Babaların Adaleti, İmparator ve Nuriye ve Semih

Sevan Nişanyan, Foça Açık Cezaevi'nden kaçarak, ülkeyi "terk" etti. Şirince'de SİT alanına yaptığı inşaat nedeniyle yargı karşısına çıkarılmıştı. Başka cezaları da vardı. Muhammed'in peygamberlik iddiasını saçma bulduğunu söylediği için "halkın bir kesiminin dini değerlerini alenen aşağılama" suçundan hapis cezası da almıştı mesela. Mütedeyyin vatandaşın bıyıklarına ve baş örtüsüne tek laf etmemiş ve edenlere de karşı çıkmış birisi olarak. Kendi tanımlaması.

Hapse girişi 2014 Ocak'ında gerçekleşti. 60 metrekarelik bir alanda yaptığı inşaatın, SİT alanında olması, aldığı yüklü cezalardan birinin gerekçesiydi. Memlekette hukuksuzluk almış yürümüşken, SİT alanı, mit alanı denilerek yaptığı çok önemli bir işin cezalandırılmasını, ülkeyi yönetenlerin vizyonsuzluğuna bağlamış ve "paşalar gibi yatmayı" seçmişti. 

Düzene meydan okumuştu yani. Ciddi bir meydan okuma.

Son olarak açık cezaevine geçiş yapmadan önce Nokta'dan Fatih Vural'a şöyle demişti: "Birkaç gün içinde sanırım açık cezaevine geçeceğim. Fakat şu anda açık cezaevi haklarından yararlanıyorum. Dolayısıyla üç ayda bir hafta izin hakkım var. Epey de iyi geldi. Her şeye rağmen devlet, keyfimi bozamaz!" 

T24'te bununla ilgili yayınlanan haberin görselini de yazımın başına iliştirmiş bulunuyorum. Gülmek devrimci bir eylem tabii.

Entelektüel geçindiğimiz için de "peki bu cesareti nereden almış, bu ülkede hele bir Ermeni, neye güvenmiş" sorusunu sormayalım. Basit insanlara bırakalım bu soruyu. Deriniz ya! Üstelik gerçekten de "fazla uzun süre içerde kalmayacağı" gibi bir fikirle hareket ettiğini iddia etmek zor.

Nişanyan'ın 2008 yılında eşi Müjde Nişanyan'ın üzerine dışkı dolu kavanozu boşaltması var bir de . Bu bir sivil itaatsizlik eylemi olarak algılanıp kabul görebilir miydi ki? Agos gazetesinin kadın çalışanları Nişanyan'ın yazılarının yayınlanmamasını istedi. İstek reddedildi.

13 kadın çalışanın gazete yönetimine ve Sevan Nişanyan'a gönderdiği protesto yazısında, "bir kadına karşı planlayarak ve tasarlayarak şiddet gerçekleştiren Savan Nişanyan'ı protesto ediyoruz" deniliyordu.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Etyen Mahçupyan "iki kişi arasında yaşanmış olan" bu olaya farklı bakıyordu.

"Agos olarak sahip olduğumuz düstur 'insan olan beri gelsin'den ibarettir. Geri kalan herkese uğurlar ola" diye yazdı köşesinde. Agos'un internet sayfası editörü Nuran Agan istifa etti.

* * *

Fatih Terim'in Alaçatı'da adının karıştığı  "Adana Yüzevler Kebapçısı Baskını" olayı var bir de. Fatih Terim, Nişanyan kadar çok yönlü bir aydın olmadığı için detayları kamuoyuna fazlasıyla mal olmuş durumda. Kebapçının sahibi ve çalışanları Terim'i güzelce benzettiler sonuç olarak.

* * *

Düzen değil düzülen değişmeli sözünün tarih bilincimizin twitterdan çok önce konulmuş bir 140 karakter sınırlandırmalı "özlü" fenomen geyiklemesi olduğu düşüncesini kafamdan tümüyle çıkarmak niyetindeyim.

