R. Tayyip Erdoğan Malum Örgütten Mi?

Olayların üzerinden zaman geçip ortalık sakinleşince insan geçmişte olan olan bitenleri daha iyi değerlendirebiliyor. Bu saptamanın hiçbir özgünlüğü yok elbette, öteden beri söylenegeliyor. Ancak kişinin geçmişte olup biteni anımsayıp, kafasını oraya çevirmesini sağlayacak bir itkinin de olması gerekir. Bu itki insanda birdenbire şafak attırıp gerçeği yakasından tutturabileceği türden olabileceği gibi hani yavaştan oluşan kuşkular, bunları besleyen kimi küçük olaylar, hatta değersiz gibi gözüken havadan sudan konuşmaların üst üste bindirmesiyle aklınızı yavaş yavaş aydınlatan türden de olabilir. Cinayet filimlerinde ikinci türün örneklerine çokça rastlanır.

Ve benimkisi ikinci türden..

**

Bundan kısa bir süre önce, kısa dediğim Mart ayında deprem nedeniyle yıkılan Okçular Köyü’ne giden Erdoğan’ın, köylülere başsağlığı diledikten sonra Mustafa Korkut Özaslan’a sarılıp iki yanağından öptüğü anı fotoğraflamışlardı hatırladınız mı?

Öyle bir öpüşü vardı ki sanırsınız Bilal oğlan Amerikadan döndü de hasretlik gideriyor. Şimdi hatırladınız..

Bu sarılış ve öpüş sahnesini akılda kalmayı hak edecek değerde bulduğumu bugün de kabül etmekle birlikte, Erdoğan’ın hemen oracıkta sarf ettiği sözlerin daha dikkate değer olduğunu ve bu öpüş sahnesinin sarf edilen sözleri gölgelediğini düşündüğümü dün gibi anımsıyorum.

"Bunu saymayız, düşündüklerini bugün değil, o gün söyleseydin" diyenlere ya da demeye getirenlere Taraf,Yeni Şafak, Star vb. matbuatın şifre kırıcıları kadar atik, cevval ve akıllı olmadığımı, hem de sağlam deliller ve belgeler olmadan konuşmayı doğru bulmadığımı, gecikmenin nedeninin de buna bağlanması gerektiğini söylemekle yetineceğim.

Kime ne söylemişti Erdoğan?

Önce söyledikleri:

“Yeni konutlar zemin etütleri yapıldıktan sonra inşa edilecek. İlgili kurumlar çalışmalarını sürdürmeye devam edecek. Ramazan Bayramı’na kadar konut sorununu çözeceğimize inanıyorum. Elele vereceğiz. Omuz omuza verceğiz. Acılar paylaşıldıkça azalır, sevgiler paylaşıldıkça büyür. Bundan hareketle gerekenleri yapacağız.”

**

“Yeni konutlar...”

Ne demek yeni konutlar?

Ben o Şamil’in, o Altan’ın, o İkoncan çocuğun, neydi İkoncan’ın adı Kütahyalı mı Şebinkarahisarlı mı unuttum, aklına şaşarım. Takın şifre kırıcı anahtarı yeni konutun kapısına... Açın... Arkasından çıkacak olan “darbe” değilse nedir?

Yapışın Erdoğan’ın yakasına!

Önemi nedeniyle tekrarlamak durumundayım: Ne demek oluyor yeni konutlar?

Eskiyi, yani statükoyu yıkıp alanı temizledikten sonra yeni planlar doğrultusunda yeniden konut inşaa etmek. İlk bakışta bir nevi TOKİ gibi, pek masum... Ama hemen ardından gelen ve ön çalışma yapın anlamına gelen komut, yani o iki heceli sözcük ise işi karıştırıyor: E-tüt..

Erdoğan “etüt” diyor, tek başına “etüt” dese, hadi neyse der geçersin, lakin yetinmiyor. Başına “zemin”i de ekliyerek asıl muradının ne olduğunu açığa vurmuş oluyor. Yani bence vuruyor.

Erdoğan’ın zemin etütündeki ısrarının gizemini çözmek gerekir. Bu gizemin altında basit bir TOKİ güvenliği arayanlar feci şekilde yanılır. Erdoğan darbe için nesnel durumun yani zeminin olgunlaşıp olgunlaşmadığını tetkik edin demeye getiriyor. Ancak her hal ve şartta bayramdan önce kerpiç evlerin vesayetinden TOKİ vesayetine geçileceğinin de altını çiziyor. Yani darbe yakın!

