İndirin pantolonlarınızı

Önümüzdeki günlerde itirafçılık mesleğine yakışacak çok sayıda performans izleme olanağı bulacağımızı tahmin edebiliyorum. Henüz erken ve şimdiden bir değerlendirme yapmak yanıltıcı olabilir. Bunu bilerek yazıyorum, risk alıyorum, Nurettin diyorum. Latif ve Hüseyin’in performanslarını küçümsediğimden değil, ne ki Latif’in anlatımını fazla didaktik Hüseyin’inkini de savruk buluyorum. Bir de Hüseyin son dönemlerde kendini, hani ne desem, sanki tekrar eder oldu. Başlarda sergilediği çeşitliliğin uzağına düştü. Bu tabii ki onun giderek “sığ”laştığının da işareti oluyor.

İtirafçı dediğin her şeyi tek bir defada kusmamalı. Bugünün yarını da var deyip her seansta küçük parçalar sunarak devamı yarına tadında bırakmalı. Hüseyin Gülerce öyle yapmadı. Şeytanın iğvasına uydu. “Ver coşkuyu Hüseyin” ayartmalarına teslim oldu. Coştu, taştı ve üç beş günde rezervini sıfırladı. Latif’in her yeni itiraf hamlesinden sonra Hüseyin kafasını uzatıp, “öğretmenim bana sor, bana sor” deyip parmak sallasa da kulak asmayın. Tadı kalmadı. Dediğim gibi kendini  tekrarlar hale geldi. Dolayısıyla yeni bilgiler sunmadığı taktirde itirafçılar başlığında sadece bir dipnot olarak kalacak.  

Latif  o türden değil, aşırı didaktik üslubu, öğretmen edasıyla üst perdeden seslenişi takipçilerini zaman zaman bunaltıyorsa da zengin bir arşive sahip olması onu değerli itirafçılar kategorisine sokuyor.  Notlarım arasında buldum, “ideal itirafçı nasıl olmalı”, arandım, atlamış olmalıyım, yazık ki kaynak gösteremiyorum. Şöyle tariflenmiş: “İdeal itirafçı yaşadıklarıyla sahici bir şekilde yüzleşmiş içinden çıktığı yapıyı mesafeli de olsa disiplinli bir şekilde takip etmeyi sürdüren, görüş beyan ettiği konularda entelektüel çabalar içine giren ve dün olanlardan ziyade bugüne ve geleceğe yönelik analiz yapabilen ve utanma duygusunu yitirmiş ar namus tertemiz türden kişidir…” Böylesini nereden bulacaksın. Bulsan ne devlet, al sana cumhurbaşkanına başdanışman…

Değerli bir itirafçı olduğu anlaşılıyor Latif’in. Latif Erdoğan…  Fehtullah Hazretlerinin halefi olarak biliniyor. Siz deyin bir nevi Ebubekir! Bu arada Hüseyin Gülerce’den nefret ediyor ve onu küçümsüyor. Şu sözlerine bakar mısınız:

“Hüseyin Gülerce hizmetin hiçbir şeyi değildir. Hüseyin Gülerce, Gülen örgütü içinde herhangi bir fert bile olamamıştır. Esas yapıda yoktur.”

Ne anladınız?

Benim bu sözlerden anladığım, Latif’in, itirafları nedeniyle sürekli manşetlerde olan  Hüseyin’i fena halde kıskandığıdır. Bir çalım Hülya Avşar tavrı yani; Eda Taşpınar “fit”miş de…Hadi canım sende!

“Hüseyin Gülerce hiçbir şey değildir”.

Hep söylerim itirafçının itirafçıya yaptığını dönekler bile yapmaz. Tamam Latif  bu sözleriyle Hüseyinciği yaralamıştır ama o da az değil hani. Her defasında kendini Recep Tayyip Beyle eşleştirmesi, kendini adeta onun mütemmim cüzü olarak göstermesi diğer itirafçı takımının kıskançlığına neden oluyor. Düşünüyorum da onlara hak vermemek elde değil. Hüseyin Gülerce’nin şu sözleri diğer meslektaşlarını çatlatması için yeterli olmalı:

“Fehtullah Gülen’i en çok şaşırtan ve kendisinin okuyamadığı iki kişi var. Gülen; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı ve beni okuyamamıştır. Erdoğan’ı okuyamadığını kendisi Amerika’ya gittiğim Aralık 2012 tarihinde itiraf etti. Diğer taraftan da aynı şekilde, Gülen beni de okuyamadı. Çünkü beni samimi buluyor ve hizmet içerisinde beni eleştirenlere karşılık her defasında ‘Hüseyin Bey samimi bir insan’ şeklinde karşılık veriyor…”

Zavallı Fehtullah koruyup kolladığı, toz kondurtmadığı, pek samimi bulduğu Hüseyin’in ihanetine uğruyor. İtirafçı kendisi yiğitliğini anlatırken hırsızlığını ifşa ediyor.

