Satmak şimdi çok daha kolay

Öyle bir düzen kuruldu ki; ülkenin para edebilecek taşınır, taşınmazları ile imtiyaz sayılabilecek değerlerini konularına göre tasnif edip, kurulu olan ya da kurulacak anonim şirketlere sermaye olarak dağıtmak ve borsada “halka arz” etmek, birkaç günden çok zaman almayacak.

Artık böyle bir devletimiz var. Patronlar “otoban hızında” diye tanımlıyor.

Altyapısını hazırlamak zor olmadı. Önce anayasa değiştirildi, ardından uyum yasası yerine geçmek üzere üç KHK yayımlandı, yeni meclisle birlikte Devletin yapısını kökten değiştirecek birkaç Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yürürlüğe konuldu…

Hepsi  bu kadar.

Bundan sonra patronların yararına yasa çıkaracağız diye sabahlara kadar Mecliste ter dökülmeyecek. İstekleri Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle derhal karşılanabilecek. İnsanlar başlarına gelenleri öğrendiğinde atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacağı için olası direnişler de etkisiz kalacak.

KİT’lerin kuruluş ve yönetim ilkeleri 1983 yılında çıkarılan 233 sayılı KHK ile düzenleniyor; 703 sayılı KHK’yla önemli bir kuralı değiştirildi ve cumhurbaşkanına “ekonomik ihtiyaçları gözeterek” kamu sermayeli anonim şirketler kurmak, parçalara ayırmak, bunları bağlı şirketlere dönüştürmek gibi yetkiler tanındı.

Maddelerinde yetkinin “Koordinasyon Kurulu kararıyla” uyumlu kullanılması öngörülüyorsa da bunun hiç anlamı yok. KHK’nın geçici 8’nci maddesinde; “Bakanlıkların bünyesindeki koordinasyon kurulu, komisyon…ve benzeri birimler Cumhurbaşkanlığı kararnamesine aktarılmamışsa politika belirlemeye ilişkin görev ve yetkiler Cumhurbaşkanlığı politika kurullarına… devredilmiş sayılır” yazıyor.

Bu kurullar CB kararnamesine aktarılmadığı için karar gerekmiyor.

Kısacası Cumhurbaşkanının bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hazırlayıp yayımlanmak üzere Resmi Gazete'ye göndermesiyle süreç başlıyor. Bundan sonra iş Hazine ve Maliye Bakanlığı örgüt yapısı içinde kurulan “Kamu Sermayeli Kuruluş ve İşletmeler Genel Müdürlüğü” nün göstereceği performansa kalıyor.

Genel Müdürünü de Cumhurbaşkanının doğrudan seçtiği bu birimin özelleştirmeyle ilgili görevleri 1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde şu sözlerle tanımlanıyor;

“Kamu iktisadi teşebbüslerinin etkin ve verimli çalışmasını sağlamak veya özelleştirilmelerine hazırlık amacıyla küçültülmesini, bölünmesini veya birleştirilmesini, kısmen veya tamamen, süreli veya süresiz olarak faaliyetlerinin durdurulmasını, kapatılmasını veya tasfiyesini, istihdam yapısının düzenlenmesini, organizasyon yapısının değiştirilmesini de kapsayan yeniden yapılandırmaya yönelik olarak yetkili organlarca verilen görevlere ilişkin her türlü işlemleri yapmak.”

Genel Müdürlüğün kamu sermayeli kuruluşlar üzerinde başka önemli yetkileri de var: “Hazine pay sahipliğinin gerektirdiği her türlü işlemi yapmak… Yatırım projelerini hazırlamak… Sosyal güvenlik, sosyal yardım ve hizmetler, sağlık ve istihdam politikalarının oluşturulmasına katkıda bulunmak… İşletmelerin mali ve mali olmayan verilerini toplamak…” sözleriyle açıklanıyor.

233 sayılı KHK’da KİT’lerin özerk olduğu yazıyor ama görüldüğü gibi hiç tadı yok.

KİT’LERİN SATIŞ SÜRECİ VE KISA ANIMSATMALAR

1980’li yıllardaki özelleştirme furyasının en kolay hedefi Kamu İktisadi Teşebbüsleriydi. Satılmasının yasal ortamını hazırlamak amacıyla 1984 yılında çıkarılan 233 sayılı KHK ile İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) ve Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) olarak ikiye ayrılmıştı.

Kamu hizmeti üretmek için kurulduğu varsayılanlara KİK; ticaret amacıyla kurulduğu varsayılanlara ise İDT denildi.

1990’lı yıllarda “Kamu hizmeti amacıyla kurulmuş olanlarını ayırdık” deyip kalanını “Devlet ekonomiden çekilmeli” sloganları eşliğinde satmaya yöneldiler. Böylelikle olası direnişlerin önünü kesmeyi umuyorlardı.

Hiç de öyle olmadı. O yıllarda halk henüz muhallebi kıvamında değildi. Büyük bir çoğunluk, Devletin ekonomideki varlığının ne denli önemli olduğunun farkındaydı.

Direnişleri kırabilmek için yıllarca uğraşmak zorunda kaldılar.

Anonim Şirket statüsünde kurulmamış kamu kuruluşlarının satılmasında da güçlüklerle karşılaşılıyordu. Paylara ayrılamadığı için borsada satılamıyordu. DSP’nin büyük ortak olduğu 2001 yılında çıkarılan 4622 sayılı Yasayla Bakanlar Kuruluna, İDT’leri anonim şirket biçiminde kurma yetkisi verilerek bu güçlük aşıldı.

