Topuklarımızda dolaşan asil kan

İlhan Cihaner'in “Topuklarımızda dolaşan asil kan” başlıklı yazısı 10 Şubat 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Üçkağıtçılığın, gündem saptırmanın, siyasi ahlaksızlığın, yalan söyleyip halkı kandırmanın, saldırganlığın, hilenin, “politik başarı” sayıldığı “ilginç günler” yaşıyoruz.

İktidar türlü çeşit oyunlarla yaptıklarının sorumluluğunu muhalefete, cezaevinde tutuklu olanlara çıkarıyor. İçini boşalttığı kavramlarla yalanlarını meşrulaştırıp sorumluluktan kurtuluyor.

İktidar dönemi doğrudan on yılı, ait olduğu “zihniyetin iktidarı” ise, kısa kesintilerle elli yılı aştığı halde sorumluluğu yarattığı “muhayyel düşmanlara”, “tarihsel” kişiliklere yıkmaya çalışıyor.

Sıkıştığı bazı durumlarda ise, sorumluluğu “defalarca kez dizayn” ettikleri yargıya, yargıç ve savcılara, bürokratlara çıkarıyor. Ama bunlar “Başbakanın adamları” ise, sorumlu tutulup hesap sorulması bir yana “sistemli olarak taltif”ediliyorlar.

Başbakanın adamı değilseniz binlerce kilometre ötede olduğunuz halde, olmayan darbeden mahkum olursunuz, yazmadığız haberden dolayı aylarca tutuklu kalırsınız, kapattığınız web sitesinden dolayı andıçcı olur tutuklanırsınız, işlemediğiniz cinayetten sorumlu tutulursunuz, yanlış fotoğraftan tutuklanırsınız, denetimden geçmiş on yıl önceki ihaleleriniz yeniden ele alınır, olmayan fişlemelerden yargılanırsınız, beraat etmek bile kurtarmaz.

Başbakanın adamı iseniz sırtınız yere gelmez! Göz yumduğunuz, önünü açtığınız cinayet sizi hep yükseltir Daire başkanı, ombudsman, hatta bakan olursunuz, jetlerle yaptığınız katliamın üstü örtülür, yazdığınız “muhtıra”, fikir beyanı olur, sizin için bir gecede yasa çıkarılır, fesatlı ihaleleriniz milyarlık yolsuzluklarınız, sahte delilleriniz, “doğuran cd” leriniz “sehven” olur.

İktidardır yapar!

Alabildiğine “kutuplaşmış” bir toplumda, reisinin dediğine sorgulamadan iman etmenin psikolojisi ve dinamikleri de anlaşılabilir.

“Reisin güvenli kollarında” yer bulunca, birkaç ay önce “paçasından yolsuzluk akmakla” suçladığını unutup, onu yaşamında “ilelebet ezeli ebedi başkanlıkla” müjdeleyebilmenin, önce Firavun/Karun ilan edip sonra “Allahın lütfu” demenin psiko-patolojisi ya da gerekçeleri de anlaşılabilir.

Doğrudan “iktidar blokuna” mensup medyayı, psikolojik savaşın aparatı olan medyayı ve maaş/ihale/kredi/soruşturma kıskacındaki medyayı da anlarım.

Ne de olsa “yıkılası hanede evladı ayal var” değil mi?!

Ama hala AKP’nin halini ve bu ülkeye ne yaptığını anlamayıp “liberal türküler” çığıranları, sivil toplumcu iyimserleri, hele hele iktidarı eleştirmeden, sorumluluğu zayıf muhalefete çıkaranları anlamak mümkün değil.

Tamam 12 eylül referandumunda AKP’ye destek verip, “kandırıldıktan” sonra, yaşananları objektifçe değerlendirip “özeleştiri” yapmak çok kolay değil. Ama şu yaşananları tüm yurttaşlarımızın mukayeseli olarak değerlendirmesi gerekir.

Bilindiği üzere AKP’nin, gerek anayasa değişikliğini, gerekse “davalarını” meşrulaştırırken kullandığı en güçlü argümanlardan birisi “önceki rejimin yurttaşları fişlediği ve kendilerinin buna son verecekleri” iddiasıydı. Geldiğimiz yer bir çok olayda olduğu gibi eskiye rahmet okutur durumda:

Birinci olay: Türkiye Büyük Millet Meclisine girmek isteyen bazı yurttaşlara haklarında “tahdit” olduğundan bahisle, zorluk çıkarılarak ve mevcutlu girişlerine izin veriliyor. Gerekçe olarak haklarında “tahdit” olduğu ileri sürülüyor. Bu kişilerin önemli bir bölümü hakkında açılmış bir soruşturma bile yok. (CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur bu konuda soru önergesi verdi).

İkinci olay: Yeni doğan bebeklerde bazı hastalıkların erken tanısı için, topuklarından kan alınıp tetkik edilir. Bu işlem sırasında doldurulan formda değişiklik yapılıp “bebeğin dini”, “evlilik içi”, “evlilik dışı” seçenekleri eklenmiş. CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı konuyu gündeme getirince Sağlık Bakanlığı, bu bilgileri “nüfus kaydı için” sorduklarını açıklamış.

Üçüncü olay: Tunceli’ de Kaymakamın talimatı ile polis ve Jandarmanın, yurttaşları fişlendiği ortaya çıkmıştı. (Yok yok CHPdöneminde değil birkaç ay önce AKP’nin devr-i iktidarında oldu!) İddiaları incelemek için kurulan komisyonun AKP’li başkanı “tabi yasal fişlemeler olabilir, yasal bilgi notları olabilir, bu devletin kolluk kuvvetlerine, istihbarat güçlerine tanınan yasal bir haktır” diye durumu açıklamış.

Hayatın yalnızca bir alanında bile yaptıkları ile “ne olduğunu” teşhis edebileceğimiz bir iktidar var karşımızda. Zaten milletvekilleri çok önce açıklamıştı: “şimdiye kadar onlar bizi fişledi, bundan sonra biz onları fişleyeceğiz”

Tüm bu yaşananlara rağmen AKP’den medet umup “yakın hissetmek”, ceheneme giden yola bir taş daha koymaktan başka bir işe yaramaz.

Yazım uzadı ama bir öneri ile bitireceğim: topuklarımızda dolaşan asil kanı ziyan etmeyin! Başbakanın adamlarından olan Erzurum Milli Eğitim Müdürünün isabetle belirttiği üzere “analiz yapılsın. vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin”

Irkçı mı dediniz?!