'Türkiye Cumhuriyeti'ni başkanlık sistemi kurgusuyla tasarlayan 12 Eylül paşası Kenan Evren bile DDK’yı böyle kullanma lüksüne sahip olamadı.'

Devlet Denetleme Kurulu'nun olağanüstü yetkileri

Millet İttifakı, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” için olduğu belirtilen bir Anayasa üzerinde uzlaşmaya çalışıyor. Konu başlıklardan biri de Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) yapısı: Meclis'e bağlanmasını istiyorlar.

Oysa Meclis'e bağlı ve onun adına denetim yapan, çok daha örgütlü, Osmanlı’yı da saydığımızda 160 yıllık deneyimi olan Sayıştay var. Düzgün bir denetim isteniyorsa uzlaşı masasına Sayıştay yatırılmalı.

Kısa bir tarihçe

12 Eylül'den daha beter günler yaşıyoruz. Toplum henüz diriydi, tepki veriyordu ve bu durum cuntacıların pervasızca davranmasına engel oluyordu. Emperyalizme teslimiyet, emek düşmanlığı ve gericilik 40 yılda çok yol aldı. Alınan yolu, DDK’nın son yıllardaki dönüşümü üzerinden izleyelim. Önemli ipuçları sunuyor.

Son söyleyeceğimizi önce söyleyelim; Türkiye Cumhuriyeti'ni başkanlık sistemi kurgusuyla tasarlayan 12 Eylül paşası Kenan Evren bile DDK’yı böyle kullanma lüksüne sahip olamadı.

DDK, Milli Güvenlik Konseyince 1981 yılında çıkarılan 2443 sayılı Yasayla; “Yönetimin hukuka uygun, düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla…” kurulmuş; 1982 Anayasası'nın 108. maddesinde yer verilerek Anayasal bir nitelik kazandırılmıştı.

Biri başkan, 9 üyeden oluşan Kurul, Cumhurbaşkanınca verilen inceleme, araştırma ve denetleme görevlerini yürütürdü.

Görev kapsamı oldukça geniş tutulmuştu. Kamu kurum ve kuruluşlarında; bankalarda; işçi-işveren örgütlerinde; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında; kamuya yararlı derneklerde görevlendirilebiliyordu. 1999 yılında yapılan değişiklikle vakıflar da kapsama alınmıştı.

Kamu kurumlarından geçici olarak müfettiş, araştırmacı ve diğer uzman personel isteyebiliyor; sözleşmeli personel çalıştırabiliyordu.

12 Eylül cuntasının Başkanlık Sistemi tasarımlarından biri olarak yapılandırılmasına karşın, 'görevden almak', 'soruşturma yapmak' gibi yetkileri yoktu.

Kurulda son biçimi verilen raporlar, Cumhurbaşkanının onayı alındıktan sonra Başbakanlığa ve ilgili kurumlara gönderiliyordu. Yasada; “incelenmesi, teftişi, tahkiki veya dava açılması istenilen konular en geç 45 gün içinde gereği yapılmak üzere Başbakanlıkça yetkili mercilere intikal ettirilir. Sonuçtan Başbakanlık aracılığı ile Cumhurbaşkanlığına bilgi verilir” yazıyordu.

Ne Kenan Evren ne de daha sonra gelen Cumhurbaşkanları, Abdullah Gül dönemine değin, kuruluş yasasına aykırı sonuçlar doğurabilecek görevler vermedi.

Abdullah Gül, Madımak katliamı; Hrant Dink; Turgut Özal; Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümlerinin araştırılmasıyla görevlendirdi. Oysa bu nitelikteki görevlerin polis, müfettiş, yargı yetkileri kullanılmadan başarılamayacağı çok açıktı. Ancak yine de kamuoyunda bir beklenti oluştu. Belki de görevlendirmenin gerçek amacı buydu.

Abdullah Gül dönemindeki gariplikler bunlarla sınırlı kalmadı. Üniversiteler ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının incelenmesi sonucunda düzenlenen iki rapordaki bulgular mizah sınırlarını zorlayacak nitelikteydi.

Üniversite özerkliğinin konu alındığı 2009 yılında yayımlanan raporda özetle şunlar yazıyordu; “…1982 Anayasasıyla YÖK kurulmuş, üniversiteler devletin gözetim ve denetimi altına alınmış böylelikle üniversitelerin özerklik sorununa çözüm getirilmiştir…”

Meslek örgütleri raporunda ise vahim sonuçları olacak öneriler sıralanmıştı. Özetle şunlar yazılıydı: "…Anayasal güvenceleri kaldırılsın… tek tip yasa ile yönetilsin… gelirlerine müdahale edilsin…" TMMOB bu raporla ilgili eleştirilerini; “Cumhurbaşkanlığı DDK Meslek Örgütleri Raporu üzerine TMMOB Görüşü” adı altında, alaycı bir üslupla kitaplaştırdı.