Bazen çok şey anlatıyor.

Hapishaneden ve ülkeden kaçarak rejime gol attığı için SİT yağmacısı yüzsüz bir maço yüreğimizin yağlarını eritti. 

Zamanında afedersiniz Gründrisse'ye yazdığı önsözle zihinlerde taht kurmuş olduğu için her türlü eleştiriden azade olduğunu düşünebilsek ne hoş olurdu. Nişanyan, Birikim Yayınları tarafından yayınlanan Marx tuğlası Gründrisse'ye yazdığı uzun önsözle saygı görmüş bir Marksist olmaktan çıkalı çok oluyor. 

Hayır. Beyfendi soyadındaki güzellik nedeniyle entelektüel namusumuza böyle güzelce "yan"layabilme hakkını doğuştan elde etmişti. Karısına kavanozla dışkısını fırlatabilmek fazlasıyla "Türkik" bir haslet ama ne gam. Bunun bir "kadına şiddet" eylemi olduğunu "tartışmalı" bulabilmemizi, feminizm düşmanlarına değil, eskinin yeni şimdinin liberal soluna borçluyuz. Çok hoş...

Fatih Terim'i, belli ki "camiadan" tanıdığı, futbol federasyonu yönetim kurulu üyeliği de yapmış çok "baba" bir adam hış ediverdi. Mekanı basan 6 kişi ve mekandaki muarızlarının topluca gözaltına alınıp belki bir kamu davasına da konu edilmeleri gerekirdi. Ama nasılsa adalet yok, yürüyüşünü veriyoruz.

Terim'le pek rahat bir telefon konuşması yapabilecek ehliyet ve sertifikasyona sahip bu adam, Terim ve damadıyla mevzuları "yüzyüze konuşarak" halledebilecek bir özgüveni nerden alıyor diye soran çıkmadı. "FETÖ"den içeri alınmamış olmasından, "gözaltına alınmış" denilirken, ifadesi alınmış olmasından da nem kapan olmadı. Kötü kokuyu da kimse hissetmedi.

Kebapçısınının havalandırma sorununu çözmek yerine, yer sahibi olduğu AVM'nin yönetimiyle sorunlarını çözmeyi tercih ettiği anlaşılan bu kişiyle "kadraja giren" henüz çıkmadı. Ama Alaçatı'ya yolu düşerse Adana Yüzevler Kebapçısı'nda mutlaka bir şeyler yiyecek milyonlarca insan var Twitter'da! 140 karaktere kaç kişi sığıyor tartışmasına girmeyin. Milyonlar işte. "Taymlayndan" kovduklarımız, internet haberlerinden giriyor zaten.

Yıllar önce, çürümenin en önemli unsurunun adalet duygusunun yitirilmesi olduğuna yanılmıyorsam Kemal Okuyan işaret etmişti. 

Şimdi şükür adalet duygumuz almış yürümüş durumda! Biraz çarpılmış ama olsun. Adaleti kurumlar sağlamıyorsa halk sağlar diyebilsek ne güzel olurdu. Kurumların sağlayamadığı adaleti kabadayılardan bekleyen bir halkla yürüyoruz şimdilik.

Nuriye ve Semih var bir de...

Bu kadrajda küçük mü kalıyorlar, yoksa kadraja sığamadıkları için görülüp anlaşılamıyorlar mı?

Bilemiyoruz. Kürsüde adları anıldığı için memnun olmakla yetiniyoruz şimdilik. Onlar adına mı, yoksa kürsü adına mı? 

Girmeyelim bu konuya.

Yani, bir yararı olsa girebiliriz. Ne de olsa Kılıçdaroğlu'nun 15 Temmuz'un kadrajına girme fantezisi tutmayınca, "siyasal dokunulmazlığı" kalktı. İsteyen istediğini söylüyor.

Ama biz girmeyelim. Derdimiz kürsü değil, sonuçta.