'ABD Rusya–Çin ile her alanda rekabeti arttırmak için sadık müttefik arayışını sürdürüyor. Bu gezi sadece Ortadoğu’daki pozisyonunu tazelemek için değil küresel gelişmeleri de hedefleyen bir geziydi.'

Biden’ın Cidde fiyaskosu

ABD Başkanı Biden Ortadoğu seferini tamamladı. Görüşmeler dizisinin bir bölümü gizliydi, o toplantılarda neler konuşuldu, hangi kararlar alındı önümüzdeki dönemde atılacak adımlardan anlaşılır. Ancak tarafların açıklamalarına bakacak olursak şimdilik istediği sonucu alamadığı görülüyor.

Biden’ın Cidde’de temasları sonrasında yaptığı açıklamalar ile başlayalım. Beklentiler “daha ciddi” birtakım konularda açıklama yapılmasıydı ancak başarı olarak lanse ettiği başlıklar sıradan sayılır.

Biden ilk olarak Suudi Arabistan’ın İsrail uçaklarına hava sahasını açtığını belirtti ve bunun “normalleşme” için önemli olduğu vurgusunu yaptı. Bu vurguyu yapma ihtiyacını hissetmesi bile Biden’ın “diğer konularda istediğimizi alamadık, bununla idare edin” demiş olmasıdır.

Düşünün ABD Başkanı Ortadoğu’ya geliyor ve iki bölge ülkesi arasında sivil uçuşlara hava sahasının açılmasını sağlıyor. Eh, gerçekten büyük başarı. Bu kararın önemli sayılması ancak ileride normalleşmenin olması ve dahası İsrail’in askeri uçaklarına hava sahası izni verilip verilmeyeceğine bağlı. O zaman zaten başka gelişmelerden bahsediyor olacağız.

Biden Mısır’ın bir süre önce Suudi Arabistan’a devrettiği adalardan Tiran’da bulunan barış gücünün görevinin sona ereceğini de açıkladı. Bu konuya değinirken Ortadoğu’daki tarihi bütün somut gerekçeleri yok sayarak “tarihi bir adım attık ve Ortadoğu’daki savaşların merkezinde yer alan kıvılcım noktasını barış alanına çevirdik” demeye getirdi.

Kısaca: Bahsettiği yer Tiran ve Senafir adaları. Bu iki ada İsrail için hayati önemde olan, Akabe Körfezi’nin Kızıldeniz ile birleştiği ağzında yer alıyor. 1956 Süveyş Krizi'nden sonra yaşanan süreçlerin sonunda Mısır 1967’de Tiran Boğazını kapattığını açıkladı. İsrail bu kararı savaş sebebi saydı (aslında savaş sebebi sayacağını daha önce açıklamıştı). Biden 1967 savaşını sadece bu gelişmeye dayandırıyor olacak ki “savaşı başlatan kıvılcım” diyor. Oysa 67 (6 Gün) savaşının başka sebepleri vardı. Bu nedenle Tiran boğazının kapatılması sebep değil “sebep sayılan sonuçlardan” biriydi sadece. Mısır 2017’de adaları Suudi Arabistan’a devretti.

Biden’ın bu ziyaretinde 67 savaşının kıvılcımı olarak gördüğü ve Ortadoğu’da bugüne yaşanan bütün savaş ve mücadeleleri saçma bir şekilde kendileri ile ilgili gelişmelere indirgediği bu adaların ABD askerlerinin de içinde olduğu BM barış gücünden arındırılması kararlaştırıldı.

Tiran adasının askerden arındırılmasından daha önemli müjdeyi yine Biden verdi: Ada turizme açılacakmış. Bu da başarı sayılmaz mı?

Biden’ın açıklamalarında başka müjdeler de vardı. Mesela Suudi Arabistan ABD ile teknolojik iş birliğini geliştirecek. 5G, yetmedi 6G ile ilgili çalışmalar yapılacakmış. “Bu alanı Çin’e kaptırmadık” açıklamasıydı bu.

Tüm zamanların en geçerli geyiği “temiz enerji” alanında da ortak adımlar atmaya karar vermişler. Bu da önemli bir başarı sayılır elbette.

İnsanı en çok duygulandıran ise Yemen ve İnsan hakları, demokrasi alanında sağlanan başarı. Suudi Arabistan yönetimi ile Yemen’de ateşkesin devamında ve Yemen’de sivillerin gıda ihtiyaçlarının karşılanmaları konusunda mutabık kalmışlar. Suudi Arabistan insan hakları ve demokrasi konusunda adımlar atacakmış. Biden’ın açıklama yaptığı Cidde Waldorf Astoria otelinin adı “Joe Biden Demokrasi Oteli” olarak değiştirilir artık.

Kaşıkçı? Bütün söylenen ne varsa çoktan unutuldu. Dediği şu: (cinayetten Prens’in sorumlu olduğu sözleri sonrasında Prens’in nasıl bir cevap verdiği ile ilgili olarak) Prens cinayetten kişisel olarak sorumlu olmadığını söyledi. Ben de ona muhtemelen sorumlu olduğunu belirttim. O da bana “kişisel olarak sorumlu değilim ve sorumlu olanlara karşı gerekeni yaptım.” Daha ne yapsın!

