Başbakanlar Sözleriyle Hatırlanırlar

Cumhuriyet tarihi boyunca, başlangıcı 1920 olsun, saymaya kalksak başbakanlardan kaç tanesinin adını sayabiliriz? Öyle kronolojik filan değil, “kabalama” kaçının adı zihnimizde yer edinmiştir? Yapıp eyledikleri bir yana, verip veriştirdikleriyle deyip deyiştirdikleriyle kaç tanesini hatırlıyoruz. Öyle sanıyorum ki özel bir merakınız yoksa bir çırpıda sayabileceğimiz başbakan sayısı beş ya da altıyı geçmez. Fevzi Çakmak, Rauf Orbay, Fethi Okyar, Şükrü Saraçoğlu, Hasan Saka, Refik Saydam gibi isimler faşistliğiyle tebaruz etmiş Saraçoğlu’nu bir tarafa bırkırsak büyük bir olasılıkla liste dışı kalacaktır. Hatta bir adım daha atıp çok yakın tarihlerde başbakanlık yapmış olan Yıldırım, neydi soyadı işte onu bile unutulanlar listesine eklemek cesaretini göstermek durumundayım!

Bu isimlerden, temsil Çakmak’ın ve Orbay’ın aklımızda yer edinmelerini, onların öne çıkan başka görevlerle tarihe geçmiş olmalarına bağlıyor olmam da az önce ki cesurane tesbitime ilavedir!

Unutulup gittiler... Çünkü kendisini ünlü kılacak akılda kalacak kertede ünlü bir söz etmeyen bir başbakanın ünlü olması imkan dahilinde değildir. Ya da şöyle, unutulması mukadderdir.

***

Samimiyetle soruyorum. Temsil, Ahmet Fikri Tüzer’i hatırlayanız var mı?

Tabii ki yok. Oysa koskoca başbakanlık yapmış bir zattır Ahmet Fikri Tüzer. Tamam, 8 Temmuz 1942 günü saat 14 sularında oturmuş, 9 Temmuz 1942’de kalkmış, kalkış saati bilinmiyor, başbakanlık koltuğundan. İki gün bile değil... Biyografisi üç beş satır, sözlü anlatılarda adı “dilimin ucunda neydi ya”dır. Olsun... İki gün miki gün, uçarayak akılda kalıcı bir laf ya da akılda kalıcı bir iş yapsaydı derhal ünlenir, zihinlere kazınır kuşaklar boyu da unutulmazdı.

***

İsmet Paşa başka. Hani hem kurucu babalardandır hem de 1923 yılında oturduğu koltuğu arada bir terketse de, 1965 yılına kadar, saymadım ama herhalde on defa hükümet kurmuştur, hatırlamamak olmaz. 27 Mayıs’tan hemen önce, 1960, Menderes’e karşı sarfettiği şu sözlerini, inanmayacaksınız geçenlerde okey partisinde elinde çft okey olan bir oyuncunun ağzından bile duydum: “Artık sizi ben bile kurtaramam...”

Ünlüdür. Bütün İsmet Paşa biyografilerinin yanısıra, onunla bağlantılı anlatıların hepsinde yer alır.

***

Adnan Menderes... O da başka... Çok partili döneme geçişin ilk başbakanıdır, hatırlamamak olmaz. Halen çok büyük bir kesim Menderes’i “Evliya” mertebesine çıkarıp yad eder. Yad etmek ne ki buna ölümünün trajik biçimini de katıp “demokrasi şehidimiz” diyerekten dizlerini dövüp yüzlerini çırmalayanlar yarım asır geçmesine rağmen epeyce bir yekun teşkil eder. Türkiye’nin kapıları emperyalist odaklara onunla birlikte açılmış, onunla birlikte Türkiye’nin pazusuna Amerika tarafından “jandarma çavuşu” anlamına gelmek üzre çift “pırpır” takılmıştır. Hatırlamamak olmaz... Ünlü sözlerinden birini 1957’de DP grup toplantısında sarfetmiştir. İktidar olmanın verdiği şımarıklığın ve cüretkarlığın yanısıra onun demokrasi anlayışını da ifşa etmesi açısından “değerli” bir sözdür: “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz.”

Ünlüdür. Bütün Menderes biyografilerinin yanı sıra, onunla bağlantılı anlatıların hepsinde yer alır. Görmezlikten gelinen ya da geçiştirilen, İsmet Paşa’nın onu kurtarmak için sarfettiği çabalardır. Bir de sözünün isabeti hakikaten kurtaramamıştır.

***

Sami Gündoğan’a ne demeli? Süleyman’ı da var. Demirel... Sami Süleyman Gündoğdu Demirel... Aralıklarla da olsa uzun bir süre başbakanlık koltuğunda oturdu. Unutulmazlar arasındadır.

Çok ünlü lafları vardır. En çok bilineni: “Yollar yürümekle aşınmaz”, “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” türü aşağılık sözleriyle nefret uyandırmasının yanısıra bazı söz oyunlarıyla yaptığı tuhaflıklarla da tarihe geçmiştir. Temsil, Yunanistan’ın Ege’nin bir Yunan gölü olduğu yolundaki iddiasına karşlık verdiği yanıt, her aklıma gelişinde beni “pırğğ” latır:
Ege bir Türk gölü değildir. Ege bir Yunan gölü de değilir. Ege zaten bir göl de değildir.”

