Bu yazıda Arap Baharı adı verilen süreçten edindiğimiz tecrübeler ışığında meseleye bakışı bazı sorular ile tartışmaya çalışacağım.

Kazakistan ve benzerlerini anlamak

Kazakistan’da yaşanan gelişmeler klasik tartışmayı da beraberinde getirdi. Yaşananlar halk hareketi / isyan / devrim mi, dışarının komplosu / darbe / renkli devrim mi, sınıfsal mı / değil mi? ABD Irak’a saldırdığında da buna benzer bir tartışma yaşanmış ve Saddam’dan dolayı ABD’nin saldırısını savunanlar çıkmıştı. Suriye süreci nereden, hangi kaynaktan gelirse gelsin tüm haber ve yorumlara kuşku ile bakmayı öğretti.

Kazakistan ile ilgili “bilgilere” bakınca yaşananların sadece dış güçlerin, ajanların işi olmadığı, zaten 2011’de yaşananlar gibi bir temelinin olduğu, ama Kazakistan için fırsat kollayanların da harekete geçtiklerini düşündüren işaretler taşıdığını görüyoruz. Ancak bu ikisi arasında bir şekilde (neden – sonuç ilişkisi içinde) bağ kurmaya çalışmak tamamen yanlış çıkarımlar yapmamıza neden olabilir. Dış müdahale nedeni ile isyanın haksız görülmesi ya da isyana sebepler nedeni ile dış güçlerin müdahalesinin olumlu karşılanması gibi.

Bu yazıda Arap Baharı adı verilen süreçten edindiğimiz tecrübeler ışığında meseleye bakışı bazı sorular ile tartışmaya çalışacağım. Bu yazının dışında iki okuma bir izleme önerim var.1

Nursultan Nazarbayev Kazakistan’ı kaç yıl yönetti?

-Nazarbayev Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1990’da cumhurbaşkanı oldu 29 yıl görevde kaldı ve 2019’da görevini devretti.

Kazakistan’da parlamento var mı?

-Evet var. Parlamento (Majlis) ve Senato var. İzin verilen birkaç siyasal parti parlamentodaki sandalyeleri paylaşmış durumda. 107 sandalyenin 76’sı Nazarbayev’in lideri olduğu Nur Otan partisinin. Geri kalanı birkaç partiye dağılmış durumda. Parlamento var ama cumhurbaşkanı başbakanı ve bakanları atıyor, görevden alıyor. Yani parlamento olmasının hiçbir anlamı yok.

Yasaklı partiler var mı?

-Evet var. Komünist ve sosyalistlerin de aralarında olduğu 8 parti yasaklanmış durumda.

Sendikalar baskı altında mı?

- Küresel Sanayi İşçileri Sendikası IndustriALL’un (Global Union) “Kazakistan sendika(laşma) hakkına saygılı olmalı”, “Kazakistan sendikalara saldırıları durdurmalı” ve “Kazakistan’da sendika lideri serbest bırakıldı” başlıklı bildirileri geçmişten günümüze sendikaların içinde bulunduğu duruma örnek oluşturuyor.

Bu bildirilerde sendikalar ve sendikacılara uygulanan baskılar, tutuklamalar, ev hapisleri, yeni sendikaların kurulması, bu sendikaların birlik oluşturabilme ya da birliğe katılma çabalarının engellendiği anlatılıyor ve Kazakistan devletinden sendikalara ve sendikacılara karşı baskıya son verilmesi isteniyor.

- Asgari ücret ne kadar?

2019’da yapılan zam ile birlikte yaklaşık 42500 KZT (yaklaşık 98 Dolar). Yani asgari ücretin asgari yaşam koşullarını sağlamaktan uzak.

- Kazakistan’da daha önce de olaylar yaşandı mı?

Petrol üretiminin yapıldığı Zanaözen’de çıkan olaylarda 16 kişi hayatını kaybetti. Yani Kazakistan’da geçmişten gelen bir öfke de var.

Kazakistan’da Rusya benzeri zenginler var mı?

