"Bu Meclisin Yarısı Eşektir!"

KENTİN SESİ - ANKARA yazıları

Aman haa tırnak önemli!

Başlığa oturan söz bana ait değil. Neme lazım durup dururken başımıza iş açmayalım.

Ancak canımı sakınmak için tırnak, mırnak deyip yazım kuralarına sarılıp daha sözün başında geri basarken bu başlığın, halkın zihninde yıllara sari olarak oluşan gerçeklik duygusuyla örtüşmüş olduğunu, bunun kendine yakın bulduğu kişilere mal etmesinden anlaşıldığını ve adeta "anonim"leştiğini belirtmeden de geçemeyeceğim.

Başlığı, meyhanede, camiide otobüs, dolmuş kuyruğunda berberde ya da hamamda kısacası hangi mecliste kullanırsan kullan TBMM hariç, söze katılıp "he vallaha" çekmeyecek kişiye az rastlarsınız.

Bir dönemin ünlü milletvekili Bölükbaşı'nın taraftarları özellikle de Kırşehirliler "bizim Osman bir gün.." diye sözü şerbetleyip kıkır kıkır şenlendiklerini yakın tarihimizin tanıkları anlatırlar.

Kırşehirliler kıkırdaya dursunlar, bu sözü Alparslan Türkeş'in "nasılsın" sorusuna " 'Ey Türk titrede kendine dön', dediğin için titreyip duruyorum" cevabını yapıştıran ve hastalığının adını otomobil markasına benzettiği için de dalgasını geçen parkinson hastası OsmanYüksel Serdengeçti'ye mal edip, lafı düğümleyenler de yok değil.

Hatta sözü Mehmet Akif Ersoy'a atfedenler de var. Ancak Ersoy'un 1937 yılnda "hakka yürümüş" olması Ersoy taraftarlarının elini bir hayli zayıf kılıyor. Yanlış anlaşılmasın Ersoy'un yaşadığı dönemde meclisi oluşturan zevatın başlığa çıkarılan orantısal tasnifine değil itirazım. Benim "yanlış anlaşılmasın" diye başlayan itirazımın nedeni o tarihlerde bu lafı etmek için haddinden fazla gözükara olunması gerektiği yolundaki sezgilerimdir. Galiba anlatabildim!

Sözün kısası, "Bu meclisin yarısı eşektir" lafının gerçek sahibinin kimliği eni konu silikleşmiş bana kalırsa anonimleşmiştir. Sözün kime ait olduğu artık önemli değildir.

Hem sonra sözün sahibinin baskılara dayanamayıp kürsüye çıktığı ve özür dilediği bilindiğine göre sözün battal olduğu hükmü de verilebilir. Ancak sizler ne düşünür neye yorarsınız bilemem ama, hatibin özürü bana biraz manidar gibiymiş geldi!

O da şu: "Bu meclisin yarısı eşek değildir!"

***

Peki nedir?

Odun mudur?

Buna cevap aranacak da önce araya birkaç laf sokuşturmak istiyorum. Başbakan'ın Akçalı İşlerden Sorumlu Bakan'ı seçerken gözeteceği ölçüt, onun talim terbiyesi görgüsü tecrübesi, vergi mergi gibi işlerdeki cevvaliyeti olmamalı. Gözünü dört açıp adamın çevresini kolaçan etmeli kayınçosu ya da bacanağı var mı ola diye sorup soruşturmalı. Ben bunu bilir bunu söylerim...

Adnan Menderes yaşı benzemesin şimdiki gibi yüzde 47 değil, almış ardına yüzde 57'nin rüzgarını bir yıl sonra yani 1958'de yapılacak seçimler için meydanlarda dalgalanıp esip gürlerken gözü gibi sakındığı Hasan Polatkan'la başı derde girdi. Daha doğrusu bir "kamyon lastiği" önce Polatkan'ı sonra Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yu, ardından Başbakan Adnan Menderes'i ve tabii ki dönemin hükümetini altına aldı. Kazadır deyip geçip gidilebilirdi lakin, kamyon şöförü Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın kayınçosu çıktı!

