'AKP’nin katkısı devletle mafyayı birbirinden ayıran yasallığı bütünüyle ortadan kaldırmış olmasıdır. Mafya bir güç düzenidir. Artık tanık olduğunuz şey devlet mafyası veya mafya devletidir.'

Devlet mafyası

Mafya nedir? Her şeyden önce bir devlet modelidir. Tıpkı devlet gibi büyük paralara hükmeder, silahlıdır, içine girip çıkmak kurallara bağlıdır, hiyerarşiktir, istediğini yaptırmak için zora başvurabilir, kendi hukuku vardır. “Cosa Nostra” (Sicilya mafyası) ile ilgili bir çalışmada bu şöyle ifade ediliyor: “Mafya bir güç düzenidir. Gücün ifadesini, gücün eğretilemesini, gücün patolojisini taşır. Mafya, ‘devlet’in trajik bir şekilde yeteriz kaldığı topraklarda, devletin yerine geçer. Onun işini görür. Mafya bir ekonomik düzendir. Öteden beri karanlık eylemlerle bağlantılıdır, düzenli bir verim ve kazanç sağlar. Mafya, bir suç örgütü olarak Sicilya değerlerini kullanır ve onları da aşar. Hemşerilik anlayışının erimeye yüz tuttuğu, bir topluluğa bağlı olma gereksiniminin güç kazandığı bir dünyada, mafya, gelecek umudu veren bir modeldir.” Demek mafya deyince basit bir suç organizasyonunda söz etmiyoruz, devlete yakın bir sosyal organizmadır. 

Tarihlerinde “iş birliği” de var. Amerikan ordusu ve donanması Sicilya çıkarmasına hazırlanmaktaydı. Stratejik Hizmetler Bürosu (OSS, CIA’nın babası) bölgede beşinci kolu oluşturmakla görevlendirildi. Bu kol çıkarma kuvvetlerini karşılayacak ve hedeflerine varmalarında rehberlik edecekti. 1943’te, savaşın ortasında, buluştular. OSS, başta Lucky Luciano olmak üzere New York’ta yerleşik Sicilya asıllı mafya babaları ile masaya oturdu, pazarlık yaptı. Sonuçta yerel mafyanın rehberliğinde adaya çıktılar, başarı kazandılar. Mafya sayesindedir. 

Tabii bu hizmetin karşılığı da vardı. Amerikan ordularını karşılayan mafyozlardan Sicilyalı “baba” çelimsiz Calogero Vizzini, komutana bu işte rol üstlenen “şerefli insanların” bir listesini verdi. Amerikan karargâhı listede adı geçen “mafioso”ları adanın çeşitli kent ve kasabalarına belediye başkanı olarak atadı. Hatta Don Calogero’ya Amerikan ordusunun “onursal albayı” rütbesi verildi. Haliyle İtalya’da “Birinci Cumhuriyet” döneminde Sicilya mafyası şaşırtıcı bir dokunulmazlığa sahipti. Komünizme şiddetle karşı olan babalar Roma yöneticileri tarafından gözetilmesi gereken kişiler olarak görülüyor ve sadık müttefikler olarak değerlendiriliyorlardı. Bu iş birliği siyasi olarak faydalıydı da. 1945’ten 1992’ye kadar ülkeyi yöneten Hıristiyan Demokratlar, babalarla olan yakınlıkları sonucunda, ülkenin güneyinden rahat çoğunluklar çıkarttı. Böylece devlet mafyalaşırken, mafya da devletleşmişti.

