Kurban İbadettir, Tanrı Etobur

Moda deyişle kıvırtmanın alemi yok. İslamiyetin ibadete dair emirleri orta yerde dururken, ibadetlerin biçimi belirlenip saptanmışken bunu tartışmak kadar saçmalık olamaz. İslami kurallar ister dünyevi olsun ister uhrevi tartışılamaz, değiştirilemez, güncellenemez... Tartışılması, değiştirilmesi, kaldırılması teklif dahi edilemez. Son yıllarda ortaya çıkan tarihselcilik aynı anlama gelmek üzere Fazlurrahmancılık (İslamı çağa göre yeniden yorumlamak), yumuşakçalık aynı anlama gelmek üzere amiplik ya da ılımlı islamcılık farmasonluktan başka değildir. Elli yedi bin üç yüz kırk defa yazdım Allah indinde tek ilahi dindir İslam. Reform, yenilik, tadilat, çıkarma, ekleme yapılamaz. Bir tek kelimesi bile değiştirilemez. Allah katında hiçbir değer ifade etmeyen, ancak değer ifade ettiği zahabında olup da halen eski inançlarında ısrar edenlerle (hıristiyanlık, Musevilik vs.) diyalog kurmaya kalkanların zındıklığa olan mesafeleri bir parmak bilemedin iki parmak kadardır veyl onlara!

İslam’ın hükümlerinin demokrasi, liberalizm rasyonalizm gibi dünyevi kavramlarla bağdaşlaşmasının imkansızlığını Elli yedi bin üç yüz kırk defa yazan en hakiki müslüman Abdurahman Dilipak’ın yazdıklarını selamlamayıp da ne yapayım:

“İslam’ı, demokrasiyle, liberalizmle, rasyonalizmle açıklayamayız. İslam demokrat değildir, rasyonal değildir. İslam’ın kendi değerleri, ölçüleri vardır. Dinde zorlama yoktur. Fakat İslam’da vardır. Bir insan bu sözleşmenin altını imzalamışsa (İslamiyeti kabul etmişse) ve bunlara uymuyorsa cezalandırılır. Mesela başı açık gezemez müslüman kadın, alır cezalandırırsın. Müslüman olduğunu söyleyen kişi oruç yiyemez. Her çocuk 18 yaşına gelince dinden çıkabilir. Ama bu insan, bu hakkıyla ilgili süre geçtikten sonra dinden çıkarsa öldürülür...”

Dilipak uydurmuyor, yeter sayıda ayet ve çok sayıda “sahih” hadis’ten destek alarak yazıyor bütün bunları. Şunu demeye getiriyor Dilipak: Kur’an’ın hükümleri hoşunuza gitse de gitmese de budur İslam’ı ılımlaştırma adı altında amipleştirmeye, masonik hümanizmanın propagandasının gölgesinde sünnetin nurunu örtmeye çalışmayın... Yani kıvırtmayın...

***

Kurban, Allah’ın rahmetine yaklaşmak için yapılan ibadetlerden, Kur’an’ın hükümlerinden biridir. Bir daha yazarsam Elli yedi bin üç yüz kırk bir olacak yapmayın caiz mi, değil mi farz mı, sünnet mi vacip mi bilmem ne mi diye tartışılması abesle oyalanmaktan başka bir şey değildir.

Kur’an’ın hükümlerini tartışmaya açmaya cesaretiniz yoksa caddelerde boğa kovalandı, inek pompalı tüfekle vuruldu, koyun ağaca çıktı, dana arabaya tosladı, boğaz kan renginde aktı, sokaklarda kan gövdeyi götürdü, ay zabıta nerede kaldı, vay hayvan hakları, oy avrupa birliği, çağdaş kafa, kuzuların sessizliği, koyunların patırtısı aman gitti kasabın parmağı, aceminin bacağı, korku içindeki çocuğun salya sümüğü... Nerede o eski melul bakışlı koyunlar... Ya o kuzular ki sevinç içinde bıçağın ağzına yatarlar... Hele o mübarek danalar... Arguslar geldi bizimkileri azıttı... Argus değil Angus... Bu tartışmalar bitmez bu bir.

Şu da iki: Kurban Allah adına kan akıtmaktır..

Ne demek kan akıtmak?

Kurban sahibinin hayvan kesilirken ya başında bulunup seyre durması demektir, ya da ki en makbülü odur bizzat danayı, koyunu ya da kuzuyu her neyse bıçağın altına yatırıp, şah damarını bulduktan sonra “Bismillah Allahuekber...” Kan akıtmak bu anlama gelir.

Belediyelere, “hayır kurumlarına”, ya da “alo paket kurban” merkezlerine para yatırdıktan sonra kapıya getirtilen etin Allah nazarında zerre-i miskal değeri yoktur. Sipariş ederek kestirdiğin hayvanın, yani paketlenip kapına getirilen ki bu gerdan olmalı haşlaması pek leziz, bu da kol tas kebabı pek nefis bu fileto enfes rosto olur bu da pirzola ne de güzel kalem...

Bunun ibadet hükmünde hiçbir değeri olmadığı gibi, “her nefis ölümü tadacaktır” ayeti gereğince öte dünyaya göçtükten sonra hani sırat köprüsünden geçeceksin ya, üzülerek söylüyorum hiçbir yararı da olmayacaktır.

Çünkü seni sırtına alıp köprüden “fırt” diye geçirecek olan sipariş üzerine kestirdiğin “alo paket kurban”ı değildir maalesef. Ve sen bunun “Bismillah, Allahuekber...” kanını akıt diye vaaz edilen seçilmiş hayvanlardan olduğunu Mızraklı İlmihal’den okuduğunda korkarım iş işten geçmiş olacaktır.

Kurban Bayramı’nda kan akıtmak yerine ayakkabı, pantolon, gömlek, palto, şapka felan alalım fakir fukaraya dağıtalım kurban yerine geçer diyen “reformcu” ulema takımının çırpınması boşunadır. Buğdaya, arapaya, mısıra, şaraba rıza göstermeyen Tanrı’yı iki üç parça pılı pırtıyla kandırmaya çalışmak düpedüz budalalıktır.

Demek istediğim şudur: Her Kurban’da kan gövdeyi götürüyor ve bundan da şikayetçiyseniz, tartışılması gereken “kesme”nin yolu yordamı, mekânı değildir. Tartışılması gereken bizzat kurban ve bunun kaynağıdır. Biliyorum zor ve risklidir bu konu. Zira sizinki, Tanrı diyorum, “etobur” dur...