Bir şehrin merkezinde binlerce insanın yaşadığı koskoca bir mahalleye çöküldüğüne ilk kez buradan, bu yazıyla tanık olacağınızı düşünüyorum. 

Böylesi ne görüldü ne de duyuldu; koskoca bir mahalleye çöküyorlar...

Marinaya, otele, koya, bankaya, şirketlere ya da birilerinin servetine çöküldüğünü görüp duymuş olabilirsiniz ama bir şehrin merkezinde binlerce insanın yaşadığı koskoca bir mahalleye çöküldüğüne ilk kez buradan, bu yazıyla tanık olacağınızı düşünüyorum. 

27 Aralık 2021 tarihinde 'Bir çökme hikayesi' başlığıyla burada yayınlanan yazıma, "Türkiye'nin dört bir yanında benzeri yaşanan hikayelerden birine, biraz da içinde barındırdığı ironiye binaen yer vereceğim" diye başlamıştım.

Kısaca özetleyecek olursam;

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın (Adana'nın Yüreğir ilçe belediyesinin katkılarıyla) hazırlatıp 23.09.2021 tarihinde askıya çıkardığı 'kentsel dönüşüm' uygulama planı, % 43'lere ulaşan  düzenleme ortaklık payı (DOP) kesintisi yapılması gibi sebeplerle bölge sakinleri arasında infiale yol açmış ve neredeyse bütün hisse sahipleri buna resmi olarak itiraz etmişti.

Adana'nın en değerli lokasyonlarından birinde; bir yanı göl, bir yanı nehir ve diğer yanı sulama kanalıyla çevrili 29 hektarlık kupon arazi niteliğindeki bir mahalleye (Köprülü mahallesi) Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Mütevelli Heyet Başkanı olduğu bir vakfın göz diktiğini, ilk saldırının (şimdilik) bertaraf edilse de tehlikenin devam ettiği yönünde uyarmıştım.

Saldırı sürüyor

Gözlerini rant ve para bürüyenlerin vicdanları kararmış gibi görünüyor, çünkü yakın zamanda yeni bir çökme, saldırı hamlesi daha gerçekleştirildi.

Bir önceki (23.9.2021 tarihli) askıya yapılan itirazlar (sadece plandaki ilkokulun yeri değiştirilerek) kısmen dikkate alınmış olsa da plan, ana hatlarıyla bir değişiklik yapılmadan ikinci kez (07.03.2022 tarihinde) tekrar askıya çıkarıldı.

Başta dernek çatısında örgütlü olanlar olmak üzere vatandaşlar büyük bir ekseriyetle buna karşı da itiraz dilekçesi vererek, dayatılan yeni planın da kabul edilemez olduğunu ve haklarına sahip çıkacaklarını gösterdiler.

Peki, Selanik göçmenlerinin, Kozanlı ve Kadirlili köylülerin, Andırın sakalarının, Niğdeli bahçe işçilerinin Adana'ya gelerek alın terleriyle temellerini kazıp, boyasız sıvasız başlarını soktukları bu evlerin üzerinde olduğu ve zaman içerisinde değerlenen bu arsalara kimler el koymak istiyor?

Süreç, Bakanlar Kurulu'nun 02.09.2013 tarihli kararıyla, mahallenin afet riskli alan ilan ettirilmesi ile başlatıldı.

Hikayenin başlangıcı olarak bu tarih önemli, çünkü, bu kararın alınması için gerekebilecek (heyelan, kayma, çökme, sel, taşkın gibi) hiçbir doğal afet sebebi yok. Ama bu kararın alınması, afet risk ilanı gibi tüm yetkilerin belediyelerden alınıp Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na geçmesi demek. Aslında bu kararla, vatandaşların uğradıkları haksızlığı dile getirip, haklarını aramak için ulaşabilecekleri belediyeler devre dışı bırakılmış oldu.

Plan ve imar yetkisi belediyelerden alınıp Ankara'ya (Bakanlığa) verilince, ilk önce Turkmall ve Fladelfia şirketleri ile Diyanet Vakfının inşaat şirketi KOMAŞ birlikte devreye girerek dosyayı Bakanlık nezdinde takip etmeye başladılar. Mahallede hak kaybını önlemek için örgütlenen derneğe de çeşitli vaatlerde bulunarak 06.07.2018 tarihinde iş ve temsil sözleşmesi imzaladılar.

Sözleşmede yer alan hükümler yerine getirilmeyince, dernek, sözleşmenin bitim tarihine takriben 20 gün kala sözleşmeden çekildiğini noter aracılığıyla hem Bakanlığa hem de taraflara yasal yollardan bildirdi. İlerleyen süreçte taraflar arasında bir kez daha sözleşme imzalansa da, sözleşmede yer alan hükümler yerine getirilmeyince, o sözleşme de süresi dolunca dernek tarafından feshedildi ve fesih bakanlık dahil ilgili tüm taraflara resmi olarak bildirildi.

Tüm bu olup bitenlere rağmen Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, yetkisi ile iptal edilen şirketin planlarını, hiçbir hukuki dayanağı olmadığı halde ve tüm itirazlara karşın yeniden askıya çıkardı.

Bu noktada sorulması gereken soru şu; Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, bu açıkça hukuksuz işleme neden devam ediyor?

İkinci soru Yüreğir Belediyesi'ne: yukarıda anlattığım işlemlerin hukuka aykırılığı açıkça ortada. Bu el koymaya binlerce vatandaş resmi yollardan itiraz ettiği ve hukuki sonuç beklendiği bir süreçte Belediye sınırlarınız içinde (Fladelfia şirketi satış ofisi inşaatı sürüyor) yaşanan mağduriyetin önüne set çekmeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü soru da Büyükşehir Belediyesine: Koskoca mahalleye zorla el koyuluyor. Bu haksız ve hukuksuz işlem karşısında neden suskun kalıyorsunuz? Binlerce vatandaşın mağdur edilmesinin önünde hangi engeliniz var?

Başa dönecek olursak; Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, yetki belgesi olmayan ahbap firmaları muhatap kabul ederek onlarla birlikte imar planları hazırlamamalı ve yoksul vatandaşların mülklerine çökülmesine aracılık etmekten uzak durmalı.

Türkiye'de hukukun çevresinden dönmenin alışılageldik bir hâl aldığı malum, ancak apaçık hukuksuzlukların, üstelik de böyle ayan beyan, belgeli kayıtlı olarak yapıldığı zaman yapanların yanına uzun vadede kâr kalmama gibi bir huyları olduğu da unutulmamalı.

Dolayısıyla, yasadışı süreci başlatan, sürdüren, sessiz kalarak bunu göz yuman, bizim görev ve yetkimiz dışında diyerek de haksız ve hukuksuz işlem yürüterek koskoca mahalleye çökmeye çalışanlara karşı Sayın Bakan Murat Kurum, Sayın Vali Dr. Süleyman Elban, Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar ve Yüreğir Belediye Başkanı Sayın Fatih Kocaispir'i buradan uyarıyorum.

Bu tür dosya takipleri, ahbap çavuş ilişkileri başka yerlerde ne kadar ve nasıl sineye çekiliyordur bilemiyorum ama, bir Adanalı ve Adana'yı Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil etmiş bir vatandaş olarak bu işin tüm paydaşlarına bu hatırlatmayı yapmayı görev bilirim.