2021 yılı, bizde ve Dünyada, “Ayağa Kalk!”, “Artık yeter” sesleriyle kapanıyor, sokakta, meydanlarda, fabrikalarda.
Hazırız sıradakine, yollayın gelsin…

Hazırız sıradakine!

Öyle üç yüz altmış beş günler yaşadık ki son yıllarda, ve öyle birikerek ilerledi ki herşey, “yeni” kelimesi biraz tuhaf kaçıyor kanımca. Bu yüzden, “sıradaki” demeyi tercih ettim.

Türlü türlü belası, derdi, düzenbazlığı ile sıradaki yıl haldır huldur geliyor. Peki biz, işçiler ve emekçiler olarak, dünyada ve ülkemizde ne alemdeyiz? Dünyadan başlayayım.

Hatırlarsınız Kasım ayında Glasgow'da 26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı- COP26, düzenlenmişti. Bu köşede yazmıştım, adına “Taraflar Konferansı” denen bu buluşmada, küresel ısınmanın 1,5 derecenin altında tutulabilmesi için ülkelerin emisyonları nasıl azaltacağını belirleyen dönüşüm, uyum ve finansman ile ilgili kararlar alındı.

İşte uluslararası düzeyde, işçi sınıfının sendikal örgütlerinin 2022 hazırlıklarının başında da bu gündem geliyor. 140 ülkede, maden, enerji ve imalat sektörlerinde 50 milyondan fazla üyesi olan sendikalar birliği IndustriAll, önümüzdeki yıl için tüm ülkelerde devreye girecek COP26 sürecine karşı küresel ölçekte dayanışma ve mücadele örgütlüyor.

IndustriAll hazırladığı raporda durumu hicivli bir dille şöyle aktarmış: “Covid-19’u sevdiyseniz, iklim değişikliğine bayılacaksınız!..” Devamla diyorlar ki, pandemi krizinde gördüğümüz, tüm ülkelerin hükümetlerini koordinasyon içerisinde devreye girmek zorunda kalışı, iklim krizi için bir kostümlü provaydı, daha büyüğü geliyor.

Aman diyelim fena! Covid-19 pandemisinin haftalar içerisinde nasıl bir işçi sınıf hastalığına dönüştüğünü biliyoruz. Çalışanından işsizine, emeklisinden öğrencisine emekçi sınıfların pandemi bahanesiyle çalışma, eğitim, sağlık, kentsel yaşam gibi temel haklarının tırpalandığını biliyoruz. Provası bu idiyse, kendisinin nasıl bir boyutta olacağını düşünün artık.

2022 için küresel ölçekte sendikalar buna hazırlanıyorlar. Özellikle küresel ısınmayı azaltmaya dönük dönüşümün odağında bulunan, enerji, maden ve imalat sektöründe işçiler, geleceklerinin yeniden düzenlenmesinde doğrudan taraf olma niyetindeler.

Bir başka geniş kapsamlı hazırlık da hizmetler sektöründe var:

Öncelikle Güneyinden Kuzeyine, İran İslam Cumhuriyetinden, Birleşik Krallık’a, Ürdün’den Arjantin’e, istisnasız tüm kapitalist ülkelerde eğitim emekçileri, birebir aynı saldırı başlıklarına: piyasalaştırma, düşük ücret, düzensiz ve ağır çalışma koşulları, örgütsüzleştirme ve mesleki değersizleşmeye karşı ayaktalar. Sağlıkta da durum benzer.

Geçtiğimiz aylarda, ABD’de milyonlarca sahne ve set emekçisi, sendikaları aracılığıyla çalışma koşullarının iyileşmesi ve emeklerinin gerçek karşılığını alabilmek için eylemdeydi. Aralık ortasında da Medya, Eğlence ve Sanat sektörü Küresel Sendikal Birliği, UNI-MEI, “Sahne arkasındakiler olarak onurumuzu talep ediyoruz” sloganıyla küresel eylemlilik planlarını açıkladı.

