Kemankeş Bilal

Bu fikir kimden gelmiş olursa olsun, anne, baba, enişte fark etmez isabetli olmuştur. Benzerine vaktiyle Melih Gökçek başvurmuş ve hayırlı sonuçlar da elde etmişti. Bilmez değilsiniz; Melih, işsiz güçsüz hayta oğlunu sokaktan kurtarmak için neler çekmemişti. Ankara’nın şimdi “süper” diyorlar, birinci ligde oynayan iki futbol takımını oğlunun hevesine kurban etmişti de yerine “Osmanlı”yı kurarak oğlunun gönlünü hoş etmek için eşek geçmez envai çeşit yollara baş vurmuştu. Ne yaparsınız, baba olmak kolay mı, çocuğu, bedeniyle olmasa da bari ruhuyla spor yapsın diye kulübün başına getirdi. Yetmedi e evlat bu, fazladan bir de televizyon almasın mı! İhtiyacı yok tabii ama yine de cep harçlığı, bir de adresi belli olsun, nerede olduğunu bilelim, sokaktan kurtulsun hayta, varsın gitsin oyalansın kerata!

Bunların derdi bitmez. Şimdi bu çıktı… Bilal oğlan diyorum. Ailecek çocuğu sokaktan kurtarmanın  yolu olarak Etnespor’u icat ettiler. Aslında fena sayılmaz. Beğendim. Bir kere Melih Bey’inki gibi tek adamcılık üstüne kurulmamış, demokratik denebilecek bir öze ve görünüme sahip. Birincisi, konfederasyon şeklinde örgütlenmiş. İkincisi, uluslar arası olma özelliğinden ötürü evrensel bir öze sahip. Üçüncüsü, mazlum halkların folklorik rengini almış, dördüncüsü aynı zamanda “kızıl elma”” tadında, zira Türki Cumhuriyetlere hitap etmekte. Umurlarında olup olmadığımdan emin değilim ama az önce söylediğim gibi, beğendim. Etnospor fikri,  özgün ve parlak bir fikirdir.

Etnospor mu? Bilmeyenler olabilir, açıyorum. Etnospor geleneksel olimpiyat spor türlerine alternatif olacak her dünya halkının milli spor türlerini uluslar arası düzeye çıkarma için kurulan konfederasyonun adıdır. Şimdilik mangala, kökbörü, kuşak güreşi, aba güreşi, atlı cirit, atlı okçuluk, aşık oyunu, şalvar güreşi, yaya okçuluğu, yağlı güreş olmak üzere on ayrı dalda faaliyet gösteriyor. Konfederasyonun başkanı Bilal Bey oğlumuzdur.

Bu, Melih’inkinden iyi. Her şeyden önce müsabakaları babasıyla birlikte çay, kahve içerek lay lay lom koltuktan izlemiyor. Bilal bedeni ve ruhuyla bizzat sporun içinde olan bir çocuk. Tamam gönlünü indirdiği “Kemankeşlik” en az riskli olanlardan ama, olsun, bedeniyle işin içinde ya siz ona bakın. Tak oku, çek yayı, bırak, salla gitsin. Zaten kimse senden Vakkas ustalığı beklemiyor. Vakkas mı? Okçuların piri, Sad İbn-i Vakkas…Üç bin adımdan horoz kafasını gözünden vurduğu rivayet ediliyor.

Okçuluk zararsız. Allah ailesine bağışlamış. Ya çocuk “şalvar” diye tuttursaydı. Ne olurdu halleri.

Bunu laf olsun diye değil bilerek söylüyorum. Nasıl bilmem canım, şalvar güreşi bizim ora işidir ve mahdumun beden kesimi buna gayet uygunmuş gibi geldi bana. Ora dediğim, Maraş… Şimdi kendimi övmüş olacağım ama çocukluğumda benim de tutuşmuşluğum vardır. Biz güreşe tutuşmak deriz. Hadi tutuşun edeler… Davul, zurna…Çangalı attın mı seyirci bağırır: “Aha da Maraş!”

Çangaldan kurtuluş yoktur. Fukaranın göbeğinin gökyüzünü seyre durmasına az kalmıştır.  Pehlivan dediğin yenilgiye doymaz. Hele bu türü kötü sayılmaz. En azından hasarsız olarak uçkurunu sıkılar zembilini toplar yoluna gidersin. Bir de paça kasnak arkadan dolanmaca, ayakların havada, kafan yerde, burnunla çayır çimeni sürmek de var karasaban misali ki, hakem işe karışsa da bir an önce kurtulsam bu beladan diye yakarırsın ama nafile… Hele bir de Maraş’ın Göksunlu olanına düşmüşsen…  

Davulun zurnanın sesini duymasıyla kıpraşmaya başlar, sonrasında “su gibi akar” meydana Maraşlı dediğin. Öyle heveskâr, tut tutabilirsen. Oğlum az yavaş ezme çocuğu… Dinlemez. Cumhurreisi ne ki, uzatmalı başçavuş bebesi olsan şalvarının paçasını bırakmaz! Çayır çimen yoldurur maazallah. Berbat bir durum.

Beteri de var: Kökbörü…

Dörtnala kalkmış atın sırtındayken eğilip yerdeki oğlağı kapmaca oyunu… Zorlu bir oyun. Rakiplerinden önce oğlağı kapmak şöyle dursun, o  sonraki iş, her şeyden önce çıplak atın üstünde tutunmayı bilmek gerekiyor. Ya babasına çekmişse… Çocuk bu. Çeker mi çeker… Eyvah! Babası gibi ucuz da atlatamaz bu gördüğüm çocuk.… Beli bıkı kırılır… Kısacası bu branşa heveslenmeyip uzak durması hemen herkes için hayırlı oldu.

Okçuluk, kemankeşlik de deniliyor. Bu iyi. Gidip kendini kemankeşlerin piri Vakkas efendinin nişangâhına dikmeyecekse zararsız sayılır. Bakıyorum, endamına gayet uygun. Eli kolu yatkın görülüyor. Çabuk kavramış okçuluğun inceliklerini. Nitekim yapılan “protokol menzil müsabakası”nda, burun kıvırıp küçümsemeyin; spor bakanı, belediye reisi, vali falan… Bizimki okunu 280 metreye atarak birinci olmuş.

Okunu menzile salmadan önce bir de açılış konuşması yaptı. Konuşmasına “geleneksel sporlarımızın böylesine şık ve profesyonel bir şekilde kültürümüzün,tarihimizin takdim edildiği bir organizasyonda buluştuk…” diye başladı. Teşvik edici, yüreklendirici bir başlangıçtı ne ki kıyafetini pek “şık” bulmadığımı söylemek durumundayım. Evet, doğrudur kıyafeti İslam dairesinde olup erkek tesettürüne uygundu. Ayrıca “spor yapmak yerine göre hoş ve güzel bir davranıştır” sözü peygamber sözüdür. Ancak, ne olur aramızda kalsın, bir adamın yaz sıcağında kafasına keçi kılından börk, sırtına ayı postundan aba,ayaklarına koyun postu çizme geçirip ok atmaya kalkması sizce de biraz tuhaf değil mi? Değil canım gayet de şık durmuş diyorsanız sözlerimi geri alacağım vesselam.