Şeyhülislamlığa giden yolda bir adım daha atıldı.

Mazbut vakıflar canlanıyor

Gezi Parkı, Sultan Bayezıd Vakfına devredilmekle yalnızca park teslim alınmadı. Çok daha vahim bir durum karşısındayız; II. Mahmut’un başlattığı dinsel otoriteye karşı mücadelede yenik düştük. Şeyhülislamlığa giden yolda bir adım daha atıldı.

Mazbut vakıflar canlandırılıyor.

Dahası var; Hazine, belediye, özel idareler ya da köy tüzel kişiliği mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıklarının gizlice mazbut vakıflara devredilmeye başlandığı ortaya çıktı. Kamunun elinden alınan taşınmazlar Devlet İhale, Mer’a ve Orman Yasalarına uyulmaksızın, çok daha esnek kurallarla yönetilecek.

II. Bayezıd, Mazbut Vakıf olarak adlandırdığımız vakıfların yönetimini 1506 yılında kurduğu Şeyhü’l İslam Nezareti’ne vermişti. II. Mahmut, bunların hepsini, 1826 yılında kurduğu Evkaf-ı Hümayun adlı bir bakanlığa devretti. Gelir tahsil etme ve harcama yetkisi bu bakanlığa bırakıldı.

O güne değin, konaklarında oturup gelirleri toplayıp fetvalar veren şeyhülislamlar parasız kaldı. Kendilerine, yeniçeriliğin kaldırılmasıyla boşalan ağa konağı tahsis edildi ve böylelikle yaptıkları iş memuriyete dönüştü.

Yukarıdaki bilgileri Türkiye Diyanet Vakfı yayınları arasında Mart 1995 yılında basılmış “Dr. Nazif Öztürk’ün, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi” adlı kitabından öğrendim.

Kitapta bu üzücü durum şu sözlerle anlatılıyor (sayfa 76); “…hem mali hem de idari bağımsızlıktan yoksun kalan ulema, tarihte tek kişi yönetiminin sertliklerini yumuşatıcı, memleketin âli menfaatlerine ters düşecek kararların önlenmesi gibi denge unsuru olma özelliğini kaybetmiş, merkezi otoriteye bağlı bir memuriyet haline gelmiştir.”

Kitapta “ilhak edilmiştir”, “zapt edilmiştir” gibi sözcükler kullanılıyor. Malum vakfımız için zapt edilme sözcüğü tercih edilmiş; “1834’te …Yıldırım Bayezıd vakıfları Evkaf-ı Hümayün Nezareti tarafından zabtedilmiştir.”

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yüzlerce yıl öncesinde kurulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan vakıflar, soylarından gelen kimse kalmadığı ve mütevellileri de olmadığı için bir kül halinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönetimine bırakıldı.

Bunlara mazbut vakıf deniyor.

Kül halinde devredildiği belirtiliyor ama 500-600 yıl önce kurulduklarına, kimsesi olmadığına bakılmaksızın, vakıf senetleri ile taşınmaz kayıtlarının tutulmasına hep özen gösterildi. VGM de vakfiyelerinde yazılı amaçlarına uygun kullanmaya özen gösterdiğini söyler. Belki de bugünler içindir.

2008 yılında mazbut vakıfların taşınmazlarını ilgilendiren önemli bir adım atıldı. Vakıflar Yasası yenilendi ve şöyle bir kural konuldu; “Vakıf yoluyla meydana gelip, her ne suretle olursa olsun hazine, belediye, özel idareler, köy ve tüzel kişiliğin mülkiyetine geçmiş vakıf kültür varlıkları mazbut vakfına devrolunur.”

VGM, birkaç gün önce yaptığı araştırma sonucunda Gezi Parkının olduğu alanın Sultan Bayezıd Vakfının olduğunun anlaşılması üzerine yasa gereği mülkiyetinin devredildiğini açıkladı.

Bu bilgi iki nedenle ihtiyatla karşılanmalı. Üzerine III. Selim döneminde topçu kışlası yapılmış. Mülkiyet konusunun derinlemesine araştırılması gerekiyor.

VGM, 2004 yılında; “vakıflarla ilgili belgelerin derlenip bilgisayar ortamına alınması projesi” adlı bir ihale yaptı. Belgelerin işlenmesi işini “Sentim Bilişim Teknoloji Sanayi ve Tic. A.Ş. (pilot ortak) Sentim Yazılım Bilgisayar Çözümleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. (özel ortak); kontrol edilmesi işini de Hayat Yayıncılık, Yapım Eğitim Hizmetleri ve Ticaret Ltd. Şti.” üslendi.

Devlet Denetleme Kurulunun 2007 yılında yaptığı denetim sonucunda yazdığı raporda; yaklaşık on milyon belgenin işleneceğine vurgu yapılarak, gizli kalması gereken bilgilerin nasıl korunacağının sözleşmede belirtilmediği eleştirisi dikkat çekiyor.

Diyelim ki mülkiyet sorunu yok. Ama biz Osmanlı Padişahının umursamadığı mülkiyet konusunu neden Türkiye Cumhuriyeti’nin dert ettiğini sorgulasak iyi olur.

Mazbut Vakıfların taşınmazları nasıl değerlendiriliyor?

Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarında Osmanlı ve Selçuklu Döneminden günümüze 52 bin vakıf devrettiği belirtiliyor. Taşınmazlarının sayısı, değeri gibi bilgilere ulaşabilmek kolay değil.

Mazbut Vakıf taşınmazlarını, satıyorlar; kiraya veriyorlar, restorasyon, onarım ya da yapım-onarım karşılığında 49 yıla uzanan vadelerle kiraya veriyorlar. Uymakla yükümlü oldukları kurallar esnek olduğu için bu işlerde çok özgür olabiliyorlar.   

Sattıkları taşınmazlardan 2019 yılında 85 milyon, 2020 yılında 55 milyon lira olmak üzere son iki yılda yaklaşık 140 milyon lira gelir elde etmişler.

Kira gelirleri 2019 yılında 741 milyon; 2020 yılında 836 milyon olmak üzere iki yılda 1 milyar 577 milyon lira.

2003-2018 yılları arasında 621 taşınmaz verip 4343 Daire, villa, büro almışlar. 49 yıla değin uzayan kiraya verme karşılığında 587 taşınmaz üzerine ticaret, turizm, konut, akaryakıt istasyonu, yurt yaptırmışlar ya da restore ettirmişler.

Kira gelirlerinin yüksek oluşuna aldanmayalım. Hemen hepsi kent merkezlerinde kalmış, çoğu tarihi eser niteliğinde çok fazla sayıda taşınmazları var. Yukarıda sözünü ettiğim 2007 yılı DDK raporunda içler acısı bir durum olduğu görülüyor. Aradan geçen sürede düzelme olmuş mudur? Bilinmez.

Onu da bir başka yazıya bırakalım.