Varlık barışı

Kadir Sev'in “Varlık barışı” başlıklı yazısı 19 Nisan 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP 2008 yılında “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında” adıyla bir yasa çıkardı. Bu yasa nedense hiç kendi adıyla anılmadı, “varlık barışı” denildi. Oysa bu barışın öznesi yok. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kimsenin varlığını hedef alan bir savaş açıldığı görülmedi ki barış gündeme gelsin. Savaştan söz edilecekse eğer, halkın hak alma ve özgürlük mücadelesini baskılamak amacıyla iktidarlarca yürütülen politikalar akla gelmeli.

2008 yılında çıkarılan varlık barışı yasası ile yurtdışındaki varlıklarını Türkiye’ye getirenlerden yüzde 2, kayıt dışındaki yurtiçi varlıklarını beyan edenlerden ise yüzde 5 vergi alınarak, parayı nereden bulduklarının sorgulanmaması ve defterlerinin incelenmemesi güvencesi verilmiş, başta 2011 yılında çıkarılan 6111 sayılı torba yasa olmak üzere “vergi barışı” düzenlemeleriyle de tanınan güvenceler pekiştirilmişti.

Yasa önemli ölçüde kara paranın aklanmasını amaçlıyordu. Ama yandaş basında “gurbetçinin parasının ve halkın yastık altındaki birikimlerinin ekonomiye kazandırılması” gibi masum sözlerle anlatıldı.

İktidar bu yasadan beklediğini bulamadı. Bugüne değin yurtdışından 28 milyar, yurtiçinden 20 milyar lira olmak üzere toplam 48 milyar lira beyan edilmesine karşın, getirilen tutar 30 milyar lirayı pek aşamadı.

Bu arada ilginç gelişmeler de oldu. Yurtdışından 5,2 milyar lira getireceğini beyan eden bir iş adamından hiç ses çıkmadı. 7,1 milyar lira getireceğini beyan eden bir başka iş adamının kimliği ise nedense gizli tutuluyor. Kara para aklama aygıtının yeterince organize edilemediği anlaşılıyor.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde Amerikan Ticaret Odası ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin ortaklaşa düzenlediği Türkiye Yatırım Haftası’na katılmak amacıyla gittiği New York’ta, beklentilerin ekonomik kriz nedeniyle gerçekleşemediğini belirterek, kriz ortamının ortadan kalktığını, ikinci bir varlık barışı yasası çıkarılacağını söyledi. Bu tür sözler biliyorsunuz artık Türkiye’de değil uluslararası finansın merkezlerinde ediliyor.

Ali Babacan toplantıda, yurtdışında Türk özel sektörünün uluslararası kayıtlara geçen 130 milyar dolar düzeyinde yatırımı olduğunu, yalnızca 50 milyar doların ABD Hazine kağıtlarına yatırıldığını söylemiş. Babacan, bu yatırımların önemli bir bölümünün Türkiye’ye getirilebileceğini düşünüyor. Kayıtdışı yatırımların düzeyi konusundaki soruları ise yanıtlamaktan kaçınmış.

Başbakanlık, Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı aracılığıyla Türkiye’nin yatırım cenneti olduğunu belirtiyor ve uluslararası tekelleri yatırım yapmaya çağırıyor. Ama Türk işadamlarının umurunda değil. Geleceklerini yurtdışında arıyorlar. Türkiye ise ABD Ticaret Odası’ndan medet umuyor. 3 milyon üyesi varmış, binde biri gelse 3 bin işadamı demekmiş. TOBB, Türkiye’de bir ofis açmalarını istemiş, “masrafını düşünmeyin, biz karşılarız” demişler.

Ali Babacan’ın New York’ta söylediği bir söz de dikkatlerden kaçmamalı: Dünyanın en gelişkin teknolojik yapısı olan Nasdaq borsasının, Türkiye’de yeniden yapılandırılması hazırlıklarının yürütüldüğü Borsa İstanbul’dan hisse almasına değin uzanacak bir işbirliği için söz alınmış. Nasdaq’ın bilgi birikiminden yararlanılarak Borsa İstanbul’un, bölgede finans merkezi olması sağlanacakmış.

AKP, Şubat ayında kara paranın aklanmasını önlemek iddiasını taşıyan bir yasa çıkardı. İkinci varlık barışı yasası çıkarılırsa bu yasanın hiçbir anlamı kalmayacak. Çünkü uyuşturucu, silah ticareti rüşvetten elde edilen kazançlar, varlık barışı yasasıyla hukuk içine alınmış olacak.
AKP’nin farklı bir sözlüğü var: Saydamlık denildiğinde gizliliğin, barış denildiğinde savaşın anlatılmak istenildiğini öğrenmiştik. Şimdi ise “varlık barışı” sözcüğünün, kara para ile uyuşma anlamı taşıdığını öğreniyoruz.