Sırada acı reçetelerle açlık gelip kapıya dayanıyor, yine susarsanız kararır sol memelerimizin altındaki cevahir.

Açlık…

Hayatın her alanından yükselen çığlıkları duyan yok. 

İşsizlik ve adaletsizlik kavuruyor insanlığımızı. İŞKUR önlerindeki kuyruklarda kaç yurttaş olduğunu hesaplamanın olanağı yok.

Kemal Okuyan bir canlı yayında söylemişti “açlık geliyor” diye, bir an düşündüm. 

Haklıydı. 

Artık toprak işlenmiyor, üretici 18 yıllık AKP politikalarıyla boğuldu, bankalara borçlu, ilaççıya borçlu, gübre satana borçlu, yetmiyor didinerek ürettikleri ellerinde kalıyor. 

Her tükettiğimiz ürün, adları aynı şirketler aracılığı ile dışarıdan alınıyor, bu ürünler alışlarının beş katı, on katı fazlasıyla halka sunuluyor.

İnsanlığın satın alma güçleri zaten sınırlıydı, şimdi giderek daha da zayıflayarak sıfırlanıyor.

Hayvancılık öldürüldü.

Et, süt ve süt ürünleri de dışarıdan alınıyor.

Manavlarda, pazarlarda bu yurdun topraklarında yetişen güzelim meyveler yerine Arjantin elmaları, İran karpuzları, Romanya armutları filan var.

İşsizlik ordusu her gün büyüyor. 

Son kararlarla milyonlarca kafe ve lokanta işçileri, emekçileri tek kuruş güvence sunulmadan sokağa atıldı.

Esnaf gerginlikten çatlayacak.

Barlar, müzikholler, tiyatrolar, sinemalar zaten kapalı.

Bu alanda alın terleriyle didinen binlerce insanımız güvencesiz.

İşçi haklarının gasp edilmediği tek gün yok. Her alandan yeni hak ihlalleri yükseliyor.

Milyonlarcamız “destek” diye sunulan banka kredilerinden yararlanmıştı, şimdi ilk taksitlerin ödenme zamanı ama zarar üstüne zarar eden, ekmek küçüldükçe açlığın kara bağrına sürüklenen bu yurttaşlar kredileri ödeyemiyor.

İşsizlik ordusu büyüyor ama talan asla durmuyor.

Dağlar, dereler, köyler, ovalar adresleri aynı olan şirketlere peşkeş çekiliyor.

Geçiş garantili köprüler, hasta garantili hastaneler, uçuş garantili hava-alanları için milyonlarca lira yine aynı şirketlerin kasalarına aktarılıyor.

İstanbul Depremi gerçeği biline biline tek kuruş depreme hazırlık için aktarılmazken, Kanal İstanbul talanı için milyarlarca liraların konuşulduğu toprak alımları yapılıyor.

Öte yandan sarayların inşaatları, yeni araçlar, iktidar belediyelerindeki hadsiz-sınırsız alımlar, ihale kıyakları konuşulur olmaktan bile çıktı.

Tablo ağır.

Dünyada güvenli ülkeler sıralamasında en sonlarda, sefalet endeksi sıralamasında 95 ülke arasında Güney Afrika ve Nijerya gibi ülkeleri bile geri bırakıp 5. sıraya yükseldik.

Şimdi 97 yıllık Cumhuriyetin varını yoğunu talan ettikten sonra, yeniden acı reçeteden söz ediyorlar, zehir dolu bir bardak suya, küflü bir limon kabuğu koyup halka zorla içirecekler.

İçinde vergilerden başlayarak hayatımızda yeri olan her şeye zam zehri var.

Bu ülke bu yükü kaldırır diyenler aldanırlar.

Ancak şunu söylemeliyim.

Önce sanatı öldürdüler, aydınlanma ve bilim düşmanlığını siyaset edindiler, laikliği ayaklar altına aldılar sustunuz.

Sonra sevinçlerimize, kardeşliğimize, barışa kezzap döktüler sustunuz.

Ardından yasaklarla hayatı durdurdular, gözaltılar, dipçikler, ters kelepçeler ile tutuklamalar yaşadık, cezaevleri dolduruldu sustunuz.

Eğitim ve sağlık da taşeron dinci vakıflara, asalak şirketlere teslim edildik sustunuz.

Varımız yoğumuz aynı tefecilere, yandaş ahlaksızlığa güzellendi sustunuz.

Her gün 40 kez söylenen yalanlara bile bile sustunuz.

Sırada acı reçetelerle açlık gelip kapıya dayanıyor, yine susarsanız kararır sol memelerimizin altındaki cevahir.