Şeriat isteriz bağırtıları arasında Kör Ali…Ve Deniz Binbaşısı Ali Kabuli Bey’in gerici bir güruh tarafından linç edilmesini Yıldız Sarayı’nın penceresinden izleyen kambur bir silüet!

1908 Devrimi’ne saldırı: 31 Mart 1909 Ayaklanması

Temmuz’dur… Makedon dağlarında çeteye çıktılar. İlkin Kolağası Niyazi takvimler 3 Temmuz 1908’i gösterirken peşine taktığı 200 fedaisi ile Resne’de “çeteye çıktı”. Sonra yol oldu dağlar; Eyüp Sabri Ohri’de, Enver Tikveş’te, Salahattin ve Hasan Tosun Arnavutluk’ta dağa çıktılar. Sarayın peşlerine saldığı omuzları sırmalı göğüsleri nişanlı anlı şanlı paşaların kimilerini gecenin bir vakti don gömlek dağa kaldırırken, kimilerini de onlarca muhafızın arasında kan revan içinde yere indirdiler. Sonra Firzovik’te 20 bini aşkın Arnavut’un ayaklanması…

Devrimin adı Temmuz’dur. Partinin adı İttihat ve Terakki. Devrim diyoruz, meşrutiyetin ilandır. İstanbul ahalisi meşrutiyetin ilanını bir gazete bildirisi ile öğrendi. Yazık, nereden bilecek ahali, “hayırlısı olsun” deyip beklemeye durdu. Hüseyin Cahit Yalçın, ünlü gazeteci not düştü:

“Gazeteyi merakla coşkuyla gözden geçirdim; hiçbir değişiklik yok. Bir gün önceki gazetelerin aynı, boş, kuru, sahte, cansız bir edebiyat!”. Sonra Cuma selamlığı ahali tek bir ağız:

“Padişahım çok yaşa!”

Siz bakmayın İstanbul ahalisinin meşrutiyeti Saray’ın lütfu olarak algılamış olmasına. Devrimin ruhu Selanik’te İttihat Terakki’dir. Zorun merkezi ise Resne’li Niyazi, Ohri’li Eyüp Sabri, Tikveş’te Enver, Salahattin, Hasan Tosun bir de Binbaşı Vehip:

(…)

anlaşılmaz bir sıcak
ortalık ana baba günü
yağlı bir fes kalabalığı dalgalanıyor
neferi zabiti esnafı işçisi
 arnavut türk ve rum
 yahudi ve bulgar
makedonya dağlarının özgürlüğünü
 gözlerine işlemiş komitacılar
 iplik iplik kan
 ateş menekşesi
“hürriyet” birdenbire açıklanıyor
 binbaşı vehip bey tarafından
 çıkmış top arabasının üstüne
 (altmış numaralı top arabası)
 konuşan sanki topun namlusudur
 yani vatan

***

Buna devrim diyoruz. Burada bi not düşmek isterim. Şimdi unutuldu ,23 Temmuz’un meclisin 21 Ocak 1909 günlü oturumunda Hüseyin Cahit Yalçın’ın önergesiyle İyd-i Milli (Milli Bayram) ilan edildiğini ve 1934 yılına kadar törenlerle kutlandığını bilir miydiniz, Çok oldu unutalı. Unutturulan ilk devrimimizdir.

***

Devrime karşı muhalefetin ilk adımını Sabahattin Bey attı. Avrupalıların “Prens” unvanını yakıştırdıkları Sabahattin Bey, eski İttihatçıdır. 1908 Temmuz devriminden kısa bir süre sonra 2 Eylül’de beraberinde babası Damat Mahmut Paşa’nın cenazesi olduğu halde İstanbul’a döndü. Jön Türklerden 1902 kongresinde ayrışan Sabahattin, İstanbul’a dönüşünün ilk günlerinde İttihatçılardan epeyce itibar görmüş olmasına rağmen yönetimde kendine layık görüp biçtiği makamlara getirilmemesi üzerine Ahrar Fırkasını (Hürler Partisi) kurdu. Aralık 1908 seçimlerine pek iddialı giren parti İttihat Terakki karşısında hiç bir varlık gösteremedi. Aday listesinin başında yer alan Prens Sabahattin, Sadrazam Kamil Paşa ve cumhuriyet döneminde linç edilecek olan gazeteci Ali Kemal hayal kırıklığına uğradılar. Hani derler ya “deve dişi…” Deve dişi gibi adamlardı. Yeminli İttihatçı düşmanlığı cephesinin başköşesine kuruldular. Buna bir diyoruz.

Şuna da iki olsun:

1908 Devriminin sağladığı özgürlük ortamında yayımlanmaya başlayan çok sayıda gazete var. Bunlardan biri de Volkan gazetesi. 11 Aralık 1908’de yayımlanmaya başlıyor. Gazetenin sahibi ve başyazarı Hüseyin Cahit’in “ağzı kirli mühlik” olarak tariflediği Derviş Vahdeti’dir. Volkan aynı zamanda, Ayasofya’da okutulan mevlitle kuruluşunu ilan eden İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti’nin, parti diyebiliriz, yayın organı olduğunu da açıklıyor ve cemiyetin tüzüğünü yayınlıyor ve biz tüzüğün birinci maddesinden, artık ne demekse, Hz. Muhammet Mustafa’nın derneğin başkanı olduğunu öğreniyoruz. Gazetenin aynı nüshasında iki de duyuru var. Daha doğrusu iki çağrı. İlki cemiyete üye kaydına yönelik ve şöyle:

“Ey Muhammet şeriatının düşmesini istemeyen müminler! Allah-u Zülcelal aşkına Peygamberimiz Muhammet Mustafa adına bu cemiyete giriniz.” İkincisi ise İttihat Terakki karşıtı gazeteler Mizan, Serbesti ve İkdam gazetelerine yapılan cephe çağrısıdır:

“Acele et Mizan! Arş ileri Serbesti! Sebat et İkdam! Hakperest matbuat hep hücum edelim; işte kale-i istibdat! İşte şehit-i hürriyet, zincirlerle bağlanıyor, bize imdat diye kollarını uzatıyor; kale ise zayıftır, sihirlidir ki bize kuvvetli görünüyor. Kale muhafızları da sihirle bağlı. İşte Volkan sancaktarlık vazifesiyle ilerliyor; arş ileri! Şehit olursam da siz dönmeyiniz! Zira zafer bizimdir.”

