Yargısal düello serbest bırakılsın haklı haksız ortaya çıksın

Sahip olunmayan bir şeyin uğruna nasıl dövüşülür bana söyler misiniz? Ancak “Yargısal Düello” usulü neden olmasın? “Yargısal Düello” Meclis’e gelse, pek umudum yok ama, olur a geçse ve Şamil’le Baransu düelloya tutuşsa...

İki tür düellodan söz edilir: Bunlardan biri onur düellosudur. Taraflardan biri hakarete uğradığı zehabına kapıldığında silah seçimin de karşı tarafa bırakarak belirlenen gün ve saatte tanıkların huzurunda “Allah ya sana ya bana” diyerek kavgaya tutuşmasıdır. Bunun örneği bizim topraklarda pek nadir olduğundan dışarıdan iki örnekle sözü sürdürelim: Örneklerden biri şu: Günahını almayalım ama biraz “fettan”ca olduğu da söylenilen pek güzel ve pek zarif Rus kızıdır büyük şair Puşkin’in başını yakan. Puşkin, Natalya’ya ilgi gösterdiğini açıkça belli eden genç bir Fransız subayı düelloya davet edince olan olmuştur. Şairin talihsizliğinin düelloya davet ettiği subayın ordunun en yaman silahşörlerinden biri olduğu söylenir. Kaybeden Puşkin olur (ö.1837). Puşkin’in ölümünün ardından “Şairin Ölümü” şiirini yazıp ağıt yakacak olan Mihail Yuryeviç Lermotov, Rus edebiyatçılarının soyunu kurutmaya karar vermiş gibi görülen subaylarından bir başkasıyla düelloya girişir. O da öldürülür (1841). Bir kuşak sonranın iki büyük Rus yazarı Tolstoy ve Turgenyev’in sözlü kapışmaları ise Allah yüzümüze bakmış olmalı ki taraflardan birinin, Turgenyev’in binlerce özrü ve hatırlı kişilerin araya girmesiyle piştova, kılıca meydan vermeden kapatılmıştır. Aksi halde dünya edebiyatının bu iki büyük isminden en azından biri, bana göre, Turgenyev, çekip gideceğinden “Babalar ve Oğulları”nı okuyamayacaktık.

Düello mu? Var, bizde de var ama sadece davet seviyesinde kalmış. Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”nda (iletişim Yayınevi) Yahya Kemal’in kendisini bir mektupla düelloya davet ettiğini yazar. Düelloya ilkesel olarak bir karşıtlığım olmadığı için sakınca görmüyorum, şairin bu şık daveti, Anadolu Savaşı kaçkınlığı yıllarında, Paris’teki dinlence günlerinde yaptığını da aynı kitabının satır aralarından öğrenmiş bulunduğumuza göre bu düello davetinin lafı güzaf olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü o yıllarda Yakup Kadri Ankara’dadır ve kendi demesiyle, “memleket dışına çıkmaları imkansızdır.” Çoğul kullanıyor çünkü Yahya Kemal “Çankaya”nın yazarı Falih Rıfkı’yı da işin işine katmış, kendisine çeşitli yazılarla “korkak bir kaçak” suçlaması yapıldığını ileri sürerek onu da benzer bir mektupla aynı gün düello için şahitler ve seçtikleri silahlarla birlikte Paris’e davet etmiştir!

Tabii ki lafı güzaftır ve tabii ki o ağır hantal gövdeli, takma dişlerini çorba kasesine düşüren, yediği yemekleri üstüne başına dökerek ellerini bile denetleyemeyen Yahya Kemal’in, Yakup Kadri’yle ya da Falih Rıfkı’yla baş etmesi söz konusu olamazdı! Silahlı külahlı bu davetin gerçekleşmemesini bir talih olarak görmek gerekir. Ne yalan söylemeli, bana hitap etmese de büyük şairler sınıfındandır.

