Birincisi Ulus’ta Atatürk Anıtı’nın önünden başlayıp Ankara Garı’na doğru uzanan Cumhuriyet Caddesi’nin hemen başında yer alır. Bodrum üstüne tek katlıdır. Ankara’nın ünlü andezit taşından yapılmıştır. Zarif, görgülü ve vakur... Şimdilerde ve şimdilik Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak kullanılmaktadır. Binanın bu özelliği talisizlik olarak görülse yeridir. Başına gelecekleri bilemeden öylecene duran bu aziz ve mübarek yapının “Yeni Ulus Projesi” çerçevesinde bir mini AVM’ye dönüştürülmemesi için herhangi bir meclis kararına ihtiyaç duyulmayacağı da tabiidir. Şaşırmam.
İlkin İttihat Terakki kulübü olarak planlanan binanın savaş nedeniyle kalan eksiklikleri Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya gelmesinden sonra bin bir eziyetle tamamlanabilmiş ve meclis binası olarak kullanıma açılmıştır. Meclis görüşmelerinin yapıldığı salona yerleştirilen okul sıralarında mektep bebeleri gibi üçer dörder, diz dize, omuz omuza oturuyorlar saçlı sakallı asi çocuklar.
Yazılı kaynak gösteremem ama Yunus Nadi, Kılıç Ali,Deli Halit türünden cüsselilerin yanlarına oturmak talihsizliğine uğrayan zayıfça yapılıların bazen, sağdan ya da soldan gelen küçük bir tazyikle oturdukları sıralardan yuvarlandıklarını tahayyül etmek pek de güç görülmüyor.
Kurtuluş reçetelerinin havada uçuştuğu, savaş ve barış kararlarının verildiği, İstiklal Mahkemelerinin kurulup dağıtıldığı, özetle, önemli kararların alındığı bu meclisin oturum salonu, büyükçe bir apartman dairesinin salonundan biraz hallice olduğu söylenebilir. Üçer, dörder oturuyorlar okul sıralarına. Sığmıyorlar. Arada bir de olsa dışarıdan uygulanan tazyik sonucu kayıp düşenlerin olabileceklerine dair fikrimde ısrarlıyım. Evet, yazılı belge isteriz diye tutturanlarınız olacaktır ve benim acziyetim ortada ama, bu olasılık büsbütün de kenara atılmamalı . Zira bunun ipuçları sanki Ragıp (Soysal)Bey’de varmış gibi geliyor bana.
Ragıp Bey(Soysal) Kütahya mebusu ve itilip kakılmaktan pek çok şikâyetçi. Savaşın sona ermesi ve barış görüşmelerinin başlamasıyla biraz nefes alan milletvekilleri yeni bir parlamento binasının zorunluluğunu gündeme getiriyorlar. Ragıp Bey, dertli:
“Efendiler yüz seksen efendinin oturmasına mahsus şurada sıralar vardır. Halbuki iki yüz seksen altı arkadaşız, demin bir arkadaşımızın buyurduğu gibi her gün yerimden bir arkadaşımı itiyorum, veya o beni itiyor. ”(Türk Parlamento Tarihi,cilt 2,s.,402)
Genel kurul salonu çok küçük, sığmıyorlar…İtişiyorlar… Salonda yer kapmak için şafaktan sıraya girenler olduğu gibi geceden çantalarını sıralara oturtanlar da var. Rezerv yapıyorlar akıllarınca, aldıran olacakmış gibi… Bunları geçtik konuşmaları da işitmekte güçlük çekiyorlar. Salonun yapısı gereği iki yanda, sağ ve sol yakada oturanlar kürsüden konuşulanları işitemiyorlar. Ragıp Bey şöyle devam ediyor sözlerine:
“…Fakat yalnız mesele bu kadarla da kalmıyor. Şu veya bu tarafta olan arkadaşlarımız hiçbir vakit bu kürsüden çok yüksek ve bağıra bağıra söylenmedikçe ve Meclisi Âlide tam bir sûkûnet hükümferma(hüküm süren) olmadıkça Mecliste cereyan eden müzakerattan harfi vahit(tek harf) işitemiyorlar…” (S.403)
Salonun her iki yakasında oturan mebuslardan destek bekliyor Ragıp Bey: “Sağ ve sol tarafta oturan arkadaşlarımız söylesinler…”
Devamını yazacağım. Ancak araya bir iki söz sıkıştırmazsam olmayacak. Kaçak Saray tartışmalarına dairdir. Daha doğrusu her şey olup bittikten sonra yapılan beyhude tartışmalara zeyildir. Oda sayısını, sarayı yaptıran muhterem dahi tam olarak bilmiyor. Birileri “1100” dedi ya, cevap yetiştirdi muhterem“1150 küsur” diye…”küsur” artık kaça tekabül ediyorsa! Sarayın bir yıllık doğal gaz harcaması ise Bayburt büyüklüğünde bir ilin ısınması için harcanan paraya denk geliyormuş. Küçük bir parantez açmamın bir sakıncası var mı? Bana yokmuş gibi geliyor. Açıyorum: Bu örnek pek hoşuma gitti. Daha doğrusu örnekte kullanılanın ilin şirin Bayburt’umuz olması bir rastlantı değil de bilinçli bir tercihse, örneklemeyi yapanı selamlamak için ayağa kalkıyorum! Zira muhteremin son seçimde aldığı oy şirin Bayburt’ta %80,2 oransallığına işaret ediyor! Sahiden de Bayburt örneği güzel olmuş. Kışların soğuk ve yağışlı, suhuletin bazen Nakıs 30’u gösteriyor olması Bayburt’umuzun harika iklim özelliklerinden biri. Sakinlerinin soğuktan büzüşmeleri tek ümidimdir! Parantezi kapatıyorum.
