Hep kıskandım diğer parlamentoları

1924 yılında Çorum vilayetinde tarlalara ekimi yapılan buğday, arpa, çavdar gibi hububat tohumlarını iyi yürekli insanlar tarfından serpildiğini düşünerek yemeğe başlayınca kargalar, köylüler ile kargalar arasında oluşan gerilimin çözümü için il müftüsünden fetva istenir. Fetvayı isteyenlerin köylüler olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım.

Çorum Tarım Müdürü önce il idaresine bir tezkere yazar. İl idaresi konuyu İl Genel Meclisine taşımadan “ulemaya danışalım” fikri ağır basınca il müftüsüne dönülür ve “kargalı” soru müftüye yöneltilir.

Al başına belayı!

Müftü, kargalardan yana çıkar ve “kargaların yok edilmesinin şer’an uygun olmayacağı” yolunda görüş bildirir.

Kargalar, canımızı kurtardık şükredelim şansımızı zorlamanın alemi yok, yeter artık verdiğimiz ziyan deyip dallarına tüneyip oturacakları yerde müftünün, kendilerine hep arka çıkacağı zahabına kapılıp daha beter azıtınca köylü Ankara’ya düşer. Sorun Şer’ye Vekili (Din İşleri Bakanı) Mustafa Fevzi Bey’e kadar gelir. Mustafa Fevzi “Kargacı” müftüyü görevden alır. Alır almasına da konuyu baştan beri Yenigün gazetesinden takip eden Tunalı Hilmi Bey “karga meselesini” bir soru önergesiyle TBMM’nin gündemine oturtur. Tartışmalar başlar.

Tartışmalar sırasında, tartışmanın uslubunu biçim ve içerik açısından doğru bulmayan Denizli Milletvekili Mazhar Müfid Bey, o anda kürsüde kargalar aleyhine konuşmakta olan Zonguldak Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’e “çüüşş..” çekince ortalık karışır...

Denizli Milletvekili Mazhar Müfid Bey’i “oturak kündesine” getirmek gayretiyle ceketini fora edip kollarını sıvayan Tunalı Hilmi Bey, kendisini engellemek isteyen Menteşe Milletvekili Esad Bey’in işaret parmağının ucunu, hemen şuradan, birinci boğumdan ısırarak kopartır. Ancak ikinci gün basına yansıyan haberlere göre onlarca tanığın “Hilmi ısırdı” demesine karşın, Hilmi inkardan gelecek, yıllar sonra kendisine yöneltilen bir soru üzerine “evet ben ısırmıştım” diyecektir. Parlamento tarihimizin ilk “parmak kopartma olayı”nın karga meselesinden çıktığını söyleyebiliriz.

Doksan yıllık parlamento tarihimizde pek çok kavga yaşanmış parlamenterlerin birbirlerinin “uzuvlarına” yönelik olarak yaptıkları kopartma, kırma, sıkma, patlatma, çimdikleme, uçan tekme, kündeleme, kılçık atma, yan basıya getirme gibi doğrudan “sıcak temaslar” sonrasında sürdürülen tartışmalarda ilkokul bebeleri gibi “ben yapmadım, o yaptı” diyerek koca koca adamların mızıldanıp inkardan geldiklerini tarih babanın kayıt altına aldığını, aklımızın bir köşesinde tutmanın sonsuz yararları vardır.

Bakın işte parlemento tarihimizin benim “ıvır/zıvır dosyası” olarak adlandırdığım bohçamdaki notlarım ve küpürlerime göre on yedinci olan son “parmak kırma” olayında da inkar öne çıkmıştır.

Başka dillerde var mı, bilmiyorum ama “İnkar yiğidin kalesidir” lafı atasözüne dönüşmüştür ve Türklere aittir.

Şu hale bakın!

Son olayda da , hani Başbakan Erdoğan’ın, eski sağlıkçı Durmuş’a, “ Her şeyden önce arkadaşımız peygamberlik zincirinin bittiğini bilmiyor” lafını al’ı al mor’u mor ettikten sonra başlayan olaylardan sözediyorum.

Öfkeyle söylenen “Peygamberlik zinciri bitmiştir” sözünün eski inanç ve yol arkadaşı, ismi daima hayırlarla anılacak olan Hasan Mezarcı’yı incitme olasılığının yüksekliğin bir yana bırakıp “parmak” meselesine gelmek istiyorum.

Bir adet parmağın kırıldığını olaydan sonra öğrenebildik. Değişmedi. Tıpkı 90 yıl önceki ilk olayda olduğu gibi atasözünün izi sürüldü. Taraflar ağlaşıp birbirlerini parmak kırmakla suçladı.

