Ürdünlü patron, Polonez işçilerinin dediğine göre yöneticilerine şöyle demiş: “Ben Türkiye’deki iş hukukunu falan tanımam ne kadar sendikalı varsa işten çıkarın!”
İstanbul Çatalca’da 354 kişinin çalıştığı Polonez Gıda Fabrikası günlerdir işçilerin direnişine ev sahipliği yapıyor. Örgütlenme haklarını kullanan 13 işçinin işten çıkarılmasıyla başlayan süreç, fabrikada çalışan diğer işçilerin arkadaşlarını yalnız bırakmayarak üretimi durdurmasıyla devam etti. Şu an 100’ün üzerinde işçi işten çıkarıldı.
Aslında Polonez Gıda’yı yakından tanıyoruz. Migros, Carrefour, BİM gibi zincir mağazaların reyonlarında gördüğünüz işlenmiş sucuk, salam, füme gibi et ürünlerinin üreticisi. Polonez’in internet sitesinde firmanın “büyüme” öyküsüne yer veriliyor. Sitede hikaye, Veysel ve Gürel Akkaş’ın 1950’lerde Ordu’dan İstanbul’a gelmeleri ile başlıyor. Hikayenin sonu 2021 yılında Polonez’i Ürdünlü Siniora Food and Manufacturing PLC Şirketi’nin büyük hissedar haklarıyla satın almasıyla devam ediyor.
Siniora Food, Ürdün menşeli bir şirket. Siniora Food hakkında yazılanlara şöyle bir göz attığınızda şirketin Ortadoğu’da gıda sanayinde önemli bir rolü olduğunu görebiliyorsunuz. Ürdünlü şirket ilk kez Polonez’in %77’lik hissesini 28,3 milyon dolara satın alarak Türkiye pazarına giriş yapıyor ve bu girişi Siniora Food Başkanı Tarek Aggad, “Satın alma bölgesel ve küresel pazar payımızı artırma stratejimizin bir parçasıdır. Avrupa'ya ve küresel pazarlara giriş yapmak için bizim açımızdan Türkiye çok önemli bir lokasyon” diyerek açıklıyor.
Pazar paylarını artırma ve yeni pazarlara giriş hamlesini Türkiye’de devam ettiren Ürdünlü patron, Polonez işçilerinin dediğine göre yöneticilerine şöyle demiş: “Ben Türkiye’deki iş hukukunu falan tanımam ne kadar sendikalı varsa işten çıkarın!”
Şaşırtıcı gelmiyor, bu hikaye tanıdık. Ülkemizde işçiler ağır koşullarda, uzun saatler, düşük ücretlere çalıştırılırken, patronların tek düşündüğü kârlarına kâr katmak. Devlet eliyle teşvikler alıp büyürken, asgari ücretin üzerinde ücret talep eden, hakkını arayan, sendikalaşmaya çalışan işçileri de ilk fırsatta kapının önüne koymanın yolunu arıyorlar.
Polonez Gıda’da yaşanan bu.
Yıllarca o fabrikada çalışan, emek veren, haklarını alamayan, asgari ücretle 15 saate varan çalışma süreleriyle çalışan, mesai ücretlerini alamayan işçiler, sendikalı olmak istedikleri için işten çıkarıldı. Çıkarılan işçiler "güveni kötüye kullanmak", "hırsızlık yapmak" gibi sebeplere dayanan Kod-46 ile işten çıkarıldıkları için tazminatlarını da alamayacaklar. Yetmedi, işten çıkarılan işçilere destek olmak isteyen diğer işçiler de işten çıkarıldı. Direnen işçilerin karşısına polis dikildi. Polisin sert müdahalesi sonucu onlarca işçi yaralandı. Kadınlar, çocuklar yoğun biber gazı etkisinde kaldı. Dedik ya aslolan kâr ve zenginleşme, Polonez Gıda’nın patronu vakit kaybetmeden çıkarılan işçilerin yerine taşeron ve yevmiyeli işçi getirmeye kalktı. Direnişi kırmak, bu hamleyle üretime devam etmek isteyen patron aynı zamanda toplum sağlığını da ciddi şekilde tehlikeye soktu. Nasıl mı?