Ama Nurettin farklı. Her şeyden önce betimleyici bir anlatımı ve anlatımında akıcılık var ayrıca kendini dinletmesini biliyor. Bilmem ki fark ettiniz mi, izleyicilerin dikkatinin başka bir yöne kaydığını sezinlediği anda eğlenceli denilebilecek ayrıntılara baş  vurarak izleyiciyi gösterinin içine çekebiliyor. Nurettin Veren’in bende ki yeri başka. İzin isteyerek ve verdiğinizi varsayarak bundan böyle ona “Nuriş” demek istiyorum. Sadece Nuriş’in anlatımındaki lirizm değil beni çeken. Bakıyorum da çevremde yaptığı işten hoşnut olan bir tek kişiye bu güne kadar rastlamadım ama Nuriş bunlardan değil. Bambaşka. İzlediğim kadarıyla Nuriş işini tutkuyla seviyor. Ve başlayınca onu kimse tutamıyor. Ziya Hurşit Gibi.

Yalçın Küçük “İtirafçıların İtirafları” adını taşıyan kitabında (Haziran Yayınevi,1987) 926 İzmir Suikastı davasının ünlü itirafçısı Ziya Hurşit’in portesini çizer. Bölüm başlığını da pek güzel icat etmiş: “Ziya Hurşit İtirafa Doymuyor:” Ziya Hurşit poliste itiraflara başlıyor. Bu sabahleyin oluyor. İtiraflarını bitiriyor hücreye dönüyor aklına bir şey geliyor, “söylemeyi unuttum” diyor, öğlen tekrara itiraflara başlıyor. Hücreye dönüyor. Akşam oluyor “beni Gazi’ye götürün” diye tutturuyor. Götürülüyor. Bizzat Mustafa Kemal’e itiraflarda bulunuyor. Hücreye götürülüyor. Sabah oluyor “beni Gazi’ye bir daha götürün” diyor. Yahu götürdük ya, “aklıma yeni şeyler geldi” diyor… Devam ediyor. Ziya Hurşit her ayrıntıyı anlatıyor. Aklına geldikçe yenilerini ilave ediyor. E biraz da uyduruyor tabi. Gördüğüm kadarıyla Nuriş Ziya Hurşit’e benziyor. Kararlı ve inatçı bir itirafçı. “Bu davanın tanığı da sanığı da olmaya hazırım” diyor. Sonra bülbül olup ötüyor: Ayrıntıcı biri. “Mendil” diyor, “tespih” diyor, “seccade” diyor… Bir de “fanila…” “Don” demiyor, onu birazdan ben ilave etmeyi düşünüyorum.   

Nuriş’in anlattıklarına göre cemaatin önde gelenlerine hediyeler veriyor. Hediyeler üst düzey toplantılarında herkesin görebileceği bir şekilde dağıtılıyor. Hediyeyi alan hediyenin cinsine göre örgütte itibar kazanıyor. Tespih, seccade türü hediyeler daha alt seviyedekilerin payına düşüyor. Fehtullah’ın ota boka salya sümük ağladığı biliniyor, silindiği mendil değerliler arasında yer alıyor. Nuriş pek hoş anlatıyor: “Gülen’e biat edenlerin din ve vicdan iradeleri kullanılarak kandırılıyorlar. İnsanlar onu büyük dini lider olarak görüyordu. Hatta iç çamaşırını alabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı…”

Gülen irşat ve istişare toplantılarında, muhtemelen toplantı sonrasında soyunmaya başlıyor. Ben bunu anlıyorum. Önce cübbesini veriyor gözüne kestirdiği birine. Sonra takke, tespih, mendil, seccade, gömlek, pantolon… En sonunda fanila don kalıyor hazret… Manzara oldukça tuhaf olmalı. Sonra fanilasını çıkarıyor. Bunları Nuriş  anlatıyor. Tamam sözcüğü sözcüğüne böyle olmasa da mana olarak tamamen böyle.  Yani benim aklıma bunlar geliyor. Bütün gözler takipte. Fanilayı alan kişi "ulu" adam oluyor.

Bir de “don” var. Bu benim ilavemdir.  Darbe girişiminin siyasi ayağı aranıyor ya, hani belki katkım olur diye yazıyorum. Lütfen yanlış anlaşılmasın. Şimdi siyaset meydanında dolaşanlar en üsttekiler dahil; bu günün ve dünün muktedirleri, eskiler, yeniler siyasi ayağı bulmanın yoludur: İndirin pantolonlarınızı!