Örgütlenmede ikinci ayak kurumsal dindi. Kontrgerilla örgütlenmesi faaliyet gösterdiği bütün ülkelerde mafyanın yanı sıra dinsel gericiliği ve faşist paramiliter kuruluşları büyük bir dikkatle örgütlemiş, cepheye sürmüştür. İtalya bir laboratuvardı, mafya, sağcı paramiliter örgütler ve Vatikan aynı örgüt içinde bir araya getirilmişti. CIA marifetiyle Faşist Mussolini döneminin polis teşkilatını yeniden örgütleyerek yeni çeteler yarattılar. Bunları kontrgerilla konseptine göre eğittiler, birçok terörist eylemde kullandılar ve bütün bu eylemleri istinasız solun üstüne yıktılar. Sonradan Gladio diye ünlenen bu kuruluş ABD’ye bağlı bir “gölge hükümet”ti. Komünistlerin iktidara gelmesi durumunda mevcut hükümet devrilip ülke yönetimi onlara devredilecekti. Bu yüzden milyonlarca dolarlarla ifade edilen kara para Gladio ve P-2’nin emrine verildi. İtalya, Süper NATO için bir laboratuvar haline bu yöntemlerle getirildi. Aslı devlet mafyası veya mafya devletidir.

***

CIA, bu paralel örgütü İtalya’yı istikrarsızlaştırma ve terörize etmenin yanında dış operasyonlarda da kullanmıştı. Özellikle Vatikan aracılığıyla Polonya’da sosyalist rejimi yıkmak için operasyonlar yapılmış, bu amaçla "Dayanışma Sendikası”na milyonlarca dolar aktarılmıştı. Dayanışma’nın Semizdat’ı- yeraltı basını- Amerikan dolarlarıyla finanse edilmişti. Her şey Komünizmi engellemek içindir. 

Tabii karanlığa sığınmanın yan etkileri de vardı. Vatikan bu operasyon nedeniyle cinayet ve suikastlarla tanıştı. Operasyona karşı çıkan “sol eğilimli” Papa I. Paul bu makamda ancak 33 gün kalabildi ve “ani bir şekilde” öldü. Yerine gelen Papa II. Jean Paul Polonyalıydı, operasyonu destekledi. Skandal ortaya çıkınca çekimser kaldı ve vuruldu. Vuran bir başka Gladionun adamıydı, tetikçi Türkiye’den getirtilmişti. Devlet mafyası aynı zamanda uluslararası bir yapılanmadır.

***

Bizde mahalle arası kabadayılığı olarak başladı, uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla büyüyüp serpildi. Sonra onların da yolu devletle kesişti. Mafya 12 Mart darbesinden bu yana yarı resmi bir organizasyondur. 

Bu organizasyonu devlete bulaştıranlar ve devletle buluşturanlar Şükrü Balcı, Hiram Abas, Mehmet Ağar ve Mehmet Eymür gibi devlet görevlileridir. Her biri MİT’in ve Emniyet’in etkili şahsiyetleriydi. Bir yandan mafyanın iş ve ilişkilerinden yararlandılar, öbür yandan tıpkı İtalya’da olduğu gibi Komünizm tehlikesine karşı fiili bir güç odağı olarak cepheye sürdüler.  

Haliyle İtalya’da veya Türkiye’de, bu tarihe değin ne varsa bir şekilde CIA ile bağlantılıdır. Bu bağlantıyı eski CIA Ajanı Philip Agee şöyle anlatıyor: “CIA uzun yıllardan beri Milli İstihbarat Teşkilatı ile çok yoğun bir işbirliği içindedir. Bu örgütün eğitimi; ilerlemesi ve donatılmasını CIA sağlar. CIA’nın Türkiye’deki görevi ‘Doğu Bloğu ülkelerinin misyon ve operasyonlarını’ kontrol etmek, bu ülkenin NATO ile bağlarını güçlendirmek ve ‘Amerika’nın kapitalist hegemonyasının’ devamını sağlamaktır. Tabi bu arada her yerde olduğu gibi ‘Komünizm ve aşırı sol hareketi kontrol ederek’ ABD çıkarları için tehlikeli hale gelmelerini önlemektir.” Sadece MİT değil, emniyet teşkilatı ve ordu da CIA’nın yakın ilgi alanındadır. İstihbaratçılar, generaller, polis şefleri onlar tarafından eğitilmekte ve yönlendirilmektedir. Bu yüzden her NATO ülkesinin bir P-2’si ve her NATO ülkenin bir Milli Güvenlik Komisyonu vardır. Ve elbette “paralel bir örgütlenme”dir bu, yasadışıdır, tek merkezden yönetilmektedir ve bilinmeyen bağlılıkları vardır. İtalya’daki karanlık eylemlerin içinde Mehmet Ali Ağca gibi bir şaşkına rastlamamız işte bundandır. 

