Hasan'ın naaşı ve Erdoğan'ın sürrealist tasavvuru

Hasan öldü…Karakaya… 

Hep öyle olur. Ölünün ardından  çokça söz edilir. Kimine göre Kâbe imamının sesinden Kuran tilaveti dinleyerek uyuyan imanı sağlam, değerli bir mümin ve aynı zamanda matbuat dünyasında İslam’ın kılıcı, Uhud’un son okçusuydu! Yani İslam savaşçısı. Ayrıca insani olarak  çok sevecen, ahlaki olarak da  bildiğiniz mızraklı ilmihal. Üstüne üstlük   devletin tayin ettiği akil adam! 

“Orospu çocuğu” demeği seviyor. Bunu hakkında yazılanlardan çıkarıyorum. En çok bu değimi  kullanmayı seviyor. Sonra “pezevenk” var. Sırayla gidiyor¸”kaltak”,”puşt”, “köpek”,”deyyus…” Bir de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum,yazılarında muarızlarını üstlerine oturmaları için zorladığı materyallerin bazılarında “ürün reklamı” yapıyormuş geldi bana. Bir anlam veremedim. Budaklı  odun, cop, baston…Bunları anladık ama “şişe” derken marka belirtmesi müzevirlik gibi olmasın, “gizli reklama” giriyormuş gibi geldi bana. Başkalarınca küfür olarak değerlendirilen sıklıkla  kullandığı bu türden kavram,sözcük ve  değimlere gülüp geçerdim ama en azından yazılarının sonuna “ yazıda gizlenmiş ürün reklamı vardır” notunu düşmesi sizce de gerekmez miydi?

Bir hastanın sedye ile bindirilmiş olduğu ambulansta,  ilanen ve aleni görmek ya da duymak istemeyeceği şeyin Ali İmran Suresi’nin birinci ayeti olması kadar tabii ne olabilir: ” Her canlı ölümü tadacaktır.” Şimdi buyurun ve o hastanın nabzının, tansiyonunun ne hale geldiğini  düşünün! Uzatmaya gerek yok bizzat   yaşadım. İnanabilirsiniz! Hasan bindirildiği ambulansta ayeti gördü, okudu: “Külli nefsin zaigatül mevt!”

 Arapça biliyor olmalı. Arapça’dan Türkçeye çevirdi Hasan. Anladı: Her nefis ölümü tadacaktır…Tattı.

 Şimdi kendisine sorulsa ne der bilemiyoruz ama geride bıraktığı arkadaşları,İnananlar, ölümünü  zaman ve mekân açısından “güzel ve değerli” buldu. Bunu da yazılanlardan çıkarıyoruz. Kıskançlıklarını dillendirenler dahi odu. Temsil,başbakanın başsağlığı dilerken “son nefesini Hz. Peygamber’in huzurunda verdi” sözündeki hasetlik tınısını siz de fark etmiş olmalısınız. Mekân ve zaman: Kutsal topraklardan  Medine ve peygamberin hayattan veda ederken geride bıraktığı ömrün rakamsal karşılığı olan altmış üç. Hasan’a ikisi de nasip oldu. Bu bir rastlantı mı müminler! 

Değildir ve müminler kendileri için de dilediler böylesi bir ölümü. “Allah’ım bize de böyle bir ölüm nasip et” diye niyaz edenlerin sayısının bir hayli yekûn teşkil ettiğini kaydettiğimi söylemeliyim. Artık niyaz edenler için ne diyebilirim ki: Ya nasip ya settar!

“Hasan Ağabey bizimle gitti, uçağın üstündeydi, şimdi dönerken altında.”

Bu Sümeyye Hanım oluyor… Havada uçmakta olan bir uçak var. Bu uçağın içinde cumhurbaşkanı,kızı Sümeyye ve benim “İşittik İtaat Ettik Cemiyeti” olarak adlandırdığım oluşumdan bir grup gazeteci. Uçağın üstünde Hasan! Bu kutsal topraklara giderken oluyor…Gitmişken umre  yapılıyor. Bir de dönüşü var. Yine havada uçmakta olan bir uçak. Bu defa aynı heyet yine uçağın içinde ama artık  Hasan uçağın üstünde  değil altında! Benim anladığım, merhum gazeteci Hasan Karakaya’nın giderken de gelirken de o uçağın içinde olmadığıdır.Saptamama göre, tekraren,giderken üstünde dönüşte altında olduğudur. Sümeyye Hanım’ın hadiseye ,sanatsal ekol anlamında söylüyorum, absürdist yaklaşımının  tetiklemesiyle cumhurbaşkanının yapmış olduğu sürrealist tasavvura, heyette bulunan Ülke TV temsilcisinin yazdıklarını okuduktan sonra vakıf oluyoruz:

