Parlamentonun gündemi ile halkın gerçekleri aynı düzlemde değil. Farklı boyutlarda yaşıyoruz. Mücadelemizi, bu gerçekleri dikkate alarak biçimlendirmek zorundayız.

Yasalara yasama organı da uymuyor

Bu memlekette yasalara, Yasama Organı bile uymuyor. Yasalar, Anayasa ve İç Tüzük ile öngörülen kurallara uyulmaksızın çıkarılıyor. Adının Tüzük olmasına bakmayın: TBMM İç Tüzüğü, Meclisin Anayasası hükmünde; düzenleyici / emredici kurallar içeriyor.

AKP, ‘torba yasa’ diye anılan bir kavram icat etti: Milletvekilleri biri diğeriyle ilgisiz konularda 30-40 Yasada değişiklikler öngörülen maddeleri alt alta sıralıyor, başlığına; “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” yazıp Meclis Başkanlığına veriyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda derhal görüşülüyor. Alelacele bir rapor yazılıp Genel Kurula gönderiliyor. Aynı gün milletvekillerine dağıtılıp gündeme alınıyor.

Mecliste, Anayasa; Tarım; Sağlık; Eğitim gibi adlar taşıyan komisyonlar var. Milletvekilleri, uzmanlık alanları gözetilerek buralara seçiliyorlar. Yasa teklifleri, konusuna göre bu komisyonlardan birine ya da bir kaçına gönderiliyor. Ama ne rapor yazıyorlar ne de onlardan böyle bir şey bekleyen var… para getirmeyen işlere ilgi duymuyorlar. Bu yüzden de yasa tekliflerinin hepsi yalnızca Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor.

İç Tüzükte, dağıtılmasının üzerinden 48 saat geçmeden Komisyon raporları Genel Kurulda görüşülemez diye bir yasak yer alıyor. Milletvekilleri hazırlık yapabilsinler diye konulmuş. Olası baskınları önlemeye de yarıyor. Bu kadarcık fırsatı bile çok görüyorlar. AKP milletvekillerinden bir kaçı, “48 saat beklenmeden görüşülsün” diye bir önerge veriyor. Kabul ediliyor. Üstelik, temel yasa olarak görüşülmesi için bir karar daha alınıyor.

Alınan kararlar, İç Tüzüğe aykırı. Bu tür önergelerin, Danışma Kurulunda oybirliğiyle karar alındıktan sonra genel kurula sunulması gerekiyor. Danışma Kurulu, Mecliste grubu bulunan partilerin grup başkanı, yardımcısı ya da onların önereceği milletvekillerinden oluşuyor. Oybirliğini bulmak kolay değil. Onlar da şöyle bir gerekçe öne sürüp İç Tüzüğü dolanıyorlar; “Danışma Kurulu toplanamadığı için, önergeyi genel kurulun onayına milletvekilleri olarak biz sunuyoruz.” Neden toplanılamadığı belirsiz. Çağrı mı yapılmadı? Yoksa Kurul üyeleri mi gelmedi? Çağrı yapılmadıysa, İç Tüzüğe aykırı davranıldığı gerçeği ortaya çıkacak. Nedense kimse sormuyor.

İç Tüzükte temel yasalar için hızlandırılmış yöntemler öngörülüyor. Maddeler 30’ar maddeden oluşan desteler haline getiriliyor. Böylelikle, sözgelişi 90 maddelik tasarı üç bölümde toplanabiliyor. Her bölüm için toplam 15 dakikalık soru-cevap hakkı tanınıyor. Maddeler okunmuyor bile. Milletvekilleri, maddeler üzerinde 3-5 dakika olsun konuşma hakkı kazanabilmek için değişiklik önergeleri veriyorlar. Konuşuyorlar ama dinleyen yok. Dahası, yasa gecikmesin diye çoğu kez yanıt bile verilmiyor. Madde oylamaya sunuluyor. Ritüel aynen şöyle; “Başkan: komisyon önergeye katılıyor mu? Komisyon: Katılmıyoruz. Başkan: oylamaya sunuyorum.” Birkaç dakika sonra yine Başkan; “önerge kabul edilmemiştir.” Olay bitiyor ve öteki maddeye geçiliyor.

Bunlar, yasama sürecindeki yasalara aykırı uygulamalar. Ancak, Yasama organının gerçeklere sessiz kalarak yol açtığı olumsuzluklar karşısında hafif kalıyor.

Ülke, yolsuzluklar denizinde yüzüyor. Tekellerin ad ve hesabına halkını soymaya yeminli bir ekip eliyle yönetiliyoruz. Bütün kaynaklar sermayenin - emperyalizmin iştahına sunuluyor. Laiklik yıllar önce tarihe gömüldü; “Türkiye’nin Taliban inancıyla alakalı ters bir yanı yok…” gibi sözler işitiyoruz ve Yasama organından çıt çıkmıyor. En can yakıcı konulardaki araştırma önergelerini bile reddediyorlar.

Parlamentonun gündemi ile halkın gerçekleri aynı düzlemde değil. Farklı boyutlarda yaşıyoruz. Mücadelemizi, bu gerçekleri dikkate alarak biçimlendirmek zorundayız.

Yerimizin, Kaz Dağları’nda, Artvin’de, Rize’de, İkizdere’de, İkizköy’de, Aydın’da, toprağını, tarımını, ormanını, sağlığını, geçimini, ülkenin zenginliklerini savunmak için mücadele verenlerin yanında olduğunu bilmeliyiz: işte o zaman her şey daha güzel olur.