan evvel dış kapının önüne bıraktırırdı.

***

Evlendiklerinde Kurtuluş’taki o güzel eve geçene kadar birkaç yıl lüks bir yerde, Yeniköy’de Sait Halim Paşa yalısının yanındaki Karton Otel’de kaldılar, zira Esat’ın babası buranın müdürüydü ve onlara uzun bir balayı için güzel bir süit tahsis etmişti.

Ortanın biraz üzerinde Selanik kökenli bir aileydi, baba aslında ücretli emekti, ama ellerinde bazı fırsatlar bulunuyordu. Hatta çoğunlukla dışarıya lüks yaşanıyor görüntüsü vermeye yetiyordu, bu avantajlı konum.

Hesapsız yemenin içmenin dışında otelin her türlü imkânı emirlerine amadeydi; özellikle de fotokopi makinesi. Kısacası genç çiftin şımarması için her şey mevcuttu burada. Mondo Trasho’nun doğuşu konusunda işte ne olduysa burada bu zamanda oldu. Böylece ilk fanzin (*) dergimiz Mondo Trasho, başlangıçta Esat’ın dışında Nurdan ve yakın arkadaşı Naki Tez’in fikren aktif katılımlarıyla çıktı.

Önceleri eğlence amaçlı şeyler yapıyor, ancak yaptıkları şeyin geleceğin sanatı olup olmadığı konusunda hiçbir şey bilmiyorlardı. Yani kendinden sonraki tüm fanzinlerin mihmandarı olacağına ya da on yıllar sonra bile aşılmamış bir örneğin yaratıcısı olacağına dair hiçbir fikirleri yoktu.

İnternet gibi iletişim araçlarının olmadığı zamanların eseriydi Mondo Trasho. Albüm kapakları, bir korku filmi karesi, bir Ünsal Oskay kitabı, bir şairin satırı ya da üçüncü sayfa haber kupürü ilham veriyordu onlara.

Çok felsefi olmaya, derin cümleler kurmaya çalışmadan; alabildiğine basit ve doğrudan ifade ediyorlardı her şeyi. Şayet özlü bir laf edilecekse bunu uzmanına bırakıyorlardı. O zamanlar bu tutum daha değerliydi.

***

Şık giyimli madamalar ve zinhar ütüsüz pantolonla dışarıya çıkmayan beyefendiler semtinde içinde tavşanların ve kedilerin beslendiği o güzel evde, sondan bir önceki durağın köşesinde iki katlı, insan ruhuna iyi gelecek kadar ferah, ışıklı bir daire mutlu bir hayat sürüyordu. Uzun bir koridorun etrafına serpiştirilmiş ışıklı iki oda ve köşede büyücek bir salonu bulunan evde kapıları mütemadiyen açıktı, hiç eksik olmayan gelen gidenlerine. Murat Ertel’inden Deniz Pınar’ına, Yahya Madra’sından Aybeniz ve Punk Aslı’sına…

Hızlı başlayıp kısa süren aşklar, buruk sevinçler ve büyük umutlara eşlik eden basit mutluluklar; hepsi onların evinin duvarlarına astığı dekoratif tablolar gibiydi. En fazla haz aldıkları şey ise soğuk süte bisküvi batırıp yedikleri anlardı.

Çok meraklı bir karakterdi Esat. Başına gelen tüm güzel ve kötü şeylerin müsebbibi de bu huyuydu. Aklına esen her şeyi kendinde denemekten özel zevk alıyordu. Cesurdu da; askeri darbe sonrasında Turgut Özal liberalizminin yarattığı “yasaklardan kurtulduk” yanılsaması ve sahte özgürlük ortamının tüm palavraları onun için harika bir malzemeydi, tıpkı mizah dergilerinde olduğu gibi. Yeraltı kültürüne resmen teşvik ediyordu bir kesim akıllı ve vicdan sahibi insanı bu ortam.