***

Uzatmayacağım ama Penbe’siz olmaz. “Pembe” değil, Penbe... Prof.Tansu Penbe Çiller.

Kimileri “gaf” diyor. Ben “değerli söz” diyorum. Temsil, bir seçim gezisinde hem de şirin kentimiz Maraş’ta ettiği samimiyet yüklü şu sözü bir Maraşlı olarak hep hatırlayacağım: “Bacınızın bıdığı sizlere feda olsun.”

Şimdi söyleyin bu bile tek başına onu ünlü kılmaya yetmez mi? Yeter. Ancak Anıtkabir Özel Defterine yazdığı “anma yazısı” yazılı belge olması nedeniyle mutlaka aktarılmalıdır. Şöyle: “Yüce önder. Ulu ve büyük Atam! Doğru Yol Partisi’nin 14’üncü yılını idrak ediyoruz.” Üstünü karlayıp 15 yaptıktan sonra devam ediyor: “Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ve demokrasinin bekçileri olarak 16’ıncı yılımızda huzurunuzdayız. Davamız yarım asırlık, yani 65 yıllık bir davadır. Milliyetçilik ve çağdaşlık yolunda yarım asırdır yani tam 40 yıldır yürüyoruz. Biz bu ülkenin çimentosuyuz. Bizimle tuğlaları yapıştıracaklar. İçimize girecekler. İlkelerinin ışığı altında partimizin 17’nci yılını kutluyor saygılar sunuyorum. Görüşmek üzere.”

Bunların yazılı olduğu gazete kupürü, okumakta olduğunuz bu yazıyı hazırlarken karıştırdığım içine “ıvır-zıvır” doldurduğum dosyaların birinden önüme düştü. Bir de not düşmüşüm, paylaşalım bari: “Ne diyebilirim ki bıdıklım! Seçim meydanlarında kendi sözündür, ‘Allah’ı size emanet ediyorum’ vecizesi benim ki ters olacak ama ben de seni Allah’a emanet ediyorum. Bakalım seninle başedebilecek mi?”

***

Peki şimdiki verip veriştirdikleriyle mi tarihe geçecek yoksa yapıp eyledikleriyle mi?

Beni bulaştırmayın siz karar verin. Birkaç örnek sunuyorum:

“Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik.” Bu bir..

Şu da iki: “Sandığa giderken egemenlik milletindir. Ama maddede ve manada egemenlik Allah’ındır. Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye. Bu millet istedikten sonra tabi elden gidecek.”

Şuna da üç deyip verip veriştirdiklerini bitiriyorum: “Şimdi siz imam denilince camide namaz kıldıran adam zannediyorsunuz. İslami terminolojide imam idari yetkinin elinde olduğu insandır. Çünkü imam, önderdir, rehberdir. Şimdi biz önderiz, idareciyiz”

Fikrimce sözü ve icraatıyla, her ikisini de bünyesinde barındıran ve göçüp gitmişlerle, göçmeden bekleşenleri aratacak bir kapasiteye sahip “şimdiki” olarak anılan zat. Yapıp eylediklerine, satıp savuşturduklarına bakarak gelişini milat olarak nitelendirmek pekala mümkün. Gelişinin zaman çizelgesinde “kerteriz” noktası olarak alınmasında da hiçbir sakınca yoktur. Kendileri de bizzat kendileri tarfından itiraf edildiği gibi imamdır. İlgisiz görülebilir ama, “kerteriz” dedim ya, anlatasım geldi. İmamın hikayesini bilir misiniz?

Köy imamsız kalmış.

İyi kötü ezan okumasını bilen az çok “rüku”dur, “sücud”dur, “kıyam”dır, “kıraat”tır eğilip kalkmasını bilen, ezberinde üç beş dua olan köyün yerleşik takımından heveskar birini, imam tayin edip ardına dizilmişler. Eh, fena değil... rüku, sücud arada karıştırsa da hiç yoktan iyi. Lakin daha dün bir, bugün iki, imam secdeye vardı varacakken çok afedersiniz, binlerce özür biraz seslice osurmuş. Allah var, anlatılanlara göre cemaat edep göstermiş genç imamı utandırmamak için duymazlıktan gelmiş ama, imam yerin dibine girip namazı terketmiş. Gidiş o gidiş...

Aradan 20 yıl geçmiş. İmam, beni unutmuşlardır deyip, çok özlediği köyüne yolunu düşürmüş. Köyün girişinde çeşme başında gördüğü bir delikanlıya yanaşmış. Selam sabahtan sonra, delikanlının kimlerden ve kaç yaşında olduğunu merak etmiş. Delikanlı ailesinin adını söyledikten sonra gözünü havaya kaldırıp parmak hesabına durmuş “valla” demiş “yaşımı tam olarak bilmiyorum ama bizim imam osurduğunda iki yaşında olduğumu söylüyor büyüklerim.”

Senin de çekip gittiğinde unutulacağına asla ihtimal vermiyorum.