Tayyip Erdoğan’ın ilk dönemi: Paralel Yapı'yla mücadele

DDK Raporları, varsa gizlilik içeren konular karartılarak, Cumhurbaşkanlığı sitesinde yayımlanırdı. Tayyip Erdoğan döneminde vazgeçildiği gibi önce yayınlananlar da kaldırıldı.

Tayyip Erdoğan’ın, 2016 ve 2017 yıllarındaki iki açıklamasındaki sözlerinden, paralel yapı ile mücadelede aktif olarak görevlendirildiğini öğrendik:

26 Ocak 2016 tarihinde kaymakamlara şöyle seslendi;

“Paralel yapıyla mücadele çalışmaları, gerek Millî Güvenlik Kurulumuz, gerekse Devlet Denetleme Kurulumuz aracılığıyla yakından takip edilmektedir. Şu anda bana bağlı olarak çalışan Devlet Denetleme Kurulu en öncelikli görevi budur, her kurumumuzu denetleyeceksin her kurumda bu tür kim varsa tespit edip hemen yargıda bunlar için süreci başlatacaksınız diye talimatımı verdim.”

21 Haziran 2017 günü de STK yöneticilerine şunları söyledi; 

“Cumhurbaşkanlığında Devlet Denetleme Kurulunu tamamıyla bu işle görevlendirmiş bulunuyorum. Devlet Denetleme Kurulu'nun dışında da ayrıca yine görevlendirdiğim arkadaşlarım var. Başdanışmanlarım, onlar İstanbul ve Ankara’yı kendi aralarında paylaşmış durumdalar ve orada da yargının devam eden sürecini takip ediyorlar.”

Yeni Anayasa sonrası: 'Cumhurbaşkanına bağlı üst denetim organı'

DDK, yeni Anayasaya uyum için çıkarılan 703 sayılı KHK ile kaldırıldı. 15 Temmuz 2018 günlü, 5 sayılı CB Kararnamesiyle, “Cumhurbaşkanlığına bağlı üst denetleme organıdır” unvanı verildi; "soruşturma", "görevden uzaklaştırma" ve daha nice olağanüstü yetkilerle donatılarak yeniden kuruldu. Görev ve yetkiler CBK ile düzenlendiği için yasa çıkarmaya gerek olmaksızın CBK’larla değiştiriliyor. 

İdare Hukuku'nda “organ” sözcüğü, yasama, yargı ve yürütme için kullanılır. Bilerek kullandılarsa haberimiz olmadan yeni bir güç-erk oluşturdular demektir.

Kamu kurumlarının örgüt yasalarında da “organ” sözcüğü, yönetim kurulu, teftiş kurulu, personel müdürlüğü gibi birimlerini anlatmak için kullanılır. Bu amaçla kullandılarsa eğer aklımıza ister istemez başka sorular gelir: üst denetleme organıysa altları da olmalıdır.

Bu sorunun yanıtı belki de Kararnamenin 21. maddesinde gizlidir. Kamuda ne kadar teftiş-denetim-rehberlik gibi kurul varsa hepsinin DDK’ya bağlandığı anlaşılıyor; “Kurul, üst denetleme organı olarak (…) teftiş kurullarının inceleme ve soruşturma faaliyetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar ile(…) ilke, yöntem ve standartlarını belirler ve yayımlar.”

DDK’ya tanınan yetkilerin bu düzeylere ulaşmış olmasından anlıyoruz ki; hiçbir kuruma/görevliye güvenilmiyor inisyatif kullanmasına izin verilmiyor. Ve herkes birbirini gözlüyor/ denetliyor.

DDK’ya yurt dışı görevi

Kararnameyle; “Antlaşma veya sözleşmelerdeki esaslar çerçevesinde uluslararası kuruluş ve örgütlerde inceleme ve araştırma yapmak…görev alanıyla ilgili katkı sağlamak…gerektiğinde koordine etmek…” sözleriyle anlatılan görevler verildi. Bir denetim kuruluna böyle görevler verilmesi pek alışılmış bir durum değil. AB, DB, IMF gibi kuruluşlar ülkelere kullandırdıkları fonların kullandırılmasını denetliyor ya da denetlettiriyor. Birçok ülkeyle ikili anlaşmalar yapılıyor, onların nasıl yürütüldüğünü izlemek ve gerektiğinde müdahale etmek gibi bir amaçla mı böyle yetkiler verildi; anlamak kolay değil.

18 Ağustos 2021 günlü 82 CBK ile kapsam genişletildi- yetkiler artırıldı

DDK’nın yetkilerinde 18 Ağustos 2021 günlü 82 sayılı CBK ile iki önemli ek yapıldı.

Yetki, kooperatifler ve birlikler ile vakıf, dernek, meslek kuruluşlarının kurduğu ortaklıklarını-iştiraklerini kapsamıyordu. Bundan böyle denetleyebilecek. İkinci ek bunu tamamlıyor: geçici olarak DDK’da görevlendirilen denetçiler, denetim yaptıkları kurumdaki müfettişlerin yetkilerini kullanabilecek; soruşturma yapabilecek ve görevden alabilecek.

TMMOB, TTB, barolar gibi meslek örgütlerinde kayyım günleri geliyor olmasın sakın!