Dönemin ünlü gazetecisi Emin Karakuş "40 Yıllık Gazeteci Gözü İle İşte Ankara" adını verdiği hatıralarında pek güzel anlatır:

"...Çorum Milletvekili Hüseyin Ortakçıoğlu beklenmedik bir olayı dile getirdi. Ortakçıoğlu yaptığı konuşma sırasında 'Çürük lastikler' konusunu ele aldı(...) Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın kayınbiraderi olan Yakup Soyugenç'in firmasına büyük çapta "tahsis" çıkarıldığını söyledi. Bu konuda ayrıntılı açıklamalarda bulunarak, 'Bu rezalaetlara artık son verilmelidir' dedi. Bu konuşmadan sonra söz alan Menderes önce havayı yumuşatmaya çalıştı daha sonra salondaki homurtuları görerek, 'Hakkında suçlama yapılan Bakanlar bu kürsüye gelerek durumlarını açıklamalıdırlar ve gerekirse istifa etmelidirler' dedi."

Menderes'in bu konuşmasından sonra, önce Polatkan ardından Zorlu istifa ettiklerini açıklasalar da da ipin ucunun kaçtığını, Menderes'in, 'Siz isterseniz Hilafeti de geri getirebilirisiniz' sözünden çıkarabiliriz.

Hükümet istifa eder. Yeni hükümet tekrar Menderes tarafından kurulur ve erken seçim kararı alınır. Erken seçim kararı ile birlikte "eşek" lafı siyaset mahfillerinde dolanmaya başlar.

Milletvekillerinin bir bölümünün "Biz eşek" değiliz, 4 yıllığına seçildik çok masraf ettik hakkımızı helal etmeyiz" yollu homurtularına karşılık Adnan Menderes telefon direği, maden ocağı dikeçi ve yakacak olarak hayatımıza giren, hani şu bildiğimiz odunu, dilerse milletvekili olarak meclise sokacağını iddia eder. Kayıtlardaki şekliyle yazacak olursak şöyle: "Ben odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm!"

"Essah mı değil mi, Rabbim dilerse oduna da can verir" tartışmaları bir eyyam sürmüş hakikaten de 27 Ekim 1957 seçimlerinde DP, gösterdiği adaylardan 424'ünü Meclise sokarak yine tek başına iktidar olurken, Menderes'in haklılığı da ortaya çıkmıştır. CHP ise 178 metre küp de, dil sürtçmesi, 178'de kalmıştır.

***

Bana sorarsanız milletvekillerinin "yarısı eşek" olmadığı gibi, odun hiç değildir.

***

Peki nedir?

Ceket midir?

Ceket, AKP'nin Urfa kanadının Başbakan'a hitaben "Siz ceketinizi de aday gösterseniz kazanırsınız" iddiası olarak meydanlara asılmıştır. Bundan böyle buna, Peygamber hırkası misali kutsiyet biçenler olabileceği gibi asıldığı ağaca çaput bağlayıp hiç bir gücün etkisi altında kalmadan gayet sivil ve demokratik bir anlayış içinde kızmadan bağırmadan anlatıp yakaranlar da olacaktır. Bunlara müdahele etmek ortalığı karıştırmak olacağından elbette doğru olmayacaktır. Karışmam...

Ancak "ceket" benzetmesini, ağızlarına isot sürülesicilerin "eşek", "odun" gibi kaba saba benzetmelerine nazaran daha makul ve makbül bulduğumu da belirtmeden edemeyeceğim.

"İçinden ceket geçen vecizeyi" dillendirenlerin azlığı da şimdiliktir... Bu lafın boş olmadığını anlamak için sırtlarına geçirilmiş ceketlerle Meclis Bahçesi'nde karga bekleyen korkuluklara bakmanız yeterlidir.

***

Bitirirken,

Başbakan'ın Urfa mitinginde meydanda kısa bir süre dalgalanan, sonradan kaldırılan bir pankartta yazılanları , az önce "isot" dedim ya, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Paylaşıyorum:

"Urfa isodu hiç bir şeye benzemez, yerken de, çıkarırken de yandırır!"