'Eşekli Peygamber'in feci sonu

Peygamberlik günümüzde bir kariyer olarak cazibesini yitirdi. Peygamberim diyeni imtihandan bile geçirmeyi lüzumsuz buluyor,  meczup ilan edip sarakaya alıyorlar, işi hakarete kadar vardırıyorlar. Çok eskilerde de riskli ve meşakkatliydi peygamberliğe giden yol. Muhammed peygamberliğini  ilan ettiğinde üç beş kişinin dışında kimse onu ciddiye almamış hatta amcası Ebu Leheb, eli kolu  kırılasıca, onu itip kakmış, gözüne avuç dolusu toprak atmış, her gördüğü yerde ensesini tokatlamış, eskilerin masallarını anlatıyor bizim şair diyerek  heh, heh; kıh,kıh dalga geçmeye kalkmıştır. Ebu Leheb sonradan belasını buldu. Ayete göre cehennemde Ebu Leheb efendi ki, halâ karısıyla beraber kendi ateşlerine odun taşıyorlar. Demek istediğim şudur: Peygamberlik iddiası kadar, bu iddiada  bulunanlarla da dalga geçmek  hem bu tarafta hem de öbür tarafta insanın başına bela açabilir. Doğrusunu Allah bilir deyip kırıp bacağı oturmak en iyisidir.

Günümüzde de, eskisi kadar sıkça olmamakla birlikte zaman zaman ilanen tebliğ edip kendilerini ortaya atanlar var. Ciddiye almak gerekir. Hatırladığım kadarıyla en son Refah Partisi eski milletvekili Rizeli Hasan Mezarcı saçlarını uzatıp civciv sarısına boyattıktan sonra aynı renk bir harmaniye sarılıp, elinde asa, peygamberim diye yollara düşmüştü. Kimseyi inandıramadı. Biz de hakkında yazılanların aktarıcısıyız, sokaktan eve titreyerek gelir yorganın altına girdikten sonra çabuk sarın, sarmalayın beni diye bağırırmış... Sonra ani bayılmalar, ağızda köpük; yakın akrabaları, o doğduğunda koyunlar çifter çifter kuzulamış, Karadeniz fena halde kabarmıştı deseler de, Hasan’cık ispatlayamadı peygamberliğini. Peşinde arsızca kahkahalar, gülüşüp dürtüşmeler heder olup gitti. Belki de haklıydı kim bilebilir ki!

Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkanları bekleyen büyük riskler olduğu gibi, iddiayı hiç değerlendirmeden bir çırpıda reddedenleri de bekleyen tehlikelerin olduğu açıkça ortada.  Peygamberlik  zincirin son halkasının Muhammed olduğuna dair en üst akıldan gelen bildirimin bu makama göz diken bütün adayların önünü tıkadığı biliniyor. Ancak bu bildirimin tartışılamaz netlikte olduğu iddia edilemez. Delil olarak gösterilen Ahzab, 33/40 ayetinde Muhammed’in “peygamberlerin sonuncusu” olduğu üst akıl tarafından ilanen duyuruluyorsa  da bu bir daha peygamber gelmeyeceği anlamında değil, fikrimdir; o güne kadar gelenlerin   sonuncusu olarak okunmalı diye düşünüyorum. Nitekim Muhammed’in ölümünden hemen sonra bu ayet bütün sıcaklıyla yerinde durduğu halde Arap coğrafyasında epeyce  peygamber adayı çıkmış ancak hemen hepsi katledilmiştir. Bunlardan kaçının “sahici” olduğunu bilmekten uzağız ki doğrusunun Allah tarafından bilinebileceği tabiidir. Katledenlerin, şu anda siz bu yazıyı okurken bile cehennemde kendi ateşlerine odun çekip çekmediklerini nereden bileceksiniz. Eşlerinin de ellerinde körük…  