Şu hale bakın: Mhp Genel Başkan Yardımcısı bir yandan duvara yapıştırdığı fotoğrafları basın mensuplarına göstererek “kırılma”yı kare kere anlatmaya çabalarken, öte yandan, sorulan sorulara laf yetiştiriyor: Çoğunlukla dayak yiğenin değil, dayak atanın parmağı kırılır!”

Parmağı kırılan Akp’li...

Parmağı kırılan Akp’li “ısırdılar” diyor...

Gazeteci “koptu mu?” diye iştahla soruyor..

“Kopmadı ama çok acıdı”

İki taraf da ilkmektep öğrencisi... Önce o vurdu... Yok o ısırdı... Yok ben ısırmadım.... uff acıyor!

***

Ben onu bunu bilmem parlamento dediğin Kore Parlamentosu gibi olmalı!

11 Eylül 2008 tarihinde teve’de izlediğim haber bülteni sırasında alıp “ıvır/ zıvır bohçasına attığım notlardan aktarıyorum: Güney Kore Parlamentosunda demiryollarının özelleştirilmesi ile ilgili yapılan bir oturumda, özelleştirilmeye karşı çıkan muhalif kadın milletvekili söz almak isteyince, iktidar sıralarından bir milletvekili yaklaşıyor ve yüzüne tükürüyor. Notlarımdan devam ediyorum:

Kadın milletvekili, buna “bizimki” diyelim öyle mızıldanıp şikayet etmek yerine, tükürdükten sonra yampiri yampiri hızlı adımlarla uzaklaşan iktidar milletvekilinin arkasından yetişip ayakkabısını adamın kafasına ekleştirmeyi daha münasip görüyor...

Ayakkabı dedim de, bir de küçük not var “ıvır/zıvır” dosyasında: Bizimkinin ayakkabısının topuğu ben diyeyim beş, siz deyin yedi santim..
Kafasına saplanan ayakkabı topuğu ile arkadaşlarına doğru kan revan içinde sendeleyerek giden milletvekilicağızı, hışım gibi gelmekte olan bizimkinin ikinci bir darbesinden kurtarmak gayretiyle hamle eden diğer milletvekili tarifenin üstüne, bu defa bizimkinin, yine kadın olan bir arkadaşı, daha iyi yükselmek için olmalı, eteğini yukarıya kadar sıyırarak yallah edip adeta uçuyor. “Adete” da nereden çıktı? Düpedüz uçuyor...

İkinci gün gazetelerde fotoğrafı da çıktı ve bohçamda var. Söylemesi ayıp yırtılan gömleğinden sütyen takmadığı anlaşılıyor kadının ama, kavganın şehvetiyle dünyayı unutmuş uçarken hedeflediği anlaşılan milletvekilinin gözlerindeki dehşet fotoğrafa yansımış. Bu arada iki erkek milletvekili yerde birbirlerini kravatlarıyla boğmaya çalışırken olaya müdahale etmek isteyen idare amiri sandığım birkaç kişiye de başkaları müdahele ederek, müdaheleyi engellemeye çalışıyor. Emin değilim geçmiş gün, engelleme, yerdekilerin birbirlerini daha kolay ve rahat boğmalarını sağlamak için yapılmış olmalı diye düşündüğümü anımsıyorum şimdi.

Her neyse ikinci gün inanmayanlara gazetenin adını ve tarihini de veriyorum, Vatan’ın haberine göre on yedi yaralı... Bir tanesinin kravatını bilardo topu formuna sokup ağzına tıkmışlar! Oksijen çadırına almışlar... Durumu ağırcaymış...

Ve daha ilginci, daha doğrusu Kore Parlamentosuna olan hayranlığıma bir kez daha tavan yaptıran haberin devamı şu: Ortalıkta Bir tek şikayetçi yok!

Başta kadın milletvekilleri olmak üzere hiç biri yaptıklarından pişmanlık duyup mızıldanmadıkları gibi, ikinci gün parlamento açık ve çalışmalar devam ediyor...

Şimdi bir de bizimkilerin haline bakın!

Yaklaşık yüz yıldır arkadan dolansam da nasıl künde atsam! Sonradan da, “uff nasıl da acıyor..”

Haydi ayakkabının topuğu aklına gelmedi de elindeki gonk tokmağını herhangi birinin bu günlerde Maliye Bakanı’na taktım, fena olmazdı, ekleştirmekte mi aklına gelmedi değerli Mumcu hanım! Benim ömrüm diğer parlamentoları kıskanmakla mı geçecek!