Devam ediyorum; Ragıp Bey’e destek şehirdaşı Recep Bey’den (Peker) geliyor. Çeşitli encümenlerde üyelik yapmış biri olarak o da yakınıyor: “ Bazı encümenler vardır ki bendeniz de bu encümenlerde çalıştım. Birçok arkadaşlar, bazı mühim kanunları yer bulunmaması cihetiyle koridorda ayak üstünde imza etmektedirler. Bir devletin hayatının üzerine bina edilecek olan kanunlarımızın ayak üstünde müzakere ve imza edilmiş mahiyette çıkması…” Buradan encümen toplantılarının bazen yer darlığından koridorda yapıldığını öğreniyoruz. “lar” diyemiyorum, gezdim,gördüm , sadece bir koridor var; Recep Bey sürdürüyor ve sahiden dertli: “Elimde hiç olmazsa yarım metre murabbaı bir yerim olup da,başkalarının gelip hokkama kalemini batırmayacağını bilemezsem…” Recep Bey’in mürekkep hokkasına gelen geçen kalemini batırıyor! Bu Recep eski olanı.
Yenisi açıkladı; daha devamı gelecekmiş. Gelmeli de. Ak-Saray dediğin ofis binası. Adamcağız çalışma ofisinde kanepede yatıp kalkacak değil ya! Arazi geniş, konut olarak kullanılabilecek bir yerin de yapılması lazım. Müslüman israftan kaçınır, ayet var, mütevazı olsun. Şöyle 250 odalı filan…
Ama durun hele, görebildiğim kadarıyla Besim Bey olmalı kürsüdeki, konuşmasını kaçırmayalım… Besim Bey (Atalay) zehir zemberek… Üstelik… Hay sen çok yaşa! Aksaray vilayetimizi temsilen kürsüde değil mi:
“Arkadaşlar! Köylünün tuzundan vergi alacağız. Bu kadar ağır vergiler almakla beraber memlekette ümit ederim ki esaslı bir iş görürüz. İnşallah. Fakat arkadaşlar buraya verilecek olan 114 bin lira ile on bin çift öküz alalım,halka tevzi edelim.Tırnaklarıyla,dişleriyle çalışıp çabalayan ;bu arada bizim karnımızı doyuran halka versek daha iyidir…”(T.P.T, s.399)
Madem başladık, Menteşe(Muğla) Mebusu Esat(İleri) Efendi’nin aklının takıldığı yöne yönelmemezlik edemeyiz. O’nun aklı istilacılara karşı ilk cepheyi açan Aydın’da kalmış. Ve Aydın yangın olmuş halen tütmekte:
“Elinizi vicdanı pâkinizin (Temiz) üzerine koyunuz, vicdanınız meclis binası yapmayı mı emreder;yoksa düşmanlar tarafından yakılmış,yıkılmış,bugün yaralı sinesine Büyük Millet Meclisinden merhem bekleyen(…) Aydın’a bu parayı vermeyi mi emreder?” (T.P.T.s,399)
Bu kadar.
1924 yılından 1960 sonuna kadar parlamento binası olarak kullanılacak olan bodrum üstü iki kattan ibaret mütevazı binanın yapım öyküsü budur. Birilerinin keyfine göre değil, ihtiyaçların dayatmasıyla parlamento binası olarak yapılmıştır. Kaçak olarak değil, her kör kuruşu hesaplanarak, ölçülüp biçilerek; zerresine varıncaya kadar kayıt düşülerek, kıran kırana tartışılarak, itirazcıların binanın gerekliliğine ikna edilmesiyle ,halkın gözü önünde yapılmıştır.Halen bütün zarafetiyle görgülü ve vakur durup durur Cumhuriyet Caddesi’nde. İlk Meclis’in binasının biraz aşağısında, bir başka zarafet örneği Ankara Palas’ın (Devlet Konuk Evi) karşısındadır. Adı şanına yakışır: Cumhuriyet Müzesi... Cumhuriyetin önemli simgelerindendir. Korkarım bu da onun talihsizliği olacaktır!