Üniversiteler gericiliğin kıskacında

İki imkânsızlık arasında sıkışmış bir kurum artık üniversite. Bunlardan birini iktidarın şefi “üniversiteden mezun olan herkes iş bulacak diye bir şey yok” diye özetlemişti. Artık üniversiteden mezun olan kimsenin iş bulamayacağı bir noktadayız. Diğeri ise “dindar bir gençlik yaratma” özlemi. Böylece fiili bir plan ortaya çıkıyor; dindar ama işsiz bir gençlik, işlevini yitirmiş bir üniversite.…

Orhan Gökdemir

Nisan ayında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde araştırma görevlisi olan Volkan Bayar, fakülte binasının 3. katında Dekan Yardımcısı Mikail Yalçın, Fakülte Sekreteri Fatih Özmutlu, araştırma görevlisi Yasir Armağan ile öğretim üyesi Serdar Çağlak'ı silahla öldürdü ve 3 kişiyi yaraladı. Cinayetten sonra saldırganın daha önce fakültedeki akademisyenlerin neredeyse tamamını FETÖ üyeliğiyle suçladığı, tutuklattığı, okuldan attırdığı anlaşıldı. Bayar hakkında meslektaşlarına yaptığı sözlü saldırılar nedeniyle başlatılan soruşturmalar vardı. Ancak hiçbiri sonuçlandırılmamıştı. Saldırıdan şans eseri kurtulan öğretim üyelerinden biri bağırarak bu gerçeği haykıracaktı. Bayar, üniversite yönetimi tarafından korunuyordu. Çünkü okulda AKP’ye yakın biri isim olarak biliniyordu. 

Eskişehir’deki üniversitede yapılan bu katliamın ortaya çıkardığı tek şey AKP’nin üniversiteleri ittiği derin bataklık. Esir düştü üniversite iktidarın eline. Üniversite yönetimlerine saray tarafından sırf yandaş olduğu için tercih edilen ehliyetsizler dolduruldu. O ehliyetsizler ise üniversiteleri birer imam hatip lisesine çevirmek için var gücüyle çalışıyor. 

AKP iktidarının son yıllarda üniversiteler için geliştirdiği tek proje “Her üniversiteye bir cami” yaptırmaktan ibaret. Bunun arkasında ise gerçek bir proje yürürlükte. Birer direniş odağına dönüşme potansiyeli taşıyan üniversite ve basını çürütmek. Hızla irtifa kaybeden, bilimle ilişiği kesilen ve eğitim kurumu olma işlevini kaybeden üniversitelerin tek sorunu türban ya da camiymiş gibi davranıyor iktidar. Üniversitelerin gerçek sorunları ile artarak kronikleşiyor. 

İki imkânsızlık arasında sıkışmış bir kurum artık üniversite. Bunlardan birini iktidarın şefi “üniversiteden mezun olan herkes iş bulacak diye bir şey yok” diye özetlemişti. Artık üniversiteden mezun olan kimsenin iş bulamayacağı bir noktadayız. Diğeri ise “dindar bir gençlik yaratma” özlemi. Böylece fiili bir plan ortaya çıkıyor; dindar ama işsiz bir gençlik, işlevini yitirmiş bir üniversite. 

Üniversiteleri ücreti mukabili diploma veren kurumlara dönüştüren iktidar sağlığa, laboratuvara, öğrencinin yemeğine para bulamıyor ama paralar dökerek ihtiyaç fazlası camiler yaptırmaktan geri durmuyor. İtiraz edenlere camileri bölgedeki “hayırsever iş adamlarının” yaptırdığını söylüyor. Nedense bu “hayırsever işadamları” üniversitelere laboratuvar, sinevizyon, ek bina ya da spor salonu yapılacağı zaman ortalarda görünmüyor. Çünkü vaktiyle Tayyip Erdoğan’ın okuduğu bir şiirde söylendiği gibi minareler süngü, kubbeler miğfer…

ÜNİVERSİTE YÖNETİCİLERİ ÇILDIRMIŞ OLMALI

Bu planları yürürlüğe koymak üzere üniversite yönetimlerine atanan yandaşlar ise üniversite kavramının sınırlarını zorlayarak işlerini icra ediyor. 

