Haydi Çocuklar Dağa Çıkın Bir Daha da İnmeyin

Bilirim çocuk ölümlerinde ciğere saplanan bıçak darbesini... Zamanla unutulup belleğin derinliklerinde yitip kapanan, ancak bir uyarıcının gönderdiği sinyalle yeniden bilince çıkıp açılan yaralara hiç benzemez çocuk ölümleri... Kanayıp durur... Kapanmaz...

Fotoğrafı haberin hemen yanındaydı Uğur'un... Uğur Kaymaz'ın. Okula başlarken çektirmiş olmalı diğe düşünmüştüm fotoğrafın sağ alt köşesindeki belli belirsiz mühür izine bakarak. İhtimaldir ki çektirdiği ilk fotoğraftır diğe aklımdan geçirdiğimi de anımsıyorum şimdi şöyle böyle, hani belli belirsiz.

Kendimden bilirim öyledir köy yerlerinde kasabalarda çocuklar, fotoğraf "lüzum" etmez! Arızi durumları hariç tutarsak vesikalık çektirmek için önce okul sonra askerlik yaşı beklenir. Bu geçmişte kaldı demeyin, halen öyledir.

Kara gözlü ince yüzlü küs bakışlı Kürt bebesinin "vesikalık" fotoğrafı babasının ve kendisinin cansız bedenlerinin sağ üstünde çerçeve içine alınmıştı. Çıplak ayakları, toprağa belenmiş kanlar içindeki bedeni ile kısacık yaşamına sığdırdığı bu ikinci fotoğraf kim bilir, babasıyla kendisinin görüntülendiği tek fotoğraf olmalıydı. O güne kadar aynı karede hayata bir kez bile gülümseme olanağı bulamamış olmaları kuvvetle muhtemel olan baba ve oğul bu defa aynı kan gölünde boğulmuş olarak servis edilmişti medyanın akbabalarına..

Beş yıl sonra 19 Haziran 2009 günü tekrar karşılaştım Uğur'la! Hiç değişmemiş kara gözlü çocuk. Hiç büyümemiş. Bütün insanlığa küsülü öylecene durmuş bakıyor çerçeveden.

Polislerin, "bıyıkları vardı bizimle çatışmaya girdi kendimizi savunduk" dediklerini, dediklerinin zapta geçirildiğini Mardin Kızıltepe savcılığına vermiş oldukları ifadelerden öğrenmiştik... Sonradan gelen adli tıp raporunda çocuğun yaşının küçük olduğu, kalaşnikof gibi ağır bir silahın bu yaştaki bir çocuk tarafından bırakın çatışmada kullanmasını kaldırmasının dahi güç olduğu belirtilmiş... Olay yerinde ise karşılıklı çatışma olmadığı tutanaklarından anlaşılmış. Uğur'a sıkılan 13 kurşunun hepsi sırtından girmiş, 9 mermi ise sıralı, yani çocuk taranmış yakın mesafeden.

Tutuklamak gereğini dahi duymamıştı mahkeme. Polisler 12 yaşındaki çocuğu bıyıklı görmüşlerdi... Öyledir zahir, kör müydü polisler? Hem kör olsalardı polis olabilirler miydi?

Kendisi gibi taranarak öldürülen Baba birkaç metre uzağında yatıyor Uğur'un...

Az ötede çıplak ayaklara bakan bir terlik teki... diğer teki ortalıkta yok. Kaçıp kurtarmış olmalı canını!

19 Haziran 2009 günü tekrar karşılaştığım Uğur'un vesikalık fotoğrafı yargıtay kararının orta yerine yerleştirilmiş çerçeveden bakıyordu ve artık babası yoktu yanında. Yargıtay "oybirliği"nin yanı sıra "vicdani" mutabakatın da oluştuğunu ilan ederken polislerin de beraatını duyuruyordu meşru müdafaadan...

"Yargıtay, Mardin Kızıltepe'de 12 yaşındaki Uğur ve babası Ahmet Kaymaz'ın polisler tarafından öldürülmesini 'meşru müdafaa' sınırları içinde saydı.(...) 'yasal sınırları aşarak öldürdükleri' iddiasıyla yargılanan 4 polis hakkında beraat kararlarını onadı."

Onlar, o Nemrutlar için Uğur dosyası kapandı... Kimileri için ise Uğur çatışmada öldürülen "teröristlere" iştahla ilave edilen bir rakamdır artık. Ya da zafer hanesinde bir çentik. Kara gözleri soru işareti.

Geride hiç durmadan kanayacak olan bir ciğer... "Ne istiyorsunuz bizden,suçumuz ne, bizi niye öldürüyorsunuz?" Hep kanar... Tırnaklarınla yüreğini kanırtıp çekip alsan döşünden bana mısın demez. "Manda gönü"dür mübarek! Acı nasıl tarifliyebilir ki durmadan kanayan ananın yüreğini... Sadece ve hep kanar... Bilenler bilir... Sahi bilir misiniz Kürt kadınları da doğurur ve doğuran kadına onlar da "ana" der... Ve Kürt bebeleri de "yandım anam" diye bağırır canları yandıklarında... Dünyanın bütün çocuklarının ortak çığlığıdır bu. Buna inanırım. Uğur da bağırmıştır mutlak "yandım anam" diğe... Ve derler ki nerede olursa olsun hangi uzak diyarlarda olusa olsun her ana bu sesi duyar. Ciğeri dağlanır... Kürt anasının bile!

Bu da unutulup gidecek... Öldürüldüğünde henüz yedi yaşında olan Rozerin gibi... 11 yaşındaki Xezal gibi... 8 yaşındaki Mizgin gibi... Uğur da düştüğü yeri yakıp kavurarak, kaynağı yoksul Kürt'ün yüreği olan o derin, o görkemli ırmağa karışıp giden diğerleri gibi yitip gidecek. Geride: "Yandım anam!"

Bir de çakır dikenleri... Bir de yabanıl çiriş otları... Demir arabaların içinde, demir miğferli, demir kalkanlı, demir silahlı adamlara taş atan gömlekleri terli bedenlerine yapışmış ince boyunlu Kürt bebeleri... Sayıları yüzlerce olan, sokaklardan toplanıp karakollara istiflendiklerinde yüreklerinin ritmi fazladan attığı, minik avuçlarında taş tozu olduğu, gözbebekleri cam kırığı, saç dipleri terli olduğu gözlemlenip bu gözlemler delil sayılıp tutuklanan Kürt çocukları...

Demir arabaların içinde demir miğferli, demir kalkanlı, demir silahlı adamlar, bıyıklı olduğunuza oybirliği ve vicdani mutabakatla ferman çıkarabilirler!