İlker Belek: İşletmeleri, serveti kamulaştırmak ve kaynakları halk için seferber etmek gerekiyor

İlker Belek: O halde sosyalist bir devlet kuracağız. İşletmeleri, serveti kamulaştırmak ve kaynakları halk için seferber etmek için. Bütün kapitalist dünyanın salgında paralitik hale gelmiş olması bunun zorunluluğunu kanıtlıyor. Bu anlamda TKP’nin yapmış olduğu açıklama son derece yaşamsal ve tam yerine oturuyor. Bunu bir mücadele çağrısı olarak algılayarak örgütlenmek gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koronavirüs önlemler paketini açıkladığı günün sabahında Türkiye Komünist Partisi de emekçi halk için atılması gereken adımlarla ilgili bir deklarasyon yayımlamıştı. “Bütün kaynaklar halka!” başlığını taşıyan deklarasyondaki “kararlar” hakkında farklı meslek ve uzmanlık alanlarından aydınlara, işçi temsilcilerine sorular sorduk.

Sağlık politikaları konusunda çok sayıda çalışması bulunan halk sağlığı uzmanı ve soL yazarı İlker Belek deklarasyondaki ilgili maddeler üzerinden devletin atması gereken adımları yorumladı.

Özellikle hastalığın tedavisinde kullanılabilecek tıbbi araç ve ilaç üreten işletmelerin ücretsiz olarak kamulaştırılması. Özel hastanelerin ve sağlık tesisi olarak kullanılabilecek bazı sosyal tesis ve otellerin kamulaştırılması... Salgın karşısında atılabilecek adımlar arasında dile getiriliyor. Bu yapılabilir mi? Bunu yapmadan salgınla gerçekten mücadele edilebilir mi?

Salgın sürecinin en başından beri çok önemli iki sorun mevcut. Bunlardan ilki gerekli önlemlerin alınmasında çok gecikilmiş olması ve bazı önlemlerin ise halen alınmamış olması. Örneğin komşularımızda hastalık ortaya çıktıktan birkaç gün sonra bu ülkelerle sınırlar kapatıldı. İtalya’da salgın ortaya çıktıktan ancak uzun süre sonra İtalya uçuşları durduruldu. Suudi Arabistan’da salgın varken umreye izin verildi, dönen umrecilerin ilk kafileleri için karantina uygulanmadı. Kritik sektörler dışında üretim tamamen durdurulmalı iken bu önlem henüz hayata geçirilmiş değil.

Aynı durum sağlık sistemi için de geçerli. Örneğin hastaların izole edilebilmesi için öncelikle saptanmaları, bunun için de test yapılması gerekiyordu. Gereken sayıda test yapılmadı. Üstelik vaka sayısının düşüklüğü bir başarı göstergesi olarak sunuldu. Hastaneler salgın için hazırlanmadı. Halen covid-19’lu hastalarla diğer hastalar ortak hastane mekanlarını kullanmaya devam ediyorlar.

Önümüzdeki günlerde salgının boyutları, önlemlerdeki eksikliklerin de katkısıyla daha da artacak. O zaman sözünü ettiğim bu konuların önemi çok daha can yakıcı biçimde hissedilmeye başlanacak. Ama vurgulayalım artık iş işten geçmiş bile olabilir. Oysa bu önlemleri uygulamak için harekete geçmek bakımından diğer ülkelerin salgında içine düşmüş oldukları acz durumu örnek olmalıydı. 

Salgın sürecinde yurt dışından gelen vatandaşların izolasyonu için mekana ihtiyaç olacak. İlgili ilaç ve tıbbi malzemelerin dağıtımının, kullanımının koordine edilmesi gerekecek.

Bu anlamda atıl durumda bulunan bütün otellerin, özel sağlık kurumlarının, ilaç ve tıbbi malzeme üreten bütün işletmelerin kamulaştırılması gerekir. Ancak bu şekilde ihtiyaç ile arz dengesi sağlanabilir, ancak bu şekilde karaborsanın, ürünlerin fahiş fiyatla satışının önüne geçilebilir ve ancak bu şekilde gerekli malzemeler en fazla derecede ihtilaç duyulan noktalara ulaştırılabilir.