Yasanın gerekçesinde şöyle deniyordu: “Kamu iktisadî teşebbüslerinin özelleştirilmeleri aşamasında yurtiçi ve yurtdışında halka arz, gerçek ve/veya tüzel kişilere blok satış, borsada satış işlemlerinin yapılabilmesi için anonim şirket şeklinde yapılandırılmaları gerekmektedir”

Yasa çıktı ama özelleştirmenin nimetlerinden yararlanmak AKP’ne nasip oldu.

ÖZELLEŞTİRME SÜRECİ BAŞARILI YÖNETİLEMEDİ

Madem ülkenin bütün zenginliklerini satmayı giriştiler, bari düzgün yönetebilselerdi. Hiç olmazsa değerine satılır, ele geçen para da işe yarar yerlerde kullanılırdı.

Çok kötü yönettiler. Ama gene de övünecek bir şeyler bulabiliyorlar.

Özelleştirme İdaresinin 2017 yılı faaliyet raporunda başarıları şöyle anlatılıyor: “2002 yılına kadar yapılmış özelleştirme uygulamalarının tutarı 8 milyar ABD doları iken iktidarımız boyunca ekonomimize duyulan güven sayesinde bu tutarı 68,9 milyar ABD doları seviyesine ulaştırdık. İstikrarla ve kararlılıkla sürdürdüğümüz…” Uzatmaya gerek yok, alıntıyı burada keselim, benzer sözlerle sürüp gidiyor.

Özelleştirme ihalelerinin dürüst olmadığını gösteren örnekler dillerden düşmedi. 70 milyar dolara yaklaşan paranın yaklaşık dörtte biri KİT’lerin makyajına, varlıklarını sürdürmelerine ve yükümlülüklerinin karşılanmasına harcandı. Taksitle satılanların parası daha kasaya girmedi.

Satmak için kurdukları Özelleştirme İdaresinin giderlerini de çıkarırsak elde en çok 40-45 milyar dolar kaldığını görürüz.

Onu da müflis tüccar gibi bütçeye yamadılar.

Cumhuriyetin bütün birikimlerini sattılar. Alınan para, 55 milyar dolar olması beklenen 2018 yılı cari açığını kapatmaya bile yetmiyor.

Dahası var: KİT’ler, yüksek tutarlarda Kurumlar vergisi ödüyordu. Satın alanlar ya kapattılar ya da zarar gösteriyorlar. Kurumlar vergisi geliri de azaldı.

Telekom özelleştirmesinden söz etmezsek eksik kalır. Oger adında Suudi kökenli bir şirket 2005 yılında %55 hissesini 6,5 milyar dolara satın almıştı. Meğer paranın çoğunu üç Türk bankasından kredi çekip ödemiş. Krediler şimdi batık durumda. Önceki dönemin Maliye Bakanı her ne kadar; “taliplisi çok istediğimize satarız” dese de bankaların çözüm için ortaklık kurmalarına bakılırsa durum pek parlak değil.

KİT KALMADI, YENİLERİNİ KURUP SATALIM

Satılabilecek KİT sayısı çok azaldı. İDT olanların çoğu satıldı. KİK’lerin PTT, TCDD gibi en büyükleri, daha önceleri çıkarılan yasalarla AŞ’ne dönüştürülmüştü. Bunları parçalayıp yeni şirketler kurup satıyorlar.

KİK olup da anonim şirket biçiminde yapılandırılmamış yalnızca iki kuruluş kaldı. Biri Kıyı Emniyeti, öteki Devlet Hava Meydanları İşletmeleri Genel Müdürlüğü.

Mal bitti: yenilerinin kurulması gerekiyor. Zaten 233 sayılı KHK’yı bu amaçla değiştirdiler. Cumhurbaşkanı hiçbir ilke, sınır, ölçüte uymak zorunda kalmaksızın, kamu sermayeli yeni anonim şirketler kurabilecek. Ve her birine ülkenin zenginliklerinden birer parçayı koparıp sermaye diye verecek.

Sonra borsada satacaklar.

YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN ATANACAKLARI ALANDA UZMAN OLMALARI GEREKMİYOR

Elde kalan KİT’lerin satılmaya hazırlandığını; yenilerinin de satmak amacıyla kurulacağının göstergelerinden biri; yönetim kurulu üyeliklerine atanmak için konularında uzman olma koşulunun kaldırılmış olması…

233 sayılı KHK’da yönetim kurulu üyelerinin biri dışındakilerin faaliyet alanıyla ilgili idari ve mesleki konularda uzman olması koşulu aranıyordu. Bu kuralı kaldırdılar. Devlet memuru olma koşullarını taşıyan, yükseköğrenim görmüş herhangi  biri yönetim kurulu üyesi olarak atanabilecek.

Nasıl olsa kısa süre içinde satılacak; piyasayı bilsin yeter diye düşünmüş olmalılar.

GÖREV ZARARI-GÖREVLENDİRME BEDELİ

Görev zararı kavramı, sosyal amaçlarla verilen görevler nedeniyle KİT’lerin uğradıkları zararı anlatmak için kullanılır. Ve yasalara göre bu zararın Hazinece karşılanması gerekir.

Bu kavramın adı “görevlendirme bedeli” olarak değiştirildi.

Görev zararı kavramını, KİT’lerin satılmasına haklılık kazandırmak amacıyla kullanıyorlar. Haksızlığı gidermek için değiştirmiş olamazlar.

Başka nedenleri olmalı. Borsada işlem gören şirkete sosyal amaçlı görevler vermeye kalkarsanız, sizden parasını isterler. Ticaretin terminolojisine daha yakın bir terim kullanılmasının altında belki de böyle bir neden vardır.