***

Devletin ve onun silahlı güçlerinin halkla ilişkilendirilmesi Büyük Fransız Devrimi ile birlikte oldu. Bugün dünyanın ezilen ve sömürülen yoksul halkları o devletle değil, onun “modern” bir haliyle karşı karşıya. Düzenin bekasını sağlamak “karşı devrim”in ülke içinde ve dışında örgütlenmesini zorunlu kılıyor çünkü. Devletin “modern” haline damgasını vuran bu sınıfsal ihtiyaç, artık karşıdevrimci olan bir sınıfın varlığının sürdürülmesi ve korunmasıdır. Haliyle mafya ve kirli işleri devlet için zararlı bir faaliyet olmaktan çoktan çıkmıştır.

Düzenin mafyalaşmasının doruğuna ulaştığı bu “modern zamanlarda” dünya üzerinde istihbarat örgütlerinin bilgisi ve kontrolü dışında uyuşturucu ticareti yapılamayacağı tartışılmaz bir gerçek olarak kabul görüyor. Kapitalizmi yöneten kâr hırsının en çıplak biçimi olan “kirli işler” yeni ve verimli bir sektördür. Bu yüzden “Killerkapitalizmus” (katiller kapitalizmi) kavramı siyasal-iktisat literatüründe yerini aldı. Önüne çıkan kim olursa olsun öldürürler. CIA, artık şaka yollu olarak “Cocaine Import Agency” olarak anılıyor. Burjuva devletin modern halidir!

Ve en nihayet bütün dünyanın halkları, devlet şemsiyesi altında toplanmış organize suç şebekelerinin tahakkümü altındadır. Ulusal örgütlerde faaliyet gösteren şebekelerin uluslar ötesi bağlantıları vardır, kendi halkları ile mücadele içinde oluşları ile bu konumları birbirleriyle örtüşmektedir.

***

Yakın Türkiye tarihine bir de böyle bakmakta fayda vardır. “Siyasi bilincin ekonomik gelişmenin önüne geçmesinden” endişelenen darbeciler 12 Mart’ta arayıp mafyayı bulmuş, onlarla karanlık anlaşmalar yapmıştır. 12 Eylül’den sonra mafya devletin içindedir. 1. MİT Raporu, gerçekte devlet-mafya ilişkileri raporudur. Susurluk’ta ortaya çıkan devlet ile mafya arasındaki zina ilişkisidir. Türkiye’de devletten ayrı veya bağımsız bir mafya yoktur. Hepsi devletin himayesinde iş görür, ceplerinde devletin pasaportlarını taşır, devletin ihtiyacı olduğunda koşmaları ondandır. 

Geldik bugüne. Alaattin Çakıcı, Sedat Peker veya Kürşat Yılmaz da devletten ayrı varlıklar değildir. Yaygın tabirle “Ülkücü Mafya”, 1990’lı yıllarda Kürt kökenli mafya yerine, onlardan boşalan yerleri tutsunlar diye bu göreve devlet eliyle atanmışlardır. Köksüzdürler, atanmıştırlar. 

AKP’nin katkısı ise devletle mafyayı birbirinden ayıran yasallığı bütünüyle ortadan kaldırmış olmasıdır. Mafya bir güç düzenidir. Gücün ifadesini, gücün eğretilemesini, gücün patolojisini taşır. Mafya, “devlet”in trajik bir şekilde yeteriz kaldığı topraklarda, devletin yerine geçer. Onun işini görür. Mafya bir ekonomik düzendir… Hukukun yokluğunda devlet ile aralarında bir fark kalmaz, ayırmak imkansızlaşır. Artık mafya yoktur, tanık olduğunuz şey devlet mafyası veya mafya devletidir.