Mustafa K. Erdemol yazdı: Şu sünnet meselesi

Dincinin uğraştıkları bunlar işte. Türkiye sağcısı/muhafazakarı penisle, vajinayla, adet kanamasıyla, sünnetle pek içli dışlıdır. Genital organ düşkünlüğü anlaşılır gibi değil bunların. Başdanışmanın, kızdığı bir durum karşısında dile getirdiği tepkisi bakın gelip nerede sonlanıyor: Sünnetsizlik.

Mustafa Kemal Erdemol

Başdanışman profesördür diye ondan bir akademisyene uygun düzeyde kelamlar beklediğimiz yok haliyle. Zaten muhterem uzun zamandan beri böyle bir kaygısının olmadığını hepimize gayet sarih biçimde açıklamıştı. Sosyal medyada daha önce yaptığı paylaşımlar aklımızdadır. “Koca profesöre yakışıyor mu?” diyenler için belirtiyorum bunu.

Bir “profesör”e elbette yakışmıyor ama onda gayet iyi duruyor. Bazen, belki de çoğu zaman, insan üslubunu kendisi seçmez, inancım odur ki, o üslupla doğar. O nedenle hangi statüde olursa olsun bu zat, bel altı vuruşlarla süslü bu üsluptan kurtulabilecek değil. Bir nevi kader yani. 

Bu, sağcıların “fıtratında” var zaten. Ağızları çok bozuktur çoğunun. Kimilerinin belagat ustası dediği/sandığı Bülent Arınç’ın açık seçik bir biçimde hem de, “şeyini şey ettiğimin şeyi” dediğini bilmiyor muyuz? Yine birilerinin Sultan-ı Şuara” (Şairler Sultanı) diye sıfat taktığı Necip Fazıl Kısakürek de ağzı bozuk bir sağcıydı. Onun ““Sahte bir evliyanın, evliya olduğunu söylemesi hayzlı bir kadının donunu damda sallamasına benzer” cümlesi vardır ki pek bir edepsizcedir. Hayz, regl demek.

Bunlar böyle. Dolayısıyla Başdanışman’ın, “Gebertilen teröristlerin muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Görülecektir ki, önemli bir bölümü sünnetsizdir” cümlelerini sarf etmesinde şaşılacak bir yan yok. Ders verdiği yerde değil ama kahvanede çok da alkış alacak bir “belirlemedir” yaptığı.

Meseleye “dış düşman” parmağı açısından bakıyor muhterem ancak bunu yaparken, içimize yerleşmiş emperyalizmi görmek yerine, her türlü musibetin kaynağı olarak yine gayri Müslimleri görüyor, bunu da şu meşhur “sünnetsizler” sözcüğüyle vurguluyor. Derdi, “müslüman müslümanı öldürmez, müslümanı öldürenler gavurlar” inancını başkalarına da kabul ettirmek. Oysa memlekette savaşan tarafların her ikisi de çoğunlukla, gayet Müslüman.

İster Müslüman olsun, ister Hıristiyan, dincinin bakışı yıllar geçse de değişmiyor. Kudüs’ün koruyucusu olarak bilinen, kendisi de bir sünnet savunucusu olan Aziz Yakup sünnet olmayan Hıristiyanların Yahudilerden daha aşağı olduklarını söylerdi, mesela. Yeni Ahit’in bir yerinde “İsa’nın Sünneti” diye bir deyim geçer, yani Hıristiyanlarda da, sonradan reddedilmiştir ama sünnet olgusu vardı önceleri.

Sünnet Mısır uygarlığından gelse de bir Mısır buluşu değildir, derler. Tüm Afrika’da uygulanırdı bu. Bir temizlik vesilesi olarak da düşünülmüştür.  Kitaplı dinlerden çok önce, insan kurban edilen dönemlerden kalan bir ritüel olduğu da kesindir.  Atalarının günahlarını taşıdığına inanan çocukları bu günahtan böyle arındırıyorlarmış. Yahudiler Mısır’da yaşarken sünnetsiz olunamayacağını düşündükleri için bu ritüeli benimsemişler hemen. Çünkü Mısırlılar sünnet olmayanlara barbar gözüyle bakıyorlardı. Musa, Mısır saraylarının gözüne girdiğinde bu adetin yararlarını da fark etmiş, oğlunu da sünnet ettirmiştir (çocuğun annesidir sünneti yapan) ama kendisi asla sünnet olmamıştır.  Kitabı Mukaddes’de okumuştum bunu vaktiyle, ayrıntısını anımsamıyorum şimdi.

Yahudiler için iki bin yıl boyunca bir küfür gerekçesi olarak kullanıldı sünnet. Hıristiyan dincisi, “şeytanlaştırmak” istediği Yahudi’yi sünnetli olduğu için lanetledi. Bunu sapıkça bir uygulama olarak nitelendirdi. Thomas de Cantimpre adlı bir Ortaçağ gericisi “Yahudi erkekler adet kanaması gördükleri için sünnet oluyorlar” bile dedi, düşünün. Bizim “başdanışman”ın o dönemdeki karşılığı da bu adamdı yani. Cantimpre Hıristiyan imanlıları Yahudilere karşı bu sözlerle kışkırtıyordu. Başdanışman da, Müslüman imanlıları kışkırtmak için karşı olduklarının sünnetsiz olduğunu iddia edebiliyor.

Dincinin uğraştıkları bunlar işte. Türkiye sağcısı/muhafazakarı penisle, vajinayla, adet kanamasıyla, sünnetle pek içli dışlıdır. Genital organ düşkünlüğü anlaşılır gibi değil bunların. Başdanışmanın, kızdığı bir durum karşısında dile getirdiği tepkisi bakın gelip nerede sonlanıyor: Sünnetsizlik.

Türkiye parlamentosuna seviyesizliği, şimdi ölmüş olan (adını soranlara söylerim sonra) eski bir politikacı sokmuştur. Ben sevmezdim bu zatı, hala da sevmem tabii. Birileri, “sünnetsizdir” diye hakkında söylenti çıkardığında, meclis kürsüsünden, bağışlanmak dileğiyle aktarıyorum, “bazılarınızın eşleri çok geveze” demiştir, derler. Elbette son dere ahlaksızca bir tutumdur bu, ama hakkındaki söylentileri ancak böyle durdurabilmiştir.

Yani sünnet ya da sünnetsizlikten söz ederken, neyle karşılaşacağını iyi bilmeli insan demek istiyorum.

Kuzu kadar kurt da var coğrafyamızda.