Punk, Pop-Art, B-Movies çok cazip; orospuların, pezevenklerin, psikopatların, toplum artığı düşkünlerin cirit attığı sanat eserleri ne kadar gizemliydi. Farklı olmanın her çeşidini keşfederek seviyor, çokça da ilham alıyor olsa da, asla bir fikir hırsızı değildi. Yaptığı her şeyin orijinal olmasına gayret eder, alıntılarına da mutlak surette kaynak gösterirdi. Aslını sorarsanız da yeni bir şey yaptığı iddiasını taşımazdı.

,

***

Mondo Trasho onlar için öncelikle tasarımdı ve müziğin bu tasarımda çok önemli bir payı vardı. Bir de çevrelerini bir arada tutmaya yarıyordu. Narmanlı Han ya da Boğaziçi Üniversitesi’nde çok sayıda insanla tanışmış, kaynaşmışlardı. Bu çevrede düşünen, seven, tutkuyla bağlanmış insanları üreten insanlara çeviriyorlardı:

- Bir sayfa yapsana!

Aralarında bir bağ olmasa da kültürel bir yan yana getiriciydi O. Burası onun kurduğu bir fan’lar kulübüydü; herkes için serbestlik alanı vardı. İşte o yüzden “bir sayfa yapsana” diyor, ancak bu sayfada ne olması gerektiğini sipariş etmiyordu. 

Endüstriyel devrimin artıkları adına ne varsa toplayan ve onları sanata çeviren bir işti Mondo Trasho. Yerel konular da evrensel dokunuşlarla işleniyor; popüler olmak için değil, eğlenmek ve dar bir çevrede birbirlerine kendilerini ifade etmek için yapılıyordu.

İnternetin ve bilgisayar teknolojisinin olmadığı zamanlarda yapılan işlerin, tüm insanlar arası ilişkilere has samimiyet ve güzelliği yaşamışlardı bu dergi sayesinde.

Örneğin dergiye sonradan dâhil olan, YMM imzasıyla Yazı 1 sayfasını yapan Yahya ile bir maraza sonucu tanışmışlardı. Yahya, Esat’ın kardeşi Murat ile arkadaştı. İki arkadaş şakalaşırken Murat’ın parmağı kırılmıştı. Esat ise bu yaramazı pataklamak için kapısına dayanmıştı.

Dördüncü sayının orta sayfasına yapıştırılmış yarım daire formundaki kâğıdı temin edebilmek için, Maçka Parkı’nda günlerce sigara paketi toplamış, içinin yaldızlı kâğıtlarını almış, tırnağının tersiyle bastıra bastıra tek tek düzeltmiş ve teker teker elle makasla kesmişti.

***

Her sayıyı yaklaşık 100 tane üretip, ihtiyaç halinde 50-50 çoğaltıyorlardı. Narmanlı Han’da Deniz Kitabevi adeta dağıtım noktası gibi çalışıyordu. Üzerinde sembolik bir rakam yazsa da, daha ziyade eşe dosta bilabedel veriliyordu. Otel günleri sona erince, Arthur Anderson adlı bir ajansa dadanmışlardı, herkesin evine gitmesini bekledikten sonra fotokopi makinesinin başında sabahlayarak dergiyi yapıyorlardı.

Yazılar daktiloda yazılıyor, sonra bir kısmı öylece bırakılarak dergiye alınıyor ya da değiştirilecekse fontlar seçiliyor, Esat bazılarını dizgiye çektiriyordu. Tüm iş fotokopi makinesi başında oyun oynarken şekilleniyordu. Bazen fotokopiyi yeniden fotokopiliyor, ortaya giderek irileşerek çıkan grenleri resimsel bir öğe olarak kullanıyorlardı.

Sadece kağıtları değil, nesneleri de bu makinenin üzerine koyup çekiyorlar ve ardından mizanpaj masasına alıyorlardı. 

Her bir sayfa pop-art eseri gibiydi. Bu tasarımın estetik açısından müzikteki karşılığı New Order ve Pet Shop Boys idi. Sniff’n Glue’den Dada’ya, Munari’den op-art’a sayısız etkiyi barındırsa da kesinlikle punk değildi, post-punk ve new-wave’e daha yakındı, ama ellili yılların etkileri de göze çarpıyordu.