Mesela Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü / Mantık Anabilim Dalı Başkanı İbrahim Emiroğlu, çocukların evlenebileceğini, kızların âdet görmesinin tedavi edilmesi gerektiğini, laikliğin ve komünizmin de en büyük tehlike olduğunu savundu bir iki gün önce. Eğitim-İş Sendikası, Mevlid-i Nebi Etkinlikleri Haftası’nda öğrencilere verilen “Peygamberimiz ve Gençlik” adlı konferansın içeriği ile ilgili olarak suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusundaki bilgilere göre Emiroğlu’nun bu sapkın vaazını verdiği salondaki izleyicilerin çoğu civardaki okullardan zorla getirilen öğrencilerdi. İlçedeki ortaokullardan 7. ve 8. sınıflardan 30’ar, liselerden ise 40’ar öğrenci, ikişer öğretmen eşliğinde emirle getirilmişler ve bu sapkınlığı izlemeye zorlanmışlardı. 

“Münferit bir vaka” değil bu. Mesela Saray tarafından YÖK üyeliğine atanan Nihat Hatipoğlu geçen hafta izleyicilerine bir dizi abuksabuk hikâye anlattıktan sonra sözünü şöyle tamamladı; “Hiç iman etmemiş bir insanın koma halindeyken tövbesi kabul olmaz."

Necmettin Erbakan Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Karalı ise aklını kadınlarla bozmuştu. Karalı, twitter hesabından yaptığı açıklamada, "İyi bir ev hanımı olmak Bakan ya da Başkan olmaktan veya başarılı bir iş kadını olmaktan çok daha elzemdir" dedi. Seçimlerde kadın adaylara oy vermeyeceği açıkladı. Tepkiler üzerine istifa edip kayıplara karıştı. 

Bunlar son günlerde söz ve tutumlarıyla gündeme gelen “seçkin” üniversite yöneticileri. Haklarında açılan herhangi bir soruşturma yok. Çoğu görevlerine devam ediyor. Edemeyenler ise yeni bir atamayla ödüllendirilmek üzere sıralarını bekliyor.

GERİCİLİK TAMAM YA BİLİM?

Bütün bunlar çökmüş bir akademik sistemin artçı sarsıntıları. Bir çok yetkin akademik kadro son kalıntıları 15 Temmuz darbe girişiminden sonra çeşitli bahanelerle üniversitelerden uzaklaştırıldı. Çoğu sorgusuz sualsiz kapıya konuldu. Pasaportları ellerinden alındı, iş bulmaları imkânsız hale getirildi. Yerleri bu tür yobazlarla dolduruluyor. Oluşan tablo gayet net.

“Times Higher Education” adlı İngiliz değerlendirme kurumunun verilerine göre akademimizin durumu şöyle. 

2011 yılı listesinde en iyi üniversite sıralamasında ODTÜ 183. Sıradaydı. 2012 yılı sıralamasında bir önceki sıralamada 276. Olan İTÜ 300., 301. Sırada olan Boğaziçi Üniversitesi 350. sırada yer aldı. 2016 yılı sıralamasında Boğaziçi 500., İTÜ 600. Oldu. 2017’de Boğaziçi 500., İTÜ 600., ODTÜ 800. Oldu. Yani, 2011-2017 yılları arasında ülkenin seçkin üniversiteleri sayılan ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi her yıl sistematik olarak gerilemişlerdi. 

Dünyanın en iyi 250 üniversitesi içinde Suudi Arabistan’dan bile üniversite var ama Türkiye'den tek bir üniversite yok. Türkiye yayınlanan makalelerin etki derecesi açısından 52 ülke arasında son sırada. Çin ve Hindistan'dan sonra en fazla veteriner fakültesine sahip ülkeyiz ama damızlık yumurta ihtiyacımızın tamamını ithal ediyoruz. Tarım ve hayvancılıkla ilgili üniversitelerimizde 241 fakülte ve 5 binin üzerinde öğretim görevlisi var ama tohum ihtiyacımızın büyük bir bölümünü ithal ediyoruz. Üniversitelerimiz bilgiyi üretemiyor, bilime ve teknolojiye sırtını dönmüş durumda. Ne var? Her üniversitede bir cami ve elbette dindar nesil…

AKP iktidarı gericiliğin kucağına ittiği ülkeye baştan aşağı çürütüyor. Bu çürümede en büyük tahribat basın ve üniversitelere düşüyor.