Ben en çok  Yemen’in  ünlü Ans kabilesinden  Esved’in katline yanmışımdır. Onun ayrıntılı öyküsünü Ekim 1990’da kalleşçe bir suikast sonucu öldürülen İlahiyatçı, İslam tarihçisi Bahriye Üçok yazmıştı. Esved  tarihte “eşekli peygamber” olarak anılıyor. Yazılanlara göre; Muhammed hasta yatağındayken Esved peygamberliğini ilan ediyor. Bu arada “Sadece insan namaz ergonamik olarak yaratılmış, secde eden tek varlık insandır” diyen ilahiyatçının da yanaklarından öpmek için izin istiyorum, onu nasıl öpmem, Esved eşeğinin kulağına “Rabbine secde et” dediğinde bizimki iki ön ayağını kırıp secdeye varıyor.  Alın size  ergonamik!

 

Biliyorum, şimdi siz “delil”de istersiniz. Buyurun size delil: “Sahte peygamberlerin en tehlikelilerinden ve ilklerinden sayılan Esved ül-Ansi, adından da anlaşılacağı üzere Yemen bölgesinde oturan Ans kabilesine mensuptu. Asıl adı Abhala bin Kââb bin Avf olan Esved’e Zul’l-Hımar yahut Zu’l-Hımar da denmektedir. Birincisi peçeli, ikincisi eşekli demek olan bu iki lâkabın her ikisi de doğru olabilir (…) Onun bir eşeği vardı. Esved hayvanın kulağına eğilip: “Rabbine secde et” dediği vakit, o secde eder, “kalk” diye emir verdiğinde de kalkardı…”(Belâzûrî’den aktaran Bahriye Üçok, İslam’dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler, Cem Yayınları, 1996, s.60-61)

 Esved kendisine çok sayıda taraftar buluyor. Sadece Yemen değil, Yemen bölgesinin dışında da peygamberliği kabul ediliyor. Vahiy geliyor; o güne kadar zekatla, cizyeyle, ganimetle zenginleşmiş Medinelilerin mallarına el koyuyor. Vakit namazlarında da indirim yapıyor. Yazılanlara göre tam da peygamberlere nispet; boyu, endamı, birbirine uyum içinde olan uzuvları; coşturucu ve cezbedici hitabetiyle tebarüz etmiş yığınların sevgisini kazanmış Esved’in sonu pek fena oluyor. Muhammediler tarafından feci bir şekilde katlediliyor fukaracık :

“… Kays ve diğerleri onun göğsüne oturdular. Firuz onun başını gövdesinden ayırırken Esved öyle şiddetli bir böğürtü çıkardı ki, odanın dışarında bulunan muhafızlar koştular, kapıyı vurarak bu sesin nerden geldiğini sordular. Âzad onlara ‘Peygambere vahiy geliyor’ diye seslendi…” Burada “sahte” peygamberlerin vahiy gelirken çıkardıkları sesi de öğrenmiş bulunuyoruz. Üçok aynı yerden aktarmaya devam ediyor: “… Sabaha karşı saraydan çıkıp arkadaşlarının yanına geldiler… Şehrin en yüksek kalesine çıktılar. Veber oradan şöyle bir ezan okudu: “Tanrı uludur, Tanrı uludur, bir Tanrıdan başka Tanrı yoktur; Muhammed’in Tanrı elçisi olduğuna tanıklık ederim. Esved Tanrı’nın düşmanıdır…”(s.75)

Böylece sahte olduğu ileri sürülen Esved Müslümanların namaz davetiyesi olan kutsal bildiride iyi,kötü kendisine bir yer açmış oluyor. Soruyorum, onun  gerçek bir peygamber olup olmadığını Allah’tan başka kim bilebilir!

Şimdilerde birisi  kendisini peygamber ilan ederse hemen itiraz etmeyin. Düşünün, tartın ve doğrusunu Allah bilir deyip geçin. Hem unutmayın, peygamberlik kariyeri için diploma, duplikata şurada dursun,  ilk mektep şahadetnamesine bile lüzum yoktur. Tam tersi, makbul olanı ümmi olmaktır. Vesselam.