Yargısal düello
Bunları “Onur Düellosu”na örnek olsun muradıyla yazdım. İngiltere’de 1820’li yıllara kadar uygulanan bir düello usulü daha var ki, bu, yazının başında sözünü ettiğim ikinci usuldür. Kişisel olarak bu usulün bizim topraklarda uygulanabilirliğini düşünüyorum. Çünkü sadece insan odaklı değil aynı zamanda Tanrının da doğrudan karıştığını saptayabiliyoruz bu usulde. Tam bu cümleyi kurduğumda düşündüm de “karışmak” hafif kalıyormuş gibi geldi bana. Çünkü bu düello türünde Tanrı karışmakla kalmıyor tam anlamıyla hüküm verici pozisyonunda. Tanıklarla aynı yerde düelloyu izleyecek değil elbet. Vermiş olduğu hükmün nasıl yerine getirildiğini binlerce yıldır biline gelen makamından izleyerek sonuçlanmasını bekliyor. İşte buna “Yargısal Düello” deniyor. Tanrının yargısıdır sözünü ettiğim. Her zaman, her koşulda Tanrı’nın masum olanın yanında yer alacağı saf, temiz ve ahlaklı olanın kılıcını keskin, piştovunu isabetli kılacağı malum ve bittabi olduğundan, düellonun sonunda suçlu olan kaybediyor. Etsin. Suçlunun kaybetmesinin ne sakıncası olabilir ki! Ben bunu sevdim!

“Türk Parlamento Tarihi”ni karıştırırken karşılaştığım Emin Bey’i de sevmiştim. Bilir misiniz yıllar önce, Birinci Meclis’te 30 Aralık 1920 günlü birleşimde Bursa Milletvekili Operatör Emin Bey (Erkul) tartıştığı bazı milletvekillerinden dayak yiyince “Düello usulünün ihdası” hakkında bir kanun teklifinde bulunarak “merdane dövüş usulünün” kanuna nizama bağlanmasını istemiş. Ancak bu İslam’a aykırı bulunarak evvelce “İstanbul Mebusan Meclisince de red olunan sakat bir adetin” kabulünün mümkün olmadığına karar verilmiş. Şimdi düşünüyorum da en azından “yargısal düello” usulünü Meclis’e taşısalar diyorum. İşin için Tanrı’nın adaleti karıştığına göre kim bilir belki kabul görürmüş gibi geliyor.

Helin Avşar’ın kelepçeli Şamil’i
Okudunuz mu? soL yazdı. Akepe Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar ile gazeteci Mehmet Baransu’nun Twitter’den laflaşmasını... İlki Baransu’dan: “Şamil vekil er meydanından kaçma gerekçesini kıvraklık yaparak anlatmaya çalışıyor...” Laflaşma “Dershanelerin kapatılması” üzerinden yapılıyor ve laf lafı açar laf da Şamil’in ağzını açar kabilinden, Şamil Tayyar açıyor: “Karısının bile tahammül edemeyip evi terk ettiği o ite cevap veremeyeceğim, it ürür salyası baki kalır bir süre sonra hasedinden kudurur ölür. Ne hazindir cemaat ortalıkta salyalarıyla dolaşan bu itlere fırsat veriyor. Nereden gelirse gelsin, kime sırtını yaslarsa yaslasın şeref ve haysiyet cellatlarına pabuç bırakmam, o lafları yediririm.” Baransu’ya aferin lafın altında kalmıyor: “Helin Avşar’ın kelepçeli Şamil’i” diye başlıyor ama bunu anlamaktan çok uzağım, devamı şöyle: “Hakan Fidan abinle gel Şamilim. O it lafını da sana yedireceğim...”

Güzel...

Düello gerekir. Birincisi değil. O, onur düellosu. Bunlara uygun düşmez. Sahip olmadıkları bir şeyin uğruna nasıl dövüşülür bana söyler misiniz? Ancak “Yargısal Düello” usulü neden olmasın?

Tanrı’nın masum ve temiz olanın yanında olacağı inancı safça olsa da, sabahın köründe bu yazıyı yazarken bana o kadar iyi geldi ki, aşk olsun bu düello tarzını icat eden İngilizlere! Düşünebiliyor musunuz şu “Yargısal Düello” Meclis’e gelse, pek umudum yok ama, olur a geçse ve Şamil’le Baransu düelloya tutuşsa... Tanrı nasıl ayrım yapacak... Vallaha işin içinden çıkamaz... Yahu ne güzel olurdu. İkisi de gitti gider...