Polonez fabrikası bir gıda üretim merkezi. Şu an işten çıkarılan işçiler yıllardır bu fabrikada çalışan, yıllar içinde çok sayıda hijyen eğitimi görmüş işçiler. İşten çıkarılmalarıyla birlikte aynı gün taşeron ve yevmiyeli işçiler fabrikaya sokuldu ama bu işçilerin hijyen eğitimi alıp almadıkları meçhul! Anlaşılan Türkiye’deki iş hukukunu tanımayan, sendikalı işçi çalıştırmak istemeyen Polonez patronu toplumun sağlığını da hiçe sayıyor.
Bu da şaşırtıcı gelmiyor. Patronlar için ne işçinin hakkı ne toplumun sağlığı önemli. Önemli olan daha fazla kâr etmek ve zenginleşmek.
Polonez fabrikası önünde direnen işçilerin ise talepleri çok net, dirençleri yüksek. Ne polisin biber gazına ne patronun yıldırmalarına boyun eğiyorlar. Direniyorlar. Haklarını alana kadar mücadele edeceklerini gösteriyorlar. Bu direnç Türkiye işçi sınıfının ihtiyacı olan şey. Bu yağma düzeninde patronların en çok korktuğu şey birlikte hareket eden, ne yaptığını bilen işçiler. En fazla ihtiyaç duydukları şey ise; örgütsüz, güçsüz, boynu bükük bir işçi sınıfı. Polonez işçilerinin mücadelesi nabzın attığını gösterdiği için bile çok kıymetli.
Polonez işçilerinin direnişi aynı zamanda TKP’nin emekçilerin ürettikleri zenginliklere el koyan, büyük kârlar elde eden şirketlerin kapısına dayandığı bir mücadele dönemine rastladı. Sırasıyla Yıldız, Rönesans, Koç ve Zorlu’yu hedefe koyduk ve başka holdinglerle devam edeceğiz. Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Biz yoksullaşmaya, bizden çalan patronlar ise hiç durmadan zenginleşmeye devam ediyor. Ve oturup bu ekonomi nasıl düzelecek, hayat pahalılığı nasıl son bulacak, ücretlerimiz artacak mı diye beklerken günler geçip gidiyor. Geçtiğimiz haftadan bu yana kapısına dayandığımız holdinglerin kâr rakamları bize öyle açık ve öfkelendirici bir şeyi gösteriyor ki… Bu ülkenin zenginliklerini yaratan emekçiler çile çekerken, birkaç aile ülkenin kaynaklarını, varlıklarını sadece kendi zenginlikleri için elinde tutuyor. Bu tablo değişmedikçe ekonomide iyileşme, emekçilere gün yüzü olamaz, olmayacak. Tek bir çaremiz var, bu adaletsizliğin, sömürünün son bulması için şirketlerin kârları ve varlıklarına halk adına, halkın gereksinimleri adına el koymak. Bu ülkenin kaynaklarını zengin ailelerin elinden alıp devletleştirmek.
Bakın, Polonez Gıda’nın faaliyet gösterdiği et ve gıda sektöründe geçmişte Et ve Balık Kurumu vardı. Et ve Balık kurumu 90’lı yıllarda özelleştirildi. Bu kuruma bağlı birçok üretim tesisi kapatıldı ya da satıldı. O özelleştirmelerin sonucunda devlet tüm alanı özel sektöre bıraktı. İşte bu yüzden patronlar şimdi istediklerini yapıyorlar, milyonlarca liralar kazanıp, işçileri açlık sınırının altında ücretlere çalıştırıyorlar. Tıpkı Polonez gibi…
Bu yüzden çözüm devletleştirmede.
Gücünü bu düzenden, iktidardan alan patronlardan kurtulmakta.
Ve son olarak…
Geçtiğimiz gün Erdoğan sermaye düşmanlığına izin vermeyeceklerini belirterek patronlarla ayrılmak istemediğini söylemiş. Merak etmeyin sizi birbirinizden ayırmayacağız. Hesabı birlikte soracağız ve bu ülkeyi sizden kurtaracağız.