“Genelde cumhurbaşkanının sağındaki koltukta otururdu. Yanındaki koltuğun boş bırakılmasını istiyorduk. Sayın cumhurbaşkanı bizden daha çok istiyormuş. Boş bıraktı, hatta onun defterini ve alemini oraya koydu…” Tayyip Bey mevtanın  sağlığında genellikle oturduğu koltuğu boş bırakıyor. Boş bırakmakla kalmıyor, çok sevdiği, “ağabey” diye hitap ettiği Hasan Karakaya’nın kalem ve defterini de üstüne koyarak ona olan saygısını ifade ediyor. Güzel bir davranış. Mevtanın yazı külliyatının yer aldığı gazeteye ve aynı doğrultuda yazan tayfanın mensuplarına bıraktığı bayrağı aynı üslup ve tarzda  dalgalandırmaları için teşvik edici, yüreklendirici bir davranış. Buraya kadar tamam. Sonrası?

Sonrasını  Cumhurbaşkanı Tayyip Bey’den dinliyoruz. Daha doğrusu İlke TV’nin temsilcisi aktarıyor:

“Aslında ben bir şey daha düşündüm ama sonra güzergâhı değiştiremeyeceğimiz için olmadı. Hasan Ağabey’in tabutunu şu masanın üzerine getirip, buraya koysaydık, sohbeti öyle yapsaydık dönüş yolunda, o söylese biz dinleseydik diye düşündüm…”

Olabilir mi?

Olabilir. Olmalıydı. Olsaydı ve bu tasarımı duyacak kadar yaşasaydı bıyıkları amudi Salvador,   yerlere kadar eğilerek selamlardı cumhurbaşkanını. Hani şu Dali demek istiyorum. Resim sanatında  sürrealizmin temsilcisi… Havada bir uçak. Uçakta uzun eflatuni bir masa. Masanın etrafında yüzleri kemik beyazı  kelli felli görünüşlü adamlar ve  genç bir kadın. Bir kalem. Bir not defteri. Eğilmişler, kulaklarını açmışlar, gözlerini kırpmadan masanın üstünde yatana bakıyorlar. Masada beyazlar içinde dişlerini göstermecesine  gülümseyen bir ceset. Hemen yanı başında uzun boylu biri cesede doğru iki büklüm olmuş kim bilir neler anlatmakta neler dinlemekte! 

Şunlar da benim ilavelerim: Aşağılarda bir yerlerde çöl güneşinde tutuşmuş alevler içinde bir deve sürüsü, hani Salvador Dali dedik ya, uçağın kanadında eriyen saatler ve Ebabil kuşları,masada ısırılmış yarım hurma…

Sürrealizm ile dinsel düşünce dünyası arasında aklın dışlanması noktasında bir bağ mı var ne? Anlaşılmasının zorluğu aklın yerini alan imgeler aleminin karmaşıklığı mı acep? Saçma mı buldunuz? Temsil dini bir ekol olan sufizm ile sürrealizm arasında ciddi bağlar kuranlar var. Peki şuna ne dersiniz:

“Düşmanlarımın,arkadaşlarımın ve halkın resimlerime aktardığım imgelerin anlamını çözemediklerini söylemeleri bence son derece anlaşılır bir durum. Onları yapan bir kişi olarak ben bile anlayamazken,başkaları  nasıl olur da bu imgeleri anlamayı umabilir.”

Bu sözler Dali’ye ait ve yaptıklarının akıl dışı olduğunun beyanı anlamına geliyor. Selamete erişmeyi dinde gören Tayyip Bey’le Allahsız Dali’yi karşılaştırmak tabi ki saçmalık ama aklın dışlanması anlamında sürrealizm ile dinsel düşünce arasında, mistisizm ya da sufizm de diyebiliriz, bir bağ olmalı. Başka türlü bir insan nasıl olur da cesetle  konuşmak ister. Bence İmgesel bir gönderme yapıyor ama ne olduğuna bizim aklımız ermiyor…