Bir seçim daha kaybedilmesi, yahut iktidarın zamanında (bir yıl sonra değil) seçim yapmaya zorlanamaması halinde oluşabilecek olan tsunami etkisi tepelerde saklananları dahi sürükleyebilir.

Muhtemel senaryo

Lafa ortasından başlayayım: Kim ne derse desin, 13 milyon kişinin yaşadığı 11 ilde yıkıma yol açan deprem nedeniyle seçimlerin zamanında yapılmayabileceği ihtimalinin son derece kuvvetli olduğunu düşünüyorum.

Erdoğan'ın "Benim bir yıla ihtiyacım daha var" sözünden ve Bülent Arınç'ın salvolarından, iktidarın niyetinin seçimlerden kaçmak olduğunu anlayacaksak eğer, muhalefet için en kötü senaryonun gerçekleşmek üzere olduğunu varsaymalıyız. Bu durumda da, doğru adımlar atılamadığı takdirde, 20 yıldan bu yana ülkeyi AKP'nin yönetmesinin önüne geçemeyen muhalefetin, en sonunda açık bir anayasa emri olan seçimlerin yapılmasını bile sağlayamaması, aczi ve yine her zamanki beceriksizliği ile vatandaşın önüne sandığı bile koyduramaması gerçeği ile karşı karşıya olabiliriz.

Depremden önce dahi, yani daha seçimlerin önünde bir engel yok ve 6'lı masa koltuk paylaşımı derdindeyken, iktidarın seçimlere dönük birçok seçenek arasından birden fazla oyun planı olduğu, bu seçeneklerin hangilerinin hangi şartlarda uygulanabileceği üzerine fikirlerimi değişik başlıklar altında yazdığım yazılarda ifade ettiğim için burada yeniden tekrarlamaya gerek görmüyorum. Şu an geldiğimiz aşamada (Erdoğan'ın işine gelen buysa) seçimlerin mücbir sebep gerekçesiyle erteleneceğini, ancak bunun gerekçesinin görünürde siyasi bir karar gibi değil de hukuki bir meşruiyeti olan bir yargı kararı üzerine inşa edileceğini düşünüyorum.

Öne çıkan en muhtemel senaryo, Anayasa gereği seçimi yapmakla görevli YSK'nın seçim takvimini başlatması, kamuoyu uzun süre oyalandıktan sonra ve seçim tarihine çok yaklaşıldığı bir sırada depremden etkilenen 11 ildeki ağır yıkım nedeniyle nüfus ve seçmen kayıtları ile sandık bilgi ve güvenliği gerekçelerini öne sürerek "Ben bu seçimleri yapma görevimi yerine getiremiyorum" demesini yüksek bir olasılık olarak görüyorum.

Bunun arkasından ise muhakkak Türkiye uzun bir anayasa ve hukuk tartışmasına sürüklenecek, YSK kararı Anayasa Mahkemesine taşınır mı, (bireysel başvuruyla) Anayasa Mahkemesi başvuruyu ne zaman inceler ve YSK kararını Anayasaya aykırı bularak iptal ederse ne olur, YSK bu durumda ne yapar, yine hiçbir şey yapmazsa kimin nerede ne derece hukuki sorumluluğu vardır gibi tartışmalar esnasında seçim ne zaman yapılır, konuşan konuştuğuyla, tartışan tartıştığıyla, muhalefet ise alıştığımız aksiyonsuz söylemleriyle kalacak, atı alan Üsküdar'ı yine geçecektir.

Dolayısıyla muhalefetin, "Seçimler ertelenemez. Anayasa suçu olur. Yüce divanda yargılanırlar" gibi içi boş açıklamaları bir tarafa bırakıp, eğer seçimlerin gerçekten zamanında yapılmasını istiyorlarsa, YSK eliyle gelecekte bir oldu bittiyle karşılaşmamak adına, Erdoğan'ı seçim yapmaya mecbur bırakacak yapıcı ve yaratıcı çözümleri şimdiden üretmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu çözümlerin ne olabileceğiyle ilgili birçok fikir öne sürebilirim ancak akılları kendilerine fazlaca yettiğinden olsa gerek pek kimseyi dinleme alışkanlığı olmayan 6'lı masa mukimlerinin çözümü kendilerinin bulmalarını beklemek zorundayız gibi görünüyor. Keza YSK'nın işini YSK'nın yerine yaparak nüfus ve seçmen listelerini ve adreslerini derleyip toparlayacak bir organizasyon oluşturmak, sandık bilgi ve güvenliğine ilişkin somut çalışmalar yapmak ve YSK'nın muhtemel tüm gerekçelerini daha öne sürmeden elinden almak gibi teorik bir çözüm bulunsa dahi bu çözümü uygulayacak bir örgütlenme bugünün muhalefetinde var mı bilemiyorum. Umarım düşünürler, yaparlar ve beni haksız çıkartırlar demekle yetineyim...

Yazılarımı takip edenler, ülkede 20 yıldan bu yana süren AKP iktidarının Erdoğan'ın başarısına değil, muhalif gibi görünen parti ve siyasetçilerin beceriksizliğine dayandığını düşündüğümü biliyorlardır. Dolayısıyla bu muhalefetin egemen olduğu mevcut siyaset düzleminde, Erdoğan'ı köşeye sıkıştıracak yapıcı ve yaratıcı bir çözümler önerecek kapasite üretilebilmesine dair pek umudum olmadığını da biliyor olmalılar.

Elbette bunun en önemli sebeplerinden biri, şimdi muhalefette olan partilerin içinde bulunan siyasetçilerin geçmiş iktidarların birer parçası olarak o dönemde iş başındayken yaptıkları ve tekrar iktidara geldiklerinde ise yapacaklarını vaat ettikleriyle, ülkenin içinde bulunduğu kötürüm denilebilecek şartlarda dahi seçmenin çoğunluğunu ikna edip, sandık eliyle Erdoğan'ı kulağından tutup indirebilecek bir irade ortaya koyamamasıdır. Zaten Kılıçdaroğlu'nun daha Ocak ayı içinde "AKP, bizim terk ettiğimiz CHP'dir" açıklaması her şeyi anlatmaya yetiyor da artıyor bile. Yukarıda verdiğim örnekteki gibi bir kapasite üretilebilse dahi bunu uygulayacak kadroların olmadığını, olan kadroların iktidarla aynı şekilde liyakat değil sadakat üzerine kurulu olduğunu da bilmiyor değiliz.

Dönüp dolaşıp geldiğimiz noktada toplum, hiç olmadığı kadar barut fıçısına dönmüş durumda. Seçimlerin bir yıl sonra yerel seçimlerle birleştirilerek yapılması, muhalefet içerisindeki bazı aktörlerin de işine geliyor olabilir. Dolayısıyla YSK eliyle bir fiili durum yaratılarak seçimin bir yıl ertelenmesine yine göstermelik tepkiler gösterilmesi, bu barut fıçısının yanında ateş yakmakla eşdeğer olacaktır.

Bir seçim daha kaybedilmesi, yahut iktidarın zamanında (bir yıl sonra değil) seçim yapmaya zorlanamaması halinde oluşabilecek olan tsunami etkisi tepelerde saklananları dahi sürükleyebilir, aman dikkat.