Elbette pek isabetli olarak darbeye giden yolun kolay olmadığını, ancak omuz omuza verilip “acıların paylaşılması” halinde hedefe ulaşılabileceğini işaret ederek darbeye halkçı bir fon katma peşinde. Ama nafile, bildiğiniz jakoben kafa!

“Sevgiler paylaştıkça büyür”e gelince şarkı sözü olmasına şarkı sözü de şifresini kıramadım. Darbe sonrası bizlerle paylaşacağını umut etmekten öteye gidemiyorum!

***

Şimdi soru şu: “Etüt... Zemin... Acıları paylaşmak... Omuz omuza”, dedikten sonra, iki yanağından öptüğü ve isminin Mustafa Korkut Özaslan olduğunu basından öğrendiğimiz şahıs kim?

Köyün muhtarı, kır bekçisi ya da mal müdürü filan değil Mustafa Korkut Özaslan. İsminin uzunluğundan da anlaşılacağı gibi sıradan biri hiç değil: Korgeneral..

Bir adım ötesi bildiğiniz “Or.” ve şimdi şu günlerde darbeci malum örgütün üyesi olmaktan kaçağa düşmüş vaziyette... Alın bakalım. Çarşı iznine çıkacak olsa yakayı kaptıracak, kelepçeyi vuracaklar.

***

Şimdi bir adım daha atıyorum ve “siper” diyorum. Ben “siper” dedim ya sizin zihninizde diz çökmüş Erdoğan fotoğrafı. Sonrası: “Korkudan çömeldi...”

Benim muhayyilemde ise tam çömelmiş Erdoğan’a brifing veren yarı çömelmiş bir subay: Tümgeneral Gürbüz Kaya.. “Acılar siperde paylaşılır” ya... Ve elbette “Omuz omuza...”

O da malum örgüt üyesi olduğu iddiasıyla aranıyor.

***

Hatay’ın Dörtyol’unda öldürülen polislerin cenaze töreninde Nejat Bek’i göreli üç-beş gün ancak olmuştur. Nejat Bek’i fotoğraflamışlar. Bir yanında “benim İçişleri Bakanım", öte yanında “benim Emniyet Genel Müdürüm..” Nejat Bek Korgeneral ve o da malum örgütten olup aranıyor...

***

Bülent Arınç... Sanki düğümü çözmüş de hani “bir numara”nın kimlik bilgilerine el uzanımı mesafede gibi. Kocasının yeğeniyle kırıştıran genç kadının yediği haltlara tanıklık eden şöför misali verem olup ölmek istemiyorsa konuşsun Arınç, rahatlar...

Her şeye tanık ol ardından içine at... Nereye kadar... Yemin ediyorum aynen sen de ya verem olursun, ya da “muhalafetin başı kısa, yok mu bunun uzunu” diye dolaştığını gören ve sırlarına vakıf olduğunu anlayan Başbakan’ın buyruğuyla haydaa kolsuz gömlek, ardından da attaa...

Allah müstahakkını versin ne diyeyim sana, ama ettiğin ve benim de matbuat aracılığı ile haberdar olduğum şu sözlerin açılımını yapıp içini boşaltırsan, aptesli namazlı adamsın allahın yardımıyla kendini çabuk toparlarsın:

“...Başbakan’ın yanında siperde duran insan şu anda görevinin başında ama... Bir taraftan da şu davanın (Ergenekon) içindeki sanıkların başta geleni...Bu ne yaman çelişki diye düşünmem mi?”

Şu haliyle bile nasıl da isabetli konuşuyor gözü seccadede olasıca. Sözlerinin başını almadım, başında “ zemin etütü... siper... cenaze... uzun-kısa”, bazı şeyleri karıştırmakla birlikte ”Yaman çelişkinin” bal gibi farkında. Boşuna edilmedi “ Bana öptüğünün, koruduğunun, brifing aldığının kim olduğunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim...” lafı...

Bu lafın değerini Arınç biliyor. Düşünüyor...

Aklım birden aydınlanıverdi... Ve artık fotoğrafın bütününü görebiliyorum. Bütün fotoğraflarda tuhaf şekilde başını “küllük” tutmuş Başbakan, -“küllük” bizim Maraş’çada pısmış, eğilmiş anlamına gelir- ya da Başbakan’nın memurları... Bu kadar rastlantı olabilir mi?

***

Aklımdan geçeni akla uygun bulmayıp gülebilirsiniz. Gülün. Tamam gülün de, aklımdan geçenin malum davanın başlamasından bu yana ortaya dökülen saçmalıkların hangi birinden daha gülünç olduğunu da birileri söyleyiverse...

Yahu bu gömleğin kolu yok mu ne? Yoksa bana da mı attaa?!