Çadır devletine, çadır hukukçusu

Beşiktaş’ta iskelenin karşısında bir çadır.

Yok; sokakta yaşayanların içine sığıştıkları brandalardan biri değil.

Sirk çadırından küçük, tatilci çadırından büyük, öyle küçük ölçekli iftar çadırı gibi bir şey.

Türkiye Hukuk Platformu çadır kurmuş. “Hukukçular referandumu anlatıyor.”

Gerçekten anlatıyorlar mı bilmiyorum ama pek dinleyen yok galiba. Koca çadırın içinde üç beş masa var, masalardan birinin kenarında bir hanım kardeşimiz, UFO’nun karşısına yerleşmiş, (çadırın kapısı da kapalı zaten) başka da kimse yok içerde.

Neresinden tutulur ki?

Bir kere açık ki “Anayasa değişikliğini anlatsa anlatsa hukukçular anlatır, öylesi makbüldür” örtük varsayımı var ortada. Ceza Muhakemeleri Usülleri Teşkilatı Kanunnamesi Falan gibi bir şey değil ki bu! Anayasa... Hukukçuların özellikle söyleyecekleri olabilir elbette ama bir Anayasa değişikliği için öğretmenlerin ya da hekimlerin ya da iş güvenliği uzmanlarının ya da sendikacıların anlatacağı şeyler olamaz mı? Bunlar niye meslekten profesyonel hukukçuların anlatacaklarından daha az değerli olsun.

Söz gelimi, bir öğretmen anlatsa da, kendisine “savunanlarının ‘başkanlık sistemi mi, cumhurbaşkanlık sistemi mi’ getirdiği konusunda bir netlik oluşturamadıkları bir anayasa değişikliğini öğrencilerinize nasıl anlatacaksınız peki” diye sorabilsek fena mı olurdu?

Bunları yine de bir kenara koyabilirsiniz.

Zaten buradaki “açılın ben hukukçuyum” tavrının ilk andırdığı şey şu geçtiğimiz haftalarda basına düşen haber değil mi? TRT’nin yıllardır sağlık programlarına çıkardığı doktor, meğer sahtekarmış! Diploması falan yok, hekim falan da değil. Sokakta birileri yere yuvarlansa, “açılın ben doktorum” demek yerine “kimse görmeden sıvışayım, tanırlarsa ‘TRT’nin doktoru burada açılın o baksın’ derler başım belaya girer” diyerek kaçacak bir adammış yani.

Bir de referandumu anlatıyorlarmış! Kavramlar konusunda en titiz olması gereken, “her şeyin bi şeyinin olduğu” bir meslekten geliyorlar ve anayasa değişikliği önerisinin içeriğine ilişkin yaptıkları propagandayı “referandumu anlatmak” olarak adlandırıyorlar. Pusulanın “Evet” yazan tarafının ak (rengi), “Hayır” yazan tarafının bok rengi olarak belirlenmesinin nedenlerini anlatıyor olabilirler mi?

Anayasa değişikliğini “anlatıyorlar”. Başkanlık sistemi mi getiriyor, meclisin yetkileri şöyle mi oluyor, böyle mi oluyor, koalisyonlara nasıl kapatıyor da aslında meclisi de nasıl güçlendiriyor? En sahici yargı bağımsızlığını nasıl sağlıyor?

Başka soruları da yanıtlarlar mı acaba?

Telefonla oğluna sakladığı (istiflediği demeli belki) paraları çetenin başka uygun üyelerine dağıtarak eritmesi talimatı veren birisinin bari Cumhurbaşkanlığından başkanlığa geçmeden önce mahkeme önüne çıkmasını sağlayacak bir yol var mı ki? Bunu yanıtlasalar mesela.

Bir siyasetçimizi düşünün. Öyle herhangi (!) bir tanesini. Olur da bir yurtdışı gezisi sırasında konuk eden ülke yargısı “bu adam savaş suçlusu, tutuklayın” deyip yargılamaya kalkışsa, kendi ülkesindeki dokunulmazlığının nasıl bir anlamı olabiliyor? Bu durumda “yargılayamazsınız” denilebiliyor mu? “Suçluların iadesi anlaşmaları” mesela burada devreye girebiliyor mu? “Referandumu” anlatmak yerine bu soruya yanıt verecek bir hukukçu... İşte hukukçu o olur benim için.

Yanıtlamak için hukukçu olmak şart değil ama bir hukukçu yanıtladığında hepimizin saygıyla yanıtı dinleyeceği bir başka soru: Uluslararası kuruluşlar nezdinde suç delilleri sunulmuş, bir savaş suçlusunu sokaklarında, saraylarında barındırmak bir yana kalkıp bir de Devlet Başkanı seçen bir ülkenin sadece bu yüzden yüklü bir savaş tazminatı ödemesi istenirse, buna nasıl bakmak gerekir? Böyle bir ülkenin halkı, “bunu başımıza bela eden sizdiniz, sizi müttefik belledi, savaş suçlarının bir kısmında açıkça suç ortağıydınız. Üstelik her başımızdan atmaya yeltendiğimizde yardımına siz yetiştiniz. Şimdi tazminatını biz mi ödeyeceğiz?” diyebilir mi? Yani bunun hukukta yeri var mıdır? Çadır hukukunda değilse bile, yani evrensel hukukta falan?

Açıkçası sadece “Evet” diyen “hukukçuların” değil, “Hayır Cephesi”nin de büyük bir kısmının ihmal ettikleri soruların sadece birkaçı bunlar.

“Biz hukukçuyuz başkanlık sistemini tartışırız, bir savaş suçlusunun, yolsuzluk ve hırsızlık suçlamalarını dokunulmazlığı ile örtmüş bir kişinin başkanlığını tartışmayız” diyebilirler mi?

Yalnız çadır muhteşem. Öyle ki, şöyle jumbo boy bir elektrikli ısıtıcının bile tamamını ısıtamadığı bir bakışta anlaşılıyor. Koca çadırdaki tek kişi (hukukçu mu ondan emin olamıyorum) UFO’ya yakın oturmuş üşümemek için. Çadırın finansmanı da “hukukçular” tarafından karşılanıyor olmalı diye düşünüyorum. Sonuçta “Türkiye Hukuk Platformunun” çadırından söz ediyoruz. Herhalde parası devletten çıkmıyordur. Sivil toplum şeysi sonuçta.

Bir de bu platform Türkiye’nin çeşitli yerlerinde toplantılar düzenliyor. Bozüyük’te yaptıkları bir söyleşide “Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin ülke geleceği için getirileri ayrıntılı olarak” anlatılmış!

Cumhurbaşkanlığı sistemi!


Ama söyleşiye katılım oldukça yüksek olmuş.

Onu da söyleyeyim...