Zalim aleyhine beddua edilebilir

Her ihtimale karşı edin. Faydası olabilir. Temsil ben, “Dilin ensenden çıksın” bedduasını sıklıkla kullanıyor olmama karşın dileğimin gerçekleştiğine hiç şahit olamadım maalesef. Ama bu durum bana geri adım attırmış değil. Zalimlere bedduamı güzelce ediyorum. Bu bedduanın müthiş bir de görselliği var. Diyelim bedduamın tutası geldi. Adamın düştüğü hali gözünüzün önüne getirin. Arkada ense kökünden çıkmış bir dil, önde bu dili beyhude arayan bir ağız. Konuşamaz hale geldiği için çırpınan kol ve bacaklar. Derdini anlatamadığı için de dışarıya doğru pörtlemiş gözler. Uyduruyorum, adam “cin”in kadar sevmediğin bir partici olsun. Yanında eşi dostları otobüsün üstünde ve kendisini karşılamaya gelenlere bir çift laf etmek için ağzını açıyor. Buyrun, dil enseden çıkmış… Dali’nin resimleri gibi…

Benim bedduamın dini inanca ilişkin bir yanı yok. İlahi güçlerle birbirimizden umudu keseli çok uzun yıllar oluyor. Benimkisi bir temenni sadece. Bir defacık olsun dileğim yerine getirilse, yani adamın dili benim dememle ensesinden çıkarılsa, karşılıklı güveni yeniden tesis edeceğiz ilahi güç ya da güçlerle ama, nafile, olmuyor işte!

Lâkin Hocaefendi başka. Takva sahibidir. Usulünce etmişse duasının da bedduasının da hükmü vardır. Hocaefendi’ye geleceğim de, önce, bedduanın dinde yeri var mı yok mu ona bakmalıyız. Bazı âlimler yok dese de fikrimce var ve delilim gayet sağlam bir yerden. Bu konuda indirilmiş, artık nasıl öfkelenmişse, doğrudan muhatabın isminin de zikredildiği âyetler var. “Tebbet” sûre’sinden 1’den 5’e kadar olan âyetleri delil olarak sunmama izin verin:

“Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O alevli ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da ateşe girecek.” (s.603)

Bu, Diyanet çevirisidir. Bir de açıklayıcı not var, şöyle:

“Tebbet, ‘kurusun’ manasına bedduadır. Ebu Leheb (Peygamberin amcası, m.b) hakkında inmiştir. Zira o, eziyet etmek kastıyla Resâlullah’ın geçeceği yola gizlice diken koymuş, bu işte kendisine karısı da yardım etmişti.)

Çokça anlatılır. Benim de bir vesileyle daha önceleri bir yerlerde yazmışlığım var. Hemen yukarıda sözü edilen Ebu Leheb’in oğlu da, anası, babası gibi adı sonradan “melun”a çıkacak kendini bilmez bir terbiyesizdi. Sık sık Peygamber’e ağza alınması mümkün olmayan küfürler savurduğu ve namaz kılarken itip kaktığı söylenilir. Tam bu noktada Peygamberin bedduası duyulur: “Ya Rabbi, buna bir canavar musallat et!”
Eder. Ebu Leheb’in oğlu olacak adam arkadaşlarıyla Şam’a giderken, siz inanmayın, uyumak için bir ağacın dibine yattıklarında, bir çöl aslanı diğerlerinden onu koklayarak ayırt eder ve parçalayarak yer. Demek istediğim şudur, kimse kusura bakmasın. Delillerim sağlam yerden. Ne tartışırım ne de tartıştırırım. Bedduanın dinde yeri var. “Duanla yaşamıyorum ki niye bedduanla öleyim” sözü hiç uygun değildir. Soru, kimlerin bedduasının kabule değer bulunup bulunmayacağı, yürürlüğe nasıl ve ne zaman gireceğine dair olmalıdır. Soru böyle olunca sorunun büyük bir bölümünü çözdük demektir. Şöyle önce bir ek yapmam gerekiyor. “Muhterem” demem gerekirken fark ettim, atlamışım, özür dileyerek ekliyorum, Muhterem Hocaefendi takva sahibi sâlih bir insandır. Şahsen onun bedduasının isabet gücüne itibar ediyorum. Ayrıca beddua ederken aldığı biçimsellik koltuk altları görülecek bir pozisyonda kollarını havaya kaldırması, tam teslimiyete işaret eden gözlerin kirpikler marifetiyle kapatılması vb. sünnet faslına dairdir, yerindedir.

Aramızda kalsın hem iktidardan hem de “paralel yapı”dan kurtulacağız galiba. Şimdi ben yazının başında sıkça kullandığımı belirttiğim beddua mı dersiniz, temenni mi dersiniz, işte ondan vazgeçiyorum. Zaten benimkinin değerlendirilmeye tabi tutulup hayata geçirilmesi, tümüyle yok demesek bile düşük bir ihtimal. Ancak Muhterem Hocaefendi için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Neler demişti:

“(…) Ben bizi de onların içinde görerek diyorum: Dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kuran’ın temel disiplinine aykırıysa, İslam hukukuna demokratik telakkilere aykırıysa, Allah bizi de, onları da yerlerin dibine batırsın! Evlerini ateş salsın! Yuvalarını başlarına yıksın!”

Ne demiştim. Vazgeçtim. Kimsenin dili ensesinden çıksın istemiyorum. Yani hüküm verici, benim abuk sabuk temennilerimle uğraşıp zaman yitirmesin demek istiyorum. Bir değeri olup olmadığını bilmiyorum ama Muhterem Hocaefendi’ye bütün kalbimle katılıyorum. Bu beddua metnine objektif bir şekilde yaklaşılmasını ve bir karara varılacaksa on bir yıllık birlikteliklerinin ve ortaklıklarının dikkate alınmasını diliyorum. Bir de çocuklar ve kadınlara daha mülayim yaklaşılmasını temenni ediyorum!

Zalimler aleyhine beddua edilebilir.

Edin… Bakarsınız tutar.

Muhterem Hocaefendi’nin bedduası tutarsa hem iktidardan hem de “paralel yapı”dan kurtulacağız demektir!