Hizmetler içerisinde, yine tüm kapitalist ekonomilerde son on yılda yaygın olarak belirmiş, kısa süreli, geçici, esnek çalışan emekçiler var. Taşerona bağlı, süreli sözleşmeli, çağrı üzerine ya da bağımsız çalışan (freelance) olarak istihdam ediliyorlar. İngilizcede “gig” çalışanlar deniyor bu insanlara, yani sahne işine benzetiliyor, çıkarsın çalarsın inip paranı alırsın, sonrası belirsiz.

Motokuryeler, bisikletli kuryeler, Uber şoförleri, kendi adına çalışan iletişimciler, kod yazıcılar ve daha birçok meslek var bu alanda. Bu emekçiler de küresel ölçekte ayaktalar. Dünyanın yine hemen her yerinde, bağımsız çalışan yakıştırmasıyla güvencesiz ve düzensiz çalıştırılmaya, düşük ücret, mobbing, ağır ve tehlikeli çalışma tehditlerine karşı dayanışmaya ve örgütlenmeye devam ediyorlar.

Örneklerini verdiğim geniş sektörlerin yanı sıra bir de dev küresel sermaye yaratıklarına karşı mücadele eden yüzbinler var. Küresel ölçekte Amazon, Apple, Starbucks emekçileri bu dev yaratıkların her bir kolunda ayrı kavgadalar.

Son olarak da tekil ülkelerin kendi içerisinde yürüyen mücadele ve direnişleri hatırlayalım. Bizlere umut ve güç veren Hindistan emekçilerinin yüz milyonlarla sokağa dökülüşünün arkasındaki örgütlü itki zihinlerimize kazındı bir kere. Özelleştirmelere, ülke kaynaklarının sermayeye peşkeş çekilmesine, yoksullaşmaya, örgütsüzleştirmeye karşı sokaktaydı orada milyonlar. Tıpkı daha geçen hafta İtalya’da, ondan önce Yunanistan’da, Kanada’da, Kolombiya’da sokaklara dökülen onbinler gibi.

Bize gelince.

Yukarıda sıraladığım ve tüm Dünya’dan örneklediğim kavga başlıklarının herhangi birinin Türkiye’de olmadığını söyleyebilir miyiz? Piyasalaşma, özelleştirme, yoksullaşma, güvencesizleşme, örgütsüzleştirilme…Tek biri için “aman bize ne elalemin derdi bunlar” diyebilir miyiz?

Eksiğimiz yok, belki fazlamız var.

Bizde de, bakın işte metal sanayi işkolunda on binlerce işçi ayakta yılın şu son günlerinde, 2022’de greve hazırlanıyorlar. Kararlılar, öfkeliler.

Eğitim emekçileri haftalardır direnişte, eylemde, daha iki gün önce toplu iş bıraktılar. Değersizleşen meslekleri, düşen gelirleri, piyasalaşan okulları, gericileşen ve elimizden kayıp giden eğitim hakkı için ayaktalar.

KPSS mülakat düzenbazlığı aracılığıyla tüm eğitimleri, bilgi birikimleri pişkinlikte sınır tanımayan gericilikle iç edilen, geleceklerine el konulan genç emekçiler isyandalar. Öfkelerini dayanışmaya ve direnişe dönüştürmeleri yakındır.

Motokuryeler, tanımsız güvencesiz çalışan iletişim emekçileri, ağır çalışma koşullarının altında ezilen market çalışanları, örgütlenmekte direnen tekstil, gıda, nakliyat emekçileri, Türkiye’de de tıpkı Dünyada olduğu gibi hareketleniyorlar, hazırlanıyorlar.

2021 yılı, bizde ve Dünyada, “Ayağa Kalk!”, “Artık yeter” sesleriyle kapanıyor, sokakta, meydanlarda, fabrikalarda. Hazırız sıradakine, yollayın gelsin…