- Eski Sovyet ülkelerinin hemen hepsinde aynı türden zenginler var ve bunlar çalışan sınıf arasındaki uçurum korkunç. Kazakistan’da da Sovyetlerin dağılmasından sonra fırsatçı zenginler türedi. Nazarbayev ve ailesi de dahil ülkenin nimetleri “elitler” tarafından paylaşılmış durumda. Dünyanın en önemli uranyum dahil hemen her türlü yeraltı zenginliğine sahip, petrol ve gazın bol miktarda olduğu Kazakistan’ın yıllık gayrisafi hasılası yaklaşık 560 milyar dolar (kişi başı gelir yaklaşık 20 bin Dolar). Bu hasıladan çalışan kesime düşen ise nerede ise hiç.

Yabancılar ülkeyi neredeyse ele geçirmiş durumda. Uluslararası dev şirketler ülkede ne kadar büyük yatırım varsa çökmüşler. Ülkede rüşvet, yolsuzluk almış yürümüş.

Bu türden yönetimlerde halk genellikle mutluymuş gibi yapar. Başkan ile sevinilir, milli takımla heyecanlanılır ancak alttan alta biriken bir öfke her zaman vardır. Bu öfke gününü bekliyor sessizce ve Lübnan’da olduğu gibi WhatsApp vergisi gibi “kıytırık nedenler ile” ortaya çıkıveriyor.

Batı bunun neresinde kısmına gelmeden önce dış şartları da yazmaya çalışalım.

Kazakistan özellikle gelecek düşünüldüğünde çok önemli bir konumda. Çin ile Avrupa arasında, Rusya’ya komşu, Hazar’da kıyısı var, Çin ile savaş yoğunlaştığında kavgaya ister istemez dahil olacak ülkelerin hepsi ile ama en önemlisi Çin ile komşu. Çin ise Kazakistan’daki en büyük yatırımcılardan birisi.

Batı için sadece Çin ile değil, hem Çin ile bağlantılı olarak hem de bağımsız olarak Rusya ile mücadelesinde de Kazakistan önemli cephelerden birisi. Ukrayna benzeri bir durum yaşanmadı ama Batı Kazakistan’ı Ukrayna yapma çabalarını her zaman sürdürecektir.

Bu açıdan Kazakistan Rusya için Ukrayna hatasına düşülmesine izin verilmeyecek bir ülke konumunda.

İç ve dış şartlar düşünüldüğünde yaşananlar şöyle özetlenebilir mi?

Kazakistan’da yaşananlar yaklaşık 30 yıl tek adam yönetiminde kalan ülkede özelleştirmeler ile birlikte sendikal faaliyetlerin nerede ise tamamen yok edilmesi sonucu uluslararası şirketlerin de dahil olduğu sermaye tarafından çalışanların sömürülmesi, halkın ulusal gelirden aldığı payın düşmesi, demokrasinin sağlanamaması, temel hak ve özgürlüklerin yaşanamaması, toplum üzerinde oluşan ağır baskının zaman içinde yarattığı öfkenin patlaması ve “pusuda bekleyen” dış güçlerin bundan faydalanmaya çalışmasının sonucudur.

Burada asıl kritik soru şudur: yıllardır yaşanan onca “renkli devrim” tecrübesine rağmen Doğu ülkeleri niçin kendi vatandaşını “dış güçlerin” kucağına atacak yönetim anlayışından vazgeçmez ve her seferinde olan kendi halklarına olur?

Putin “Kazakistan devletine yönelik tehdidi dış ve iç güçler yarattı” demiş. Dış güçlerin Rusya’yı çevreleme politikası aşikar da “iç güçlere” kendi halkını öfkelendirme konusunda maharetli yöneticiler de dahil mi?

Yaşananları sadece dış güçlere bağlamak, sokağı, fabrikayı, çalışanı, insanı yok saymak bu türden gösterileri, ayaklanmaları kanlı biçimde ertelemekten başka bir işe yaramıyor. Öfke bir süre sonra dönüyor dolaşıyor ve tekrar kendini gösteriyor. Tıpkı 2011’den sonra 2022’de olduğu gibi.