Mustafa Koç iyi bir burjuvadır!

Ecevit gider, Erdoğan gelir ama Koç ve Sabancı her zaman orada dururlar. Ecevitleri de, Erdoğanları da üreten onların düzenidir. Başbakan bazen sosyal demokrat duygusal bir şair olabilir, bazen zırcahil bir dinci fanatik. Onlar için ne fark eder ki!

İşte bundan bahsediyorduk. Erdoğan düşmanlığının tek başına yetmeyeceğini söylerken; başımıza gelen her türlü melanetin müsebbibi olan bu düzenin en az Erdoğan kadar suçlu diğer aktörlerinin sessizce kenardan sıvışabileceğine ve hatta kurtarıcı rolüne bürünebileceğine dikkat çekiyorduk.

Türkiye’nin en büyük sermaye grubu Koç’un başındaki isim 3. kuşak Koçlardan Mustafa dün aniden ölünce neler denmedi ki arkasından; Gezi’de otelini açmış, Erdoğan’a karşı dik durmuş, laiklik konusunda duyarlıymış…

**

Koç’la birlikte hemen akıllara gelen bir ikinci isim Sabancı olacaktır.

İki ailenin toplumdaki algısının birbirinden hayli farklı olduğu biliniyor: Koçlar Batı’ya özgü soğuk, halktan uzak bir seçkinciliği temsil ederken; Sabancılar, özellikle Sakıp Sabancı sayesinde daha yerli bir görüntü verdiler yıllar boyu.

Vehbi Koç’a, Vehbi Bey denirdi; Sakıp Sabancı’ya, Sakıp Ağa…

Sakıp Sabancı ve Mustafa Koç’un ölümlerinin ardından yaşananlar ve yapılan tartışmalar, hem bu isimlerin öldüğü dönemki Türkiye siyaseti, hem de üzerlerindeki bu imajla doğrudan ilgili görünüyor.

**

Sabancı 2004’de öldüğünde AKP, henüz hükümet olmuş sayılırdı. Ama henüz “iktidarda” değildi kimilerine göre! Çünkü henüz vesayet düzeni tasfiye edilmemiş, “Kemalist seçkinler”in iktidarına Ergenekon vb operasyonlarla son verilmemişti. Türkiye’yi bürokratlar, Erdoğan’ın deyimi ile “monşerler” yönetiyordu. Halkın değer ve yaşam tarzından uzak bu kesim kendi çıkarları için devleti tasallut altına almışlardı.

İşte Sakıp Sabancı böyle bir Türkiye’de öldü. O hali-tavrı ile tam bir halk adamıydı: Bilerek abarttığı şivesiyle gönüllleri alabiliyor, basit ve herkesin anlayabileceği şekilde konuşuyordu. Hani, para onu bozmamıştı işte! Karşıtlık böyle kuruluyordu: Kaf dağının arkasında oturan soğuk yöneticilere kıyasla Sabancı tabii ki tercih edilecekti. Öldüğünde günlerce ne kadar samimi bir halk adamı olduğunu, ülkesi için çalıştığını dinledik durduk…

Yıllar yıllar geçti, köprünün altından çok sular aktı. AKP ve temsil ettiği değerler artık hem hükümette hem iktidarda. Ne Kemalist vesayet, ne monşerler kaldı geriye! Şimdi moda cehalet ve görgüsüzlüğü övmek, okumuş insanı hor görmek, dinci gericilik. E bu dönemde de tabii ki Atatürkçü, laik, batılı ve çağdaş Mustafa Koç’un arkasından ağlanacak.

**

Oysa kimse bu patronların ülkenin içinde bulunduğu durumla ilişkisini kurma zahmetine girişmiyor, siyasetçiler ayrı onlar ayrı!

Konumuz kişiler değil. Ne Mustafa Koç ne de Sakıp Sabancı’nın nasıl bir insan olduğunun bir önemi var. Ama temsilcisi oldukları sermaye düzeni en büyük düşmanımız. Ki bu konuda ikisinin de birbirinden zerre farkları yoktu.

Burjuva siyasetçilerinin işi sermaye adına düzeni yönetmektir; İyi bir burjuva kendisini değil, her daim yenilenebilecek siyasetçileri öne atar. Mustafa Koç iyi bir burjuvadır.

Halk siyasetçilerden nefret ededursun 14 yıllık AKP cehenneminde onların kasaları doldu.

Erdoğangillere iktidar yolunu açan darbenin bir numaralı destekçisi değil miydi, en büyük Koç Vehbi! Gezi’de oteli açtıransa Mustafa’nın vicdanı değil halk hareketinin meşruiyeti ve gücüydü. Çünkü en iyi onlar bilir hiçbir siyasetçinin kalıcı olmadığını. Ama halk kalıcıdır.  

Ecevit gider, Erdoğan gelir ama Koç ve Sabancı her zaman orada dururlar. Ecevitleri de, Erdoğanları da üreten onların düzenidir. Başbakan bazen sosyal demokrat duygusal bir şair olabilir, bazen zırcahil bir dinci fanatik. Onlar için ne fark eder ki!

Bu tartışmanın da sadece bu gerçeği farkettirdiği oranda bir kıymeti vardır.

Mesele budur ve bu kadardır.