Kaşıkçı meselesinde dönen alaycı soru cevaplardan sonra “peki bir daha buna benzer bir cinayetin işlenmeyeceği garantisi var mı?” sorusuna ise Biden “bu aptalca bir soru. Eğer bir daha böyle bir şey olursa cevabını alırlar” dedi. Kararlılık gösterisi! Ama en komik tarafı Biden’ın topu taca atmak için Çin konusuna girmesiydi.: Çin Devlet Başkanı Şi’yi köle – işçiler ve ülkenin batısındaki dağlarda yaptıkları ile ilgili eleştirdiğimde bana ‘senin Çin’i eleştirmeye hakkın yok’ dediler ben de ‘bakın Ben ABD başkanıyım. ABD’nin açık insan hakları ihlalleri karşısında suskun kalması bizim kimliğimiz, yaptıklarımız, inandıklarımızla hiç bağdaşmaz. O nedenle sessiz kalmamı beklemeyin!’ dedim. Demiş yani, daha ne desin?

Kaşıkçı konusundaki slalomlar böyle iken Biden’ı terletecek asıl soru iç siyasetteki durumunu etkileyecek akaryakıt fiyatları ile ilgiliydi. Amerikalıların dört gözle beklediği akaryakıt fiyatlarında düşüş olacak mı? El Cevap: Bildiğim kadarı ile başladı zaten. Daha da düşecek.

Biden bu sözleri Suudi Arabistan’dan petrol üretimini arttırmasını istedikten sonra söylüyor. Suudilerin cevabı? Birazdan geleceğiz.

Biden’ın tek önemli açıklaması şu: bir kez daha belirteyim: Bu ziyaret ABD’nin Ortadoğu’da gelecekteki pozisyonunu tayin etmektir. Ortadoğu’da Rusya ve Çin’in dolduracağı bir boşluğun oluşmasına izin vermeyeceğiz.

Suudi Arabistan dışişleri bakanı Faysal Bin Ferhan “petrol üretimini arttıramayız, en fazla 13 milyon varile çıkarabiliriz” dedi. Suudi Arabistan halen yaklaşık 10 milyon varil üretiyor. Suudi Arabistan’ın OPEC+ ülkeleri ile anlaşmayı bozabilmesi mümkün değil. Daha da önemlisi kendi gelirlerine darbe vuracağı için petrol üretimini arttırmak Suudi Arabistan’ın istemediği bir şey. Dolayısıyla Biden’ın “anlaştık Suudiler de global enerji güvenliği için bizimle aynı fikirde, kısa zamanda üretimi arttıracaklar” demesi üretimin ABD’nin istediği şekilde değil sadece bir miktar arttırılacağı anlamına geliyor ki bu da Biden’ın istediğini tam olarak alamadığını gösteriyor.

Bugünlerde BRICS’e tam üyelik için ikametgah ilmuhaberi kağıdı hazırladığı belirtilen Suudi Arabistan’ın fiili dışişleri bakanı Adil El Cubeyr’in asıl bombası Çin ile ilişkiler ile ilgiliydi: Çin ve ABD’den birini diğerine tercih etmiyoruz.

Suudi Arabistan’ın resmi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ise İsrail ile normalleşme ve “Arap NATO’su” konularının hiç gündemde olmadığını söyledi.

Kısaca Mısır, Ürdün ve Irak’ın davetli olduğu bu “olağanüstü” zirveden çıkan somut bir karar yok. Körfez İşbirliği Konseyi'nin diğer üyelerinin bazılarının “İran’ı UAEK ve bölge ilkeleri ile daha yakın çalışmaya çağırıyoruz” açıklamalarının dışında Suudi Arabistan’ın “sorunlar askeri olarak değil, diyalog ile çözülür” açıklaması yapması da İsrail – ABD tezlerinin kabul görmediği yorumlarını da beraberinde getirdi.

Ters köşe olur mu? Bütün yorumlar resmi açıklamalar temelinde. Ancak kapalı kapılar ardında nelerin konuşulduğunu kimse bilmiyor. Tıpkı Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşme iddialarına şiddet ile “hayır, sivil hava sahasını açtık hepsi bu” cevabını verirken İsrail Kanal 13 muhabirinin aksini ispatlamak için merkezdeki sunucuya “elbette normalleşmenin adımıdır. İşte ben şu anda Cidde’deyim ve canlı yayın yapıyorum. Suudiler de bütün söylediklerimi biliyorlar” cevabını vermesi gibi. Alınan gizli kararlar var mı, bunu yakın zamanda atılacak adımlardan öğreniriz. Ancak eğer her şey resmi açıklamalar çerçevesinde kaldıysa Biden’ın bu ziyareti fiyaskodur.

Yine de Ortadoğu’da henüz olgunlaşmamış bir gruplaşmanın olduğu kesin. Bu gruplaşma ABD ile / ABD’nin sevk ve idaresinde olacak diye bir kural da yok.

Bu arada bu yazı yazıldığı sırada Tahran’da Erdoğan, Putin, Reisi zirvesi vardı. Biden’ın ziyaretinin hemen ardından gerçekleştirilen bu buluşmada elbette sadece Suriye konuşulmayacak. İran Suudi Arabistan ve Türkiye ile birlikte bölge meselelerini ele almak üzere bir üçlü mekanizma önerisinde bulundu. Biden’ın ziyaretinden sonra İran’ın bu hamlesinin nasıl karşılanacağını Tahran’da yapılan görüşmelerin sonuçlarını da görmek lazım.

ABD, Rusya – Çin ile her alanda rekabeti arttırmak için sadık müttefik arayışını sürdürüyor. Bu gezi sadece Ortadoğu’daki pozisyonunu tazelemek için değil küresel gelişmeleri de hedefleyen bir geziydi. Eski sadık müttefiklerin ise öncelikleri farklı. Onlar da yol ayrımında gelecekleri için karar vermeye çalışıyorlar. Elbette ABD’den vazgeçtikleri / vazgeçecekleri gibi bir yorum yapılamaz. Ancak en azından kendilerini “çok alternatifli” bir geleceğe hazırladıklarını belli ettiler.