Piyasa bu planlamayı ve koordinasyonu sağlayamaz. Kapitalist düzen bu işi beceremez. Bunu yapmadan salgınla mücadele etmek mümkün değil.

Tek elden üretim, dağıtım gerekiyor. Bunu yapabilecek tek yapı devlettir. O nedenle sözü geçen bütün sektörlerde acil kamulaştırma gerekir. Üstelik hiç bedeli ödensin falan gibi argümanların devreye sokulmasına izin vermeden.

İkinci sorun ise sosyal izolasyon denilen önlemin bir türlü uygulanamaması. Bunun nedeni ise üretimin halen devam ediyor olması.

Emekçi işine gidecekse nasıl sokağa çıkmayıp, evinde kalacak? Geçim derdindeki pazarcı nasıl tezgahını kapatacak?

Dolayısıyla sözü edilen kamulaştırmanın bütün sektörlere uzanması gerekir. Aksi taktirde sokağa çıkma yasağıyla birlikte çok yaygın ücretsiz izne ayırmalar, işten çıkarmalar başlayacak. Devlet emekçilerin ücretini ödeme sorumluluğunu bir şekilde yerine getirmeli. Bu kapsamda patronların emek sömürüsü üzerinden biriktirdikleri servete el konulması da gerekir.

Şu anda pek çok hekimden ve hemşireden izinleri bile kaldırılmışken kendilerini korumak için ihtiyaç duydukları maske, dezenfektan gibi tıbbi malzemenin verilmediği bilgisi geliyor. Bu konuda yapılması gereken nedir? Sadece tüm sağlık personeli için değil tüm yurttaşlar için de bu temel koruyucu donanımın devlet tarafından ücretsiz olarak sağlanması mümkün mü?

Yukarıdaki önlemler hayata geçirildiğinde mümkün ve ancak bu şekilde mümkün. Öte yandan zaten tartışmasız biçimde bütün koruyu tıbbi malzemelerin, sabun gibi temizleyicilerin herkese parasız olarak dağıtılması gerekir. Bu dönemde bunlar temel haklar kapsamında yer alıyor. Ve tabi ki bunu yapabilecek tek otorite de yine devlettir.

Öte yandan bu salgının çok yaşamsal bir gereksinimi, bir zorunluluğu çok net olarak gün yüzüne çıkardığını da görüyoruz. O da sözünü ettiğimiz önlemleri eksiksiz olarak alabilecek devlet yapısının sosyalist olma zorunluluğudur.

Yoksa evde kalın, maske takın önerileri dalga geçmek, küfür etmek gibi oluyor. Maskenin 50’lik kutusunun fiyatı 30 TL’den 300 TL’ye çıkmış, vatandaşa maske takın deniliyor. Vatandaş geçim ve iş derdinde, devlet patrona söz dinletemiyor, vatandaşa evde kal diyor, yaşlıların sokağa çıkmasını yasaklıyor. Yaşlılar sokağa çıkmasın ama ülkemizde yaşlıların önemli kısmı çalışan çocuklarıyla birlikte aynı evde yaşıyor. Dolayısıyla evde kalacaksak hep birlikte kalacağız. Evde kaldığımızda işten atılmayacağız, ücretimiz tam olarak ödenecek, devlet maske ve sabun dağıtacak.

Devletin gücü bunların hiç birisini sağlamaya yetmiyor, öyle olsaydı bu önlemler tereddütsüz biçimde uygulamaya konulmuş olurdu. Bu söylediklerim bütün ülkeler geçerli. Sorun kapitalizm. O halde sosyalist bir devlet kuracağız. İşletmeleri, serveti kamulaştırmak ve kaynakları halk için seferber etmek için.

Bütün kapitalist dünyanın salgında paralitik hale gelmiş olması bunun zorunluluğunu kanıtlıyor. Bu anlamda TKP’nin yapmış olduğu açıklama son derece yaşamsal ve tam yerine oturuyor. Bunu bir mücadele çağrısı olarak algılayarak örgütlenmek gerekiyor.