Bu çağrının ardından adı geçen gazeteler Volkan’ın ardına diziliyor. Gazetenin adından ötürü “Mizancı” namlı eski İttihatçı Murat, İttihatçıların “Cemiyet Kanadı”nın, gerici ayaklanmanın hemen öncesine Galata Köprüsü’nde tabancayla vurup öldüreceği Serbest Gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi ve İkdam Gazetesi başyazarı Ali Kemal…Matbuat kesiminde oluşan gerici cephede istihdam ediliyorlar

Şu da üç diyerek devam edelim:

Meşrutiyetin ilanı ile birlikte orduda bulunan “alaylı” subayların hakimiyetlerini yitirmesiyle birlikte keyiflerinin bozulması... Kurulan yeni düzende eğitimli, disipline öncelik veren Harbiyeliler vardır artık. Harbiyeli olmayan çoğu da yaşını başını almış ve “alaylı” olarak adlandırılan bu subayların hızla tasfiye edilmeleri ordu içinde büyük bir hoşnutsuzluk yaratmış, bu hoşnutsuzluktan olmalı, erlikten subaylığa terfi etmeyi bekleyen azımsanmayacak çoklukta er ve erbaş yığınını gerici cepheye taraf olarak yönlendirmiştir. Volkan Gazetesi bir yandan yeni düzenden hoşnut olmayan er ve erbaşların şikayet mektuplarını yayımlarken, öte yandan İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti bilhassa Avcı Taburları içinde hızla örgütlenmeye başlamıştır. Öte yandan o güne kadar askerlikten muaf tutulan medrese öğrencilerinin yeni düzende herkesle eşitlenip bu ayrıcalıklarının ilgası, bu arada dolgun maaşlı paşaların maaşlarının indirilmesi ve “beşik uleması” zevatın arpalıklarının kesilmesinin İttihatçı karşıtı gerici cepheyi genişlettiğini ve güç kattığını ilave etmek gerekir.

İşaret fişeği Ali Kemal’in Darülfünun’da öğrencilere yaptığı kışkırtıcı konuşmayla veriliyor… Sonrasında Avcı Taburları… Sultanahmet Meydanı’nda miting…Derviş Vahdeti ve meydanda açılan yeşil bayrak… Ardından başlayan mektepli subay avı. Galata Köprüsü’nde sağlı sollu asılmış subay ölüleri… Şeriat isteriz bağırtıları arasında Kör Ali…Ve Deniz Binbaşısı Ali Kabuli Bey’in gerici bir güruh tarafından linç edilmesini Yıldız Sarayı’nın penceresinden izleyen kambur bir silüet!

***

“Meşrutiyet tehlikede” telgrafını çeken Talat olarak kalmış aklımda, yanılıyor olabilirim, Harekât Ordusu İstanbul’a giriyor ve ezip düzlüyor… Harekât Ordusu yolda iken tehdit ve hakaret içerikli telgraflarla boğuyorlar Bâb-i âli’ yi. Telgraflardan biri, yazarken yüzüm kızarıyor, çok ayıplı sözler var ama ne yaparsın, belge işte ve şöyle:

“Makam-ı Sadarette bulunan alçağa

Size 2 Nisan 1325 tarihli telgrafımızla yirmi dört saat mühlet verilmişti. Henüz vücud-i rezilâlenizle teşviş ettiğiniz makamlardan çekildiğinize dair bir iş’ar vuku bulmadı. Bundan çok memnun oldu; bari tertip edeceğimiz cezaya bu suretle istihkakınızı kendiniz tasdik etmiş oldunuz. İhtimal ki orada bulunan bir takım kerhaneci evlatları ilk telgrafımızı vermediler. Onları alınız, okuyunuz, ki vebal bizde kalmasın. Okumadığınız takdirde Allah’ın laneti, analarınızın donu başınıza geçsin. Okumayanlar, telgrafları vermeyen alçaklar kendilerini yok bilsinler….Ey namussuzlar…”

Bu telgrafın altında Harekât Ordusu içinde yer alan ve kendilerine “İpek Fedaileri” adını vermiş olan bir grubun imzası var.

Bu kadar…

Gerisini Orhan Gökdemir “113 yıl sonra 31 Mart gerici ayaklanması: Kahrolsun istibdat” başlığı ile geçen hafta Sol’da pek güzel yazmış, okuyun tavsiye ederim.

Not:

  1. Bu yazı, epey oluyor,3 Nisan 2016 tarihinde Sol’da yayınlanan “31 Mart gerici ayaklanması “Analarınızın donları başınıza geçsin” başlıklı yazımın çok az eklerle yeniden yazılmış halidir.
  2. Şiir ve telgraf metni Tevfik Çavdar’ın “Talat Paşa, Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü” kitabından alıntılanmıştır (Dost Kitabevi Ocak 1984).Ayrıca yazının hazırlanışında kaynak olarak Sina Akşin, Jön Türkler İttihat ve Terakki; Hüseyin Cahit Yalçın, Siyasi Anılarım; Tarık Zafer Tunaya, Siyasal Partiler cilt:3 kullanılmıştır.