Eğitimini aldığı endüstri tasarımını iyi süzmüş, eleştiri süzgecinden geçirmiş bir modernistti Esat. Amerikan yeraltı kültürünü güzel hatmetmiş, bir ucunda David Lynch, diğer ucunda Kenneth Anger olan kültürel perspektifli bir kapitalizm eleştirisi türetmişti. Ama nihayetinde bu Esat’ın kendine ait ve kendini maniple eden şeylerden kaçtığı bir evrendi bu ve içinde sevdikleri vardı.

Mondo Trasho -Mondo Akinetono, Mondo Porno gibi isimler dâhil- toplam 24 sayı olarak varlığını tamamladı. Herkes başka bir hayata atılırken, yeni bir dünyaya geçilirken Mondo Trasho bitmiş, ancak sanıldığının aksine hüzünlü değil, aksine mutlu bir son yaşanmıştı. Halen aşılmış olması bir kenara, kendinden sonra kaç fanzine ilham kaynağı olduğunu da hesaplamanın hayli güç olduğu bu fanzine dâhil olan herkes, geriye dönüp baktığında kıvançla gülümsüyordu.

***

Esat’ın Kurtuluş’taki o güzel ayrılışının, hatta doğup büyüdüğü şehri terk edişinin üzerinden hayli zaman geçti. Kurtuluş’taki mutluluk yuvası Esat’ın kardeşinin 2000 yılında genç yaştaki trajik ölümünün ardından -artık mutluluk değil acı veren anılarla dolu olduğu için- satılmıştı.

Mondo Trasho’nun eski sayıları meraklıları tarafında en çok aranan parçalar haline geldi, ancak Esat ne döndü geriye baktı, ne de kendini her daim yeni koşullara göre yenilemekten geri durdu. Derginin orijinal eskizlerini bile -saklanmaları açısından daha emniyetli bir hayata sahip olduğu için- Yahya Madra’ya bırakmıştı.

İnternet çağında da bu imkânın en verimli tarafını o bildiğimiz tarzıyla işlerine yansıtmayı iyi bildi Esat. Stüdyo İmge’nin punk ana temalı dokuzuncu sayısına nefis sayfalar yaparken de, güney sahillerinde çeşitli ülkelerden insanların katılımıyla her yıl gerçekleşen Saykodelik Festival’e dekor hazırlarken de aynı sıra dışı tutumu sürdürdü. AKM’de Fluxus sergisinde yerli işlerin yokluğunu protesto etmek amacıyla vesikalık fotoğrafını korsan olarak asarken ya da Tehlikeli Şeyler adlı bir başka sergiye, açılış günü yaptığı bomba ihbarıyla katılırken hep aynı Mondo Trasho Esat olarak çıktı. Zen topluluğunun konserlerine görsel yaparken ya da Ayşe Arman saçı yolan oyuncakla katıldığı Galeri Non’da “Endüstri devrimi bitti, biz kazandık” derken bizi hep şaşırtmayı becerdi.  Kendi ifadesiyle tarif edecek olursak “söyleyecek sözü olduğu sürece araç bulmakta zorlanmadı”.

Yakın zamanda Tüyap Kitap Fuarı’nda Nova Kozmikova adıyla verdiği bir eseri hakkında “başbakana hakaret” davası açıldığında, komik gerekçeli bir mahkemenin ardından beraat etti. 

Esat şimdi Gökova ile Foça arasında mekik dokuyor. Çok zaruri değilse İstanbul’a gelmiyor, geldiğinde de işlerini mümkün mertebe hızlıca hallediyor ve bizler uyurken gece kalkan ilk otobüse binerek, karanlığın içinden gelip geçen ışıkları seyre dalarak uzaklaşıyor. 

------------------------------------------------------------------------

(*) Fanatic ve Magazine sözcüklerinin kırpılarak yan yana getirilmesinden türetilen